Divriği kültür derneği tarafından Divriği'de gerçekleştirilen Divriği Kültür Şenliği kapsamında gerçekleştirlen panele odamız adına İsmet CENGİZ, Dev Maden Sen den Tayfun GÖRGÜN ve KESK ESM adına Kemal BULUT katıldılar. Oda başkanımız İsmet Cengizin panelde yaptığı konuşmanın özeti aşağıda verilmiştir.
"Sevgili Divriğili dostlar, hepinizi Oda Yönetim Kurulumuz adına dostluk duygularımla selamlıyorum..
Bazı kentler sahip oldukları ya da ürettikleri değerlerle çok özdeşerek, birbirlerini çağrıştırırlar. Divriği de böyle bir kentimizdir. Bir yandan, Mahmut ERDAL’ları ve Ali KZILTUĞ’ları ile türkü olur Türkiyeyi ve Dünya’yı dolaşır her yere sevgi götürür, diğer yandan bir “Kara Tren yol alırken Cürek’ten" Divriği türküsündeki gibi, ülkemizin sanayileşmesine en büyük desteği oluşturan demir cevherini 1938 yılından beri aynı kara trenlerle Ereğli’ye, Karabük’e ve İskenderun’a gönderen Divriği ve Divriğililere de saygılarımızı ve en derin sevgilerimizi duyarız yürekten.
Kara tren ve demiryolu yokken de Divriği demir cevheri, Osmanlı İmparatorluğu ve bazı kaynaklara göre de Selçuklulardan itibaren bilinmekte ve işletilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde XIV yüz yılda Timurlenk ordularının nal ve kılıçlarının Divriği demirlerinden yapıldığı belirtilmektedir. Yani Divriği ile demirin birlikte anılmaları çok eskilere dayanmaktadır. Cumhuriyet döneminde bu gerçek dikkate alınarak Doğu Demiryollarının Divriği’den geçmesi sağlanmış ve bu tarihsel bağ güçlendirilmiştir. 1935 yılında kurulan MTA Enstitüsü bu sahada yaptığı çalışmalarla önce A kafa sahasını ve daha sonrada diğer sahaları ve en sonunda da Ekinbaşı sahasını bularak sürekli rezerv artırıcı çalışmalarını sürdürmüştür. 19 Mayıs 1938 tarihinden başlayarak Divriğililerin ürettikleri demir, demiryolları ile Erdemir, Kardemir ve İsdemir fabrikalarına gönderilerek ülkemizin demir çelik üretimine katkıda bulunmuştur. 1978 yılında Konsantre tesisi ve 1979 yılında ise yıllık 1 200 000 ton kapasiteli pelet tesisi tamamlanmış, ancak bu tesisler ancak 1985 ve 1986 yıllarında devreye konabilmiştir. Bu tesislerin devreye girmesiyle yüksek fırınlarda kullanılmak üzere uygun fiziksel ve kimyasal özellikli sinterlik konsantre cevher üretimine başlanmıştır.
Ancak 1980 lerden itibaren Divriği ve Divriği Demir Zenginleştirme Tesisleri üzerindeki olumsuzluklar giderek artmıştır. Sanki kimi karanlık eller Divriği sözcüğünden çok rahatsızdırlar ve Demir sözcüğü ile tarihsel bağını koparmak için sürekli olarak uğraşmaktadırlar. 1937 yılından başlayarak Divriği demir yataklarının aranmasında ve işletilmesinde yöre insanı çalışmış ve bu süreçte kent merkezi ve köylerinde işsizlik azalmış ve üretilen artı değer genel olarak ülke kalkınmasına ve özel olarak da Divriği’nin kalkınmasına olanak sağlamıştır. 80 li yıllardan itibaren kamu kuruluşlarının bilinçli olarak zarar ettirilmesi projesi kapsamında, gerekli yatırımlar yapılmamış ve özellikle borç batağına gömülmüş ve bu kurumlar ekonomik olarak zayıflatılmıştır. Divriği’deki Demir İşletmeleri de bu süreçten en yoğun biçimde etkilenmiştir. Divriği’de 1986 yıllarından başlayarak başka bir plan daha uygulanmaya konulmuştur. Bu planın amacı ise Divriği Demir İşletmelerinde yöre halkından gelen çalışan sayısını azaltmaktır. Bu tarihten itibaren emekli olarak ayrılan ya da başka bir biçimde kurumla ilişkisi kesilenlerin yerlerine özellikle Divriği yöresinden kimse alınmayarak işletmelerle halkın bağı zayıflatılmıştır. Çalışanların içindeki Divriğili sayısının azalması kurumda çalışanların gelecek yatırımlarının giderek daha çok Divriği dışına kaymasına neden olmuştur. Emekli olanların büyük bölümü de bu dönemle birlikte Divriği dışına çıkarak Divriği ekonomisini terk etmişlerdir. Bu sürecin kent ekonomisini önemli oranda küçülttüğünü ve daha da küçülteceğini görmek için uzman olmaya gerek yoktur. Ancak bu durum çok daha önemli bir amacı da gerçekleştirerek kent halkının bu kurumun özelleştirilerek elden çıkartılmasına karşı koyması konusundaki refleksini de zayıflatmıştır.
