TMMOB Odalar 24 Kasım 2024, Pazar

17 Ağustos depreminin 13. yılına da yerleşim birimlerini tehdit eden afet riskleri ile giriyoruz. Geçen 13 yılda da afet yönetim sistemimiz çözümün değil sorunun parçası olmaya devam etmektedir.

Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 16.08.2012
Güncellenme Zamanı: 04.10.2012 11:09:01

17 Ağustos Depreminin 13. yılına da yerleşim birimlerini tehdit etmeye devam eden afet riskleri  ile giriyoruz. Geçen 13 yılda da afet yönetim sistemimiz hala çözümün değil sorunun bir parçası olmaya devam etmektedir.

Başta deprem olmak üzere, heyelan, çığ/kaya düşmesi, su baskını gibi doğa olayları, bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, mühendislik hizmeti görmemiş düşük standartlardaki yapı üretimi ve denetimi süreci ile uygulanan rant politikaları sonucu insani, sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir. Yaşanmış onca acı tecrübeye, emek verilmiş çözüm üreten bir dizi çalışmaya rağmen ülke hala bir afet ülkesