Son günlerde basın yayın organlarında sıklıkla gündeme gelen “önceden deprem tahmini yapmaya ilişkin çalışmalara başlandı. Bundan böyle deprem önceden belirlenebilecek” gibi toplumu derinden etkileyen bazı yanlış bilgilerin basın yayın araçları vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşıldığı görülmektedir. AFAD bünyesinde kurulmuş bulunan Deprem Danışma Kurulu`nu “siyasi saiklerden ve idareden bağımsız olarak” bu konuda devreye girerek toplumu doğru bilgilendirmeye ve aydınlatmaya davet ediyoruz.
DEPREM ÖNCEDEN BİLİNEBİLİR Mİ?
Bilim insanları ile ilgili kurumların sorumluluğu nedir?
Bilim insanları ve sorumlu kurum ve kuruluşlar tarafından önceden belirlenmiş etik kurallara bağlı olmadan ve bilimsel olarak kabul görmemiş yaklaşım ve yöntemlerle yapılan deprem tahminleri ve kestirimleri, toplum üzerinde sosyal, ekonomik, psikolojik açılardan büyük sıkıntı ve sorunlara yol açmaktadır. Gerek Türkiye’de gerekse dünyanın az gelişmiş diğer ülkelerinde bu sıkıntı ve sorunlarla ilgili çok sayıda örnek bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde pek örneği olmamasına rağmen ülkemizde irili ufaklı hemen her deprem sonrasında, konunun uzmanı olsun veya olmasın akademik kariyere sahip olan birçok kişinin, bazen de amatör kişilerin, yazılı veya görsel medya organlarında hiçbir bilimsel esas veya ar-ge çalışmasına dayanmadan ilerisi için tahminler yapmaları veya birbirlerinin tahminleri hakkında ağır eleştirilerde bulunmaları olağan hale gelmiştir. Medyanın da yoğun tahriki ve yönlendirmesi ile oluşan ve “halkımızı bilgilendiriyoruz” gerekçesine dayandırılan bu etik dışı ortamın halka hiçbir yararı olmadığı gibi, bilimin ve bilim insanlarının halkın gözünde sürekli değer kaybetmesine yol açtığı da yadsınamaz. Bu nedenle ilgi bilim insanlarının ve kurumların kamusal sorumluluk çerçevesinde hareket etmeleri büyük önem taşımaktadır.
Deprem önceden bilinebilir mi?
Bu konuda; “Deprem tahmini” ve “deprem kestirimi” gibi iki önemli kavramın sıklıkla karıştırıldığı ve bu konuda yapılan çalışmalar ve bilgilendirmelerin kamuoyunun bilgilendirilmesinde önemli karışıklığa neden olduğu görülmektedir.
Deprem tahmini (forecasting); belirli bir bölgede, belirli büyüklükteki bir depremin öngörülen belirli bir zaman aralığı içerisinde meydana gelme olasılığının bilimsel olarak kabul gören yaklaşım ve yöntemlerle belirlenmesi sürecidir.
Depremlerin kestirimi (prediction) ise; gelecekte olabilecek bir depremin yeri, zamanı ve büyüklüğünün bilimsel olarak kabul gören çok disiplinli yaklaşım ve yöntemler kullanılarak büyük bir doğrulukla belirlenmesi sürecidir.
Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere bu iki kavram elde edilme yöntemleri açısından birbirinden tamamen farklıdır. Deprem kestirimleri deterministik yöntemlerle elde edilir ve yer, zaman ve büyüklük açılarından olma olasılıkları yüzde yüze veya ona yakındır. Ülkemizde de sıklıkla dile getirilen deprem tahminlerinde de yer, zaman ve büyüklük esas alınmasına rağmen bu parametrelerin elde edilmesinde kullanılan yöntemler olasılık yöntemleridir ve hesaplamalar büyük belirsizlikler içermektedir.
Depremlerin önceden bilinmesi konusunda yapılan bilimsel çalışmaların ise geçmişi çok yenidir ve bu konudaki çalışmalar, özellikle asrımızın ikinci yarısından sonra gelişen modern sismoloji bilimine paralel olarak gelişmiştir. Hele depremlerin nerede, ne zaman ve hangi büyüklükte olacağını önceden bilmeyi amaçlayan ve mutlaka çok yönlü ve sistemli çalışmaları gerektiren araştırmaların başlangıcı hemen bütün dünyada 1960’lardan sonradır. İlk ciddi çalışmalar, Japonya, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi deprem problemi olan ileri teknolojiye sahip ülkelerde başlamış ve 1966 yılından sonra ise bu devletlere Çin Halk Cumhuriyeti de katılmıştır. Şimdiye kadar 1975’de Çin’de önceden bilinen Haicheng depremin dışında başka bir gerçekleşmiş büyük deprem kestirimi bulunmamaktadır. Bu kestirimde de pek çok öncü bulgu yardımcı olmuştur.
Deprem anlık bir olay gibi kabul edilse de aslında deprem bir süreçtir. Bu süreci öncül, ana şok ve artçı depremler diye üçe ayırabiliriz. Depremi önceden kestirmek adına yapılan araştırmalar ana şoktan yani fayın yırtılmasından önceki dönemde yer kabuğunun bazı değişikliklerinin gözlemlenmesi, ölçülmesi tekniklerine dayanır. Bu konuda pek çok yöntem vardır. Bu yöntemlerle bazı anlamlı sonuçların elde edildiği görülmüştür. Fakat henüz araştırma aşamasındadır.
Hayvanların depremi önceden hissetmesi, işitme frekans aralıkları nedeniyle çok normaldir. İnsanlar saniyede frekansı 20 – 20.000 Hz arasında olan sesleri duyabilirlerken köpekler 100.000 Hz, fareler ise 40.000 Hz frekanslı sesleri duyabilmektedirler. Bazı hayvanlar deprem öncesinde meydana gelen manyetik alandaki değişiklikleri algılamakta ve bunun sonucunda deprem bölgesinden kaçmaktadır. Bazı organizmaların deprem sırasında yerkabuğundan salınarak atmosfer havasına karışan iyonize radon değişikliklerini algılayabildikleri yönünde görüşler de bulunmaktadır. Bu anormal hayvan davranışları çok önceden beri bilinmektedir ve incelenmektedir. Hayvanlar, yaşadıkları ortamlarda meydana gelen çok küçük değişikliklere karşı oldukça duyarlıdırlar. Ancak çok değişik nedenlerle olabilecek hayvanların davranışları ile depremlerin yeri zamanı ve büyüklüğünü önceden tahmin etmek arasında bilimsel bir ilişki kurabilmek oldukça zordur. Sadece karıncalar değil pek çok hayvanda birbirinden farklı biçimde hayvan davranışları sergilendiği gözlemlenerek klinik olarak zaten bilinmektedir. Hayvanların bu tür anormal davranışların altında yatan tek neden deprem değildir.
Deprem tahmini çalışmalarında deprem oluşları ile ay, yıldızlar vb. gibi gök cisimleri ve mevsimler, bulutlar, fırtınalar vb. gibi atmosferik olaylar arasında ilişki kurabilme yolunda da araştırmalar yapılmaktadır. Bazı profesyonel ve amatör araştırıcılar bilimsel hiçbir esası olmayan ilişkiler bulduklarını zaman zaman iddia etmişlerdir. Bulut olayları genellikle atmosferin 10-12 km’lik kısmındaki troposfer’de meydana gelmektedir. Bulutlarla depremlerin ilişkisi konusunda kanıtlanmış ciddi bir ilişki bulunmamaktadır. Bir buluttan yola çıkarak hangi yerleşim alanına yakın fayın tetikleneceği ve hangi derinlik ve hangi büyüklükte deprem oluşturacağı çok hayalci bir yaklaşımdır.
