Değerli Basın Emekçileri,
1-7 Mart tarihleri arası "Deprem Haftası" olarak değişik etkinliklere sahne olmakta; eğitim ve bazı kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşlarınca gerçekleştirilen etkinliklerle kamuoyunun dikkatinin "ülkemiz deprem gerçekliğine" çekilmesi hedeflenmektedir.
Yerküre üzerinde bilinen ve bugün için engellenmesi mümkün olmayan en büyük enerji boşalımı olan depremler; toplumsal yaşamın en önemli risk faktörlerinden biridir. Bu riskle karşı karşıya kalan ülkeler depremlerin afete dönüşmesinin önlenmesi veya zararlarının azaltılması amacıyla en üst düzeyde stratejik planlar ve afet yönetim sistemlerini hayata geçirmektedirler.
Depremler, yakın tarihimizde yaşadığımız 17 Ağustos 1999 Marmara, 12 Kasım 1999 Bolu-Düzce ve son olarak 23 Ekim 2011 tarihli Van örneklerinde olduğu gibi ülkemiz jeolojik gerçekliğinin bir parçası olduğunu en yıkıcı yüzüyle göstermiştir.
Deprem gerçekliğimiz bugüne kadar çok sayıda akademik ve bilimsel araştırma ile ülke gündemine taşınmış, toplumsal bilincin oluşturulması ile zarar azaltmaya yönelik çalışmaların önemi her raporlarda özellikle vurgulanmıştır.
12/01/2010 tarihli TBMM`nin 46. Birleşiminde benimsenen 953 sayılı TBMM Kararı ile oluşturulan "Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu`nun hazırladığı Raporun ilk cümlesi "Ülkemizde meydana gelen depremlerin yarattığı acılar unutulmamıştır" olsa da, tüm diğer raporlarda olduğu gibi bu rapor da raflarda tozlanmaya bırakılmış, ne yazık ki depremlerin yarattığı acılar unutulmuştur!
Değerli Basın Emekçileri,
Ülkemiz jeolojik gerçekliğinin bir sonucu olarak sıkça karşılaştığımız ve toplumsal yaşamın en önemli risk faktörlerinden biri olan Depremlerin; bilimsel, ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim gibi her düzeyde ele alınacağı Deprem haftası etkinliklerinin; toplumsal hafızamızın canlandırılması, toplumda deprem/afet bilincinin oluşturulması, eğitim sistemi içinde konunun işlenerek deprem/afetten korunmanın yollarının anlatılması, deprem zararlarının azaltılarak doğa olayının afete dönüşmesinin engellenmesi kapsamı ile planlanıp üzerine gidilen, strateji ve eylem planları ile bir devlet politikası haline getirilmesi gerekirken, bugün bazı okullarda şiirlerle ve kompozisyonlarla hatırlanan bir konu haline dönüştürülmüştür.
Bugün ülkemizde ulusal bir "2014 Yılı Deprem Haftası Etkinlikleri" programından bahsetmemiz mümkün değildir.
Afet/Depremlerle mücadele için kurulmuş bulunan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)‘ın ulusal etkinlikler konusunda öncü olması gerekirken, kurum önceliğini acil durumlara yöneltmiş "AFET" kısmı ise tamamen kaderine terk edilmiştir.
Değerli basın mensupları,
Başta büyük kentlerimiz olmak üzere; yıkıcı depremleri üretebilecek nitelikteki fay hatları/ fay zonları üzerine oturan kentlerimiz, kasabalarımız, köylerimizde yerel seçim süreçlerinin en önemli konularından birisinin deprem ve afetlerle mücadele üzerine yapılacaklar olması gerekirken, böylesine önemli yaşamsal bir konu, "yolsuzluk ve rüşvet iddialarının altında kendi gelecek derdine düşmüş bir siyasi iktidarın" neden olduğu gündemin gölgesinde kalmıştır.
Diğer taraftan, toplumun her kesimi tarafından yapılan itirazlara rağmen, mevcut siyasi iktidarın "ben bilirim" anlayışıyla çıkardığı 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, afet zararlarını azaltmak yerine; son günlerde ortaya dökülen iddialarda da görüldüğü gibi kentsel rantın dağıtım aracı haline dönüştürülmüştür.
TMMOB JMO olarak bu yoğun gündem içerisinde yurttaşlarımızın dikkatini birkez daha "deprem gerçekliği" üzerine çekmek ve daha önce defalarca vurguladığımız bazı konuları birkez daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz.
Bu çerçevede;
Değerli basın mensupları,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri olarak, toplumun genelini ve mesleğimizi doğrudan ilgilendiren bu alanda, konuya ilişkin çeşitli konferanslar ve basın açıklamaları ile Deprem Haftası‘nın önemini topluma anlatmaya, depreme daha fazla hazır olunmasını sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaya çalışacağız.
Sonuç olarak, bir kez daha ifade ediyoruz ki;
Doğa olaylarının afete dönüşmesi "kader" değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak temel anlayışımız olmaya devam edecektir.
Bilimle, emekle, inatla, umutla
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
03 MART 2014
Okunma Sayısı: 3127