Yeni bir "Dünya Çevre Günü" daha geldi.
Özellikle son yıllarda "çılgın" ve "mega" projelerin ve yeni çevre katliamlarının gölgesinde kalıyor "Dünya Çevre Günü!"
Çünkü15 dakikalık yağışlarla bile sular altında kalan İstanbul`da, bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen hayata geçirilmesi için adımlar atılmaya devam edilen, geçtiğimiz ay güzergahının belli olduğu ilan edilen "Kanal İstanbul" projesi bir övünç kaynağı olmaya devam ediyor.
Çünkü, İstanbul‘un akciğerleri kabul edilen Kuzey ormanlarının ortasında onulmaz bir ağaç katliamı ile "rant yarığı" açarak ilerleyen 3. Köprü‘nün ayakları dikildi bile...
Çünkü, dünyanın en büyük havaalanlarından birisi yapılsın diye İstanbul‘un içme suyu havzalarının ve doğal yaşam alanlarının olduğu bölge istimlak edilmeye başladı...
Çünkü, şimdiye kadar yapılan, yapılması süren ve yapılacak binlerce HES, ülkedeki en küçük dereleri bile zapt etme noktasına geldi...
Çünkü, Çukurova`dan Sinop`a, Bartın`dan Çanakkale`ye kadar yurdum kıyı alanları termik santrallerin işgaline uğradı bile…
Çünkü, Mersin-Akkuyu`da ve Sinop`ta tüm itirazlara rağmen nükleer santral inşatları için kıyı yağmasına başlandı…..
Çünkü, ÇED süreçlerinden halkın dışlanması için atılan adımlar ve "ÇED gerekli değildir" kararları evre düşmanı şirketlere şemsiye olmaya devam ediyor....
Çünkü, "kıyıları koruma" bahanesi ile yapılan düzenlemelerle Ege ve Akdeniz kıyılarımızın imara açılması için yasal düzenleme çoktan yapıldı bile…
Çünkü GDO‘lu ürünlerin kullanımını kolaylaştıran ve binde 9‘luk sınırın "bulaşık" olarak tarif eden yönetmelik yayımlandı...
Çünkü "daha çok tüket, daha çok itaat et" sloganı temel yaşam felsefesi haline getirilmeye çalışılıyor. Üretim değil, tüketim özendiriliyor... Sera etkisi, iklim değişiklikleri, seller, fırtınalar, aşırı sıcaklar, çölleşme umursanmıyor...
Kapitalizm, kâr hırsıyla doğaya, yaşam alanlarımıza saldırıyor, parasına para katmak için sözde enerji bahanesiyle binlerce HES projesini, onlarca termik ve nükleer santrali, zehir saçan madencilik çalışmalarına zemin hazırlanıyor.
Kısaca doğal olay olan depremlerin afete, yağışların sel felaketlerine, yerleşim politikalarının rant kavgalarına kurban edildiği ve yaşam çevremizi görmezden gelen, talan eden bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız.
Bütün bunlara karşı direnenler de var elbette. Kıyılarına, derelerine, ormanlarına, ağaçlarına, meralarına yani yaşam çevrelerine sahip çıkanların geçtiğimiz yıl ‘bir kaç ağacı‘ sahiplenerek başlattıkları diriliş ve direniş de sürüyor.
Odamız da bu bilinçle, 1947 yılından bu yana 68 yıldır kesintisiz olarak düzenlediği " Türkiye Jeoloji Kurultayı‘nın" bu yılki temasını "Toplum ve doğa için su" olarak belirledi. Bu tema hayatın temeli olan suyun ele alınmasının ve toplum ve doğa için kullanımının bilimsel alanda tartışılmasına olanak sağlayacak. Çünkü inanıyoruz ki, su, ticari bir mal değil, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmek için ulaşma hakkının olduğu doğal bir varlıktır. Özelleştirmeler ile kimse sudan mahrum bırakılamaz. Suyun kullanımı; ekolojik, çevresel, kültürel ve sosyal sürdürülebilirlikten ayrı düşünülemez!
5 Haziran‘ın toprağımıza, suyumuza, havamıza, kıyılarımıza, meralarımıza, ormanlarımıza kısaca tüm yaşam alanlarımıza sahip çıkacağımız ve mücadelemizi ortaklaştıracağımız bir gün olması dileğiyle...
Bilimle, Emekle, İnatla, Umutla!
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
Okunma Sayısı: 3134