1955 yılından başlayarak 2004 yılına kadar bu yöredeki maden işletmeleri TDÇİ Divriği Madenleri Müessesesi adı altında faaliyet göstermiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın 1.4.2004 tarih ve 3013 sayılı yazısı ile Divriği-Hekimhan Madenleri Sanayi ve Ticaret AŞ’de (DİVHAN) bulunan % 100 oranındaki kamu hissesinin “satış” yöntemiyle ve ayrıca TDÇİ’ne bağlı 14 maden sahasının işletme ruhsatlarının ise devri ile özelleştirilmesi planlanmıştır. 15 Nisan 2004 te DİVHAN’daki %100 oranındaki kamu hissesi 28.500.000 ABD doları bedelle en yüksek teklifi veren Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları AŞ’ne ihale şartnamesi çerçevesinde satılmış ve 14 maden sahasının işletme ruhsatları da devredilmiştir.
Bu süreçte hemen kurumun adındaki Divriği sözcüğü çıkarılarak adı Erdemir Madencilik Sanayi ve ticaret A.Ş.’ ye dönüştürülmüştür. Özelleştirme öncesinde Mart 2004 te toplam 708 çalışan (551 işçi ve 157 memur) varken 15.4.2004 ten sonra bu sayı 534 ( 136 A personel (memur), 379 B personel, 19 sözleşmeli) ‘e düşmüştür.
4 Ekim 2005 tarihinde Divriği demir yatakları ve işletme tesislerinin ve Türkiye'nin demir rezervinin yüzde 70'ine sahip en büyük demir çelik şirketi Erdemir'in yüzde 46.12' lik bölümünün özelleştirilmesine ilişkin ihaleyi 2 milyar 770 milyon dolar ile en yüksek teklifi veren OYAK almıştır. Özelleştirmenin her aşamasında olduğu gibi OYAK’ta işe toplam çalışan sayısını 436’ya (162 memur ve 274 işçi) kadar düşürmekle başlamıştır.
Ülkemizde bu süreç yaşanırken Dünya Madenciliğinde ve özellikle de demir-çelik sektöründe önemli değişiklikler gözlenmektedir. Özellikle Çin Halk Cumhuriyetinde demir-çelik sektörünün çok hızlı büyümesinin etkisiyle dünyadaki demir cevheri talebinin artması, Dünya demir cevherinin yaklaşık yüzde 85’ini 8 ülkenin gerçekleştirmesi, 3 büyük uluslararası tekelin bu üretimin yüzde 30 unu ve demir ticaretinin yüzde 70 ini denetlemesi ve 10-20 yıl süreli alım anlaşmalarının yapılması tekeller karşısında malın fiyat ve miktarını belirleme şansını yok etmiştir. Bu gelişmeler sonucunda demir-çelik fiyatları, ilgili hammadde fiyatları ve navlun ücretleri anormal derecede artmıştır. Yani demir madenciliğinin en karlı olacağı bir dönemde kamuya akacak kaynaklar özel sektöre yönlendirilmiştir.
Biraz önce özetlediğim çalışanların tasfiyesi sürecine karşın özelleştirmeden önce Divriği’deki tesislerde 36 dolar/ton a mal edilen pelet günümüzde 35 dolar/ton a mal edilebilmektedir. Ancak özelleştirmeden önce 36 dolar/ton a mal edilen pelet 30 dolar/ton a satılırken günümüzde 35 dolar/ton a mal edilen pelet 55 dolar/ton a satılmaktadır. Tamamen dünyadaki demir çelik endüstrisindeki yoğun hammadde talebinden kaynaklanan fiyat artışlarının sonucu olan karlar ise özelleştirmecilere akmaktadır.
Toplam üretimdeki karşılaştırmalar oyunu daha net ortaya koymaktadır. 1987 de 2 303 000 ton, 1988 de 2 319 000 ton, 1998 yılında toplam 1 980 800 ton, 1999 da 1 902 000 ton, 2000 yılında 2 024 350 ton olan üretim bu tarihten itibaren giderek düşürülmüş ve 2003 yılında 1 617 000 tonluk ürtetim gerçekleştirilmiştir. 2004 yılında 15 Nisan öncesi dönem için 410 000 ton üretim planlanmış ve bunun da ancak 305 000 tonu gerçekleştirilmiştir. Özelleştirmeden sonra ise 1 690 000 ton üretim planlanmış ve bunun 1 595 000 tonu gerçekleştirilmiştir. Yani özelleştirilme öncesi yönetim, üretimi özellikle program aşamasında iken egelleyerek düşürmüştür. Daha sonra ise özelleştirme mucizesiyle aniden üretim artmıştır! Bütün rakam oyunlarına karşın 1987 ve 1988 üretim rakamları hala yakalanamamıştır. Üretim düşmesinin nedeni ne kamu mülkiyeti ne de çalışan sayısıdır. Üretimin önündeki engel özelleştirmeci yönetimlerdir.
Ülkemizin yıllık demir cevheri ihtiyacı yaklaşık 10 milyon tondur. Bunun yaklaşık yüzde 40-45 i yerli üretimle karşılanmaktadır. 4-4.5 milyon tonluk yerli üretimin yaklaşık yarısı olan 2 milyon tonluk bölümü Divriği’de üretilmektedir. Bu durum Türkiye demir madenciliğini ve demir-çelik sektörünü denetlemede önemli bir değerdir. Buradan özelleştirme şeyhleri ve müridlerinin “ne olacak sanki OYAK yabancı bir tekel değil ülkemiz için bu durum bir tehlike yaratmaz” dediklerini duyar gibi oluyorum. Diğer yandan ERDEMİR’in Fransız Arcelor şirketinin ilgi alanında olmaya devam ettiği ve ilgililer ile görüşmelerin sürdüğü konusunda her gün haberler okuyorum. Yani her an OYAK ERDEMİR’i yabancı bir tekele satabilecek konumdadır. Yani, özelleştirmelerle yerli kaynak ve tesislerin yerli veya yabancı tekellerin eline geçmesi arasında sonuçta bir fark olmamaktadır.Gerçi özelleştirmecilerin ülke stratejisi, bağımsızlığı ve güvenliği gibi kaygılarının olmadığını TELEKOM, PETKİM ve benzeri olaylarda hepimiz açık seçik görmedik mi? Onlar için ERDEMİR gitmiş, ülkenin demir yataklarının yüzde yetmişi gitmiş, Türkiye’nin en önemli limanları gitmiş ne önemi var. Hatta satacak bir şey kalmazsa ülke topraklarını parselleyip satmak bile onlar açısından artık sadece kar zarar meselesidir ve ekonomik olarak kullanılmasında sakınca olmayan bir maldır.
Önemli olan uluslararası kapitalizmin gönlünü hoş tutmak, onlardan nemalanmak, ortak danışmanlarının izinden gitmek ve kendi çocuklarının, çocuklarının yani gelecek yedi sülalelerinin geleceğini kurmaktır. Divriğililerin gelecekleri onları ancak verecekleri oy açısından ilgilendirir. O zaman da nasıl olsa bir biçimde ikna edeceklerinden emindirler.
AMA ARTIK HALK OYNANAN OYUNUN FARKINDADIR VE GEREKENİ YAPACAKTIR.
HALKIMIZ YALNIZCA EMEĞİN YETMEDİĞİNİ GÖRMÜŞTÜR VE GELECEĞİNİ EMEKLE, BİLİMLE, UMUTLA AMA ÖZELLİKLE DE İNATLA KURACAKTIR.
ÖZELLEŞTİRMECİLER, SATICILAR VE KIYAKÇILAR TARAFINDAN BU GERÇEK DE BÖYLECE BİLİNE!"
Okunma Sayısı: 3209