23 Ekim 2011 günü, Richter ölçeğine göre 7.2 büyüklüğünde merkez üstü Van‘a 17 kilometre uzaklıktaki Tabanlı köyü`nde meydana gelen ve 25 saniye süren deprem ile 9 Kasım 2011 tarihinde Van`ın güneyinde Edremit civarında meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki depremlerin üzerine yaklaşık iki yıl geçti. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) yapılan açıklamaya göre, ilk depremde 604 kişi, ikinci depremde de 40 insanımız yaşamını yitirdi. Bu zamandan beri konteyner kentlerde kalan depremzedeler "Barınma hakkı anayasal haktır. Sadaka değil hakkımızı istiyoruz" diyerek Van`dan Ankaraya yürüyüş başlattılar.
Ankara dayanışmasının çağrısı ile Güvenpark`ta, DİSK, KESK, TTB, TMMOB, İHD, ÇHD ve demokratik kitle örgütlerinin katılımı Van‘dan Ankara‘ya yürüyüş başlatan depremzedelerle dayanışma amacıyla bir basın açıklaması düzenledi.
Hazırlanan ortak basın açıklamasını Harun Çakmak okudu;
23 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşen Van Depremi, -gerçek rakamlar çok daha fazla olsa da- resmi rakamlara göre 644 ölü, binlerce yaralı ve bütün bir şehrin ve bazı ilçelerin büyük oranda yıkılması ve onbinlerce insanın evsiz kalmasıyla sonuçlandı. Aradan 3 yıla yakın bir zaman geçti. Bu üç yıl boyunca yaşananlar, depremden çok devletin öldürdüğü gerçeğini birkez daha gösterdi bizlere.
Daha çok rant sağlama ve insan hayatına değer vermeyen devlet aklının yarattığı çarpık kentleşme ve güvenliksiz yapılar sonucu bine yakın insanımızın ölmesinde doğrudan sorumluluğu olan devlet, bu üc yıl içerisinde de aynı sorumsuz politikalarını sürdürmeye devam etti.
Çünkü onun için insan hayatının hiçbir önemi yoktu. Hele ki bu insanlar, tarih boyunca düşman algısıyla yaklaşılmış Kürtler ise hiç yoktu. O dönem deprem haberlerinin ulusal medyada veriliş biçimine bakmak bile bu gerçeği görmek için yeterliydi. Bir spiker ‘Her ne kadar doğu`da ve Van`da olmuşsa da…` diye başladı deprem haberlerine. Bir başkası ‘…Hem bu devletin askerine, polisine taş atıp, kurşun sıkacaksın; hem de yardım bekleyeceksin…` diyebilecek kadar fütursuzlaşabildi. Sistemin onlarca yıldır sürdürdüğü ırkçı-şoven politikaların dışa vurumu olan bu yaklaşımlar aynı zamanda devletin bakışını da özetliyordu.
Vanlı depremzedeler o günden bu yana hem yaralarını sarmaya, hem de devletin önlerine çıkardığı engelleri aşmaya çalışıyorlar. O dönem neler olduğunu kısaca hatırlayalım.
Arama – kurtarma teklifinde bulunan birçok ülkenin ardım teklifi reddedildi. Oysa bunun için yeterli kadro ve ekipman yoktu. Kurtarma faaliyetlerinin yetersizliğinden dolayı birçok insan öldü.
Birinci derecede deprem bölgesi olmasına rağmen ilde yeterli bir hazırlık ve malzeme yoktu. Acilen sağlanması gereken ilaç, sağlık ekibi, yiyecek, çadır vb. ihtiyaçlar zamanında sağlanmadı. Van halkı deprem sonrası bastıran kış koşullarında da sağlıklı ve insanca yaşanabilir koşullardan uzak kaldılar. Depremin sonuçları kadar kış koşullarının sonuçlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldılar. Isınma ihtiyaçları bile karşılanmadı. Çadır kentlerde çıkan yangınlarda çocuklar ölmeye devam ettiler.
Ulusal ve uluslar arası boyutta toplanan yardımlar Van halkına ulaştırılmadı. Eğer ulaştırılmış olsaydı bugün yaşanmaya devam eden sorunların en azından bir kısmı olmayacaktı. Bunun yerine başka alanlarda kullanıldı. Halka doğrudan yardım ulaştırmak isteyen kişi ve kurumlar engellendi. Belediye üzerinden yapılan yardımlarda bile zorluklar çıkarıldı. Yerel yönetimler tümden devreden çıkarılarak her şey valilik üzerinden yürütüldü. Tepki gösteren depremzedelere gaz bombalarıyla saldırılan sahnelere şahit olduk.
Dünyanın neresinde olursa olsun böylesine büyük bir felaketi yaşamış bölge Afet Bölgesi ilan edilirdi, ancak Van Afet Bölgesi ilan edilmedi. Eğer edilmiş olsaydı barınma dahil birçok sorun devlet tarafından bedelsiz olarak karşılanmak zorunda kalacaktı.
Sadece birkaç başlığını verdiğimiz Van depremi yer sarsıntılarıyla değil ama devlet sarsıntılarıyla bugün de sürüyor. Depremzedeler toplumsal duyarsızlıktan çok devlet duyarsızlığı ve düşmanca yaklaşımlarla karşı karşıyalar. Van deprem yaşamaya devam ediyor.
Bu günkü uygulamaları biz anlatmayacağız sizlere. Vanlı depremzedeler anlatacaklar. Anlatıldığında görülecektir ki, devlet yaraları sarmak ve sorumluluklarını yerine getirmek bir yana depremi bir rant kaynağı haline getirmiştir. TOKİ aracılığıyla 35 – 40 bin liraya malettiği toplu konut evlerini 70 – 105 bin lira arasında satabilecek kadar bir bezirgan anlayışı içerisinde davranmaktadır.
Yaşadığı ağır travmanın üzerine bütün insani koşullardan uzak yaşamaya mahkum edilen ve buna itiraz eden Van halkı en doğal haklarını elde edebilmek için bile bedel ödemek zorunda bırakılmaktadır. Hatırlayın, depremzedeler 1993 Ağustosunda ölüm orucuna girdiler. Depremzedelerin ölüm orucuna yatmak zorunda kaldığı bir başka ülke var mıdır? Şimdi olduğu gibi sorunlarına dikkat çekmek için binlerce kilometrelik yürüyüş yapmak zorunda kalınan bir başka dünya var mıdır?
Sevgili Ankaralılar,
Türkiye halklarının ölümle, zulumle ve açlıkla terbiye edilmeye çalışıldığı bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. Şimdi de ‘deprem`le terbiye etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bütün bunlara karşı durmak için sesimizi hep birlikte ve daha gür çıkarmalıyız. Bu, hepimizin insani sorumluluğudur.
Depremzedelerin başta barınma hakkı olmak üzere bütün talepleri haklı ve meşrudur. Ankara Dayanışması olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da onların yanında olmaya, dayanışmayı daha da büyütmeye devam edeceğiz. Buradan bütün Ankara`lıları, Van halkının yalnız olmadığını göstermek için duyarlılığa ve dayanışmaya çağırıyoruz."
Okunma Sayısı: 3132