Günümüzde deterministik deprem kestirimleri yapmak yerine, güvenilir veri ve yöntemler kullanarak ve belirsizlikleri iyi tanımlayarak olasılığa dayalı deprem tahminleri yapmak deprem risklerinin azaltılması açısından çok daha geçerli ve yararlı bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Deprem kestirimine ilişkin açıklamalar etik kurallara uygun mu?
Depremlerin tahmini ve kestirimleri ve halka duyurulması ile ilgili sorunlar konusunda Avrupa Konseyi’nin 1991 yılında Strasburg’ta yaptığı toplantıda “Depremlerin Önceden Kestirimi Avrupa Etik Kuralları” başlığı altında etik kurallar yazılı hale getirilmiş ve uygulanmak üzere ilgili ülkelere duyurulmuştur. Yapılan bu çalışmalara ülkemiz yetkilileri de katılmış, ancak bu etik kuralların etkili olarak uygulanması bu güne kadar sağlanamamıştır. Türkiye’de özellikle 1999 yılı depremleri sonrasında yoğunlaşan bilgi kirliliği ve bazı yerli ve yabancı bilim insanları veya amatör kişiler tarafından yapılan deprem tahminleri üzerine Başbakanlıkça ana görevi “kamuoyuna depremlerle ilgili doğru ve güvenilir bilgiler vermek” olan “Ulusal Deprem Konseyi” kurulmuştur. Buna rağmen, etik dışı deprem tahmin ve kestirimleri yapılmaya devam edilmiştir. 2007 yılında bu Konseyin lağvedilmesi üzerine de konu yeniden sahipsiz kalmış, 2009 yılında kurulan Başbakanlık AFAD Başkanlığında oluşturulan Deprem Danışma Kurulu’nun bu boşluğu dolduracağı düşünülmüştür. Ülkemizin deprem gerçeğini göz ardı eden zihniyet sonucunda 5 yıldır toplanamayan Deprem Danışma Kurulundan da böyle bir fayda beklemek hayal ötesi bir değerlendirme olacaktır.
Yıllardır üzerinde tartışılan konuların başında, bilim insanı ve araştırmacılar tarafından yapılan deprem tahminleri veya kestirimlerin kamuoyu ile nasıl paylaşılması gerektiği konusu gelmektedir. Amatör kişilerce bilimsel olmayan model ve yöntemlerle yapılan deprem tahminlerinin kamuoyunda yarattığı olumsuz etkilere oranla, bilim etiği ve değerlerine uymadan bilim insanları ve araştırmacılar tarafından yapılan ve kamuoyuna serbestçe duyurulan tahmin ve kestirimlerin yol açtığı fiziksel, sosyal, ekonomik ve psikolojik zarar ve kayıplar çok daha yıkıcı olmaktadır. Bu nedenle de dünyanın deprem sorunu olan hemen her ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de bu tür tahmin ve kestirimlerin mutlaka tarafsız ve bilimsel bir süzgeçten geçirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Depremlerin kestirimi veya tahmini gibi çok hassas konularda halka ve yetkililere bilgi veren bilim insanlarının özenle dikkat etmesi gereken 4 temel öncelik önerilmektedir:
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak; halkı bilgilendirme amacı ile yapılan açıklamalarda yukarıda belirtilen etik ilkeler ve kamusal sorumluluk çerçevesinde hareket edilmesini, halkın doğrudan can ve mal güvenliğini ilgilendiren konularda spekülatif açıklamalardan kaçınılmasını ve Deprem Danışma Kurulunu “siyasi saiklerden ve idareden bağımsız olarak” bu konuda devreye girerek toplumu aydınlatmaya ve doğru bilgilendirmeye davet ediyoruz.
Saygılarımızla,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
Okunma Sayısı: 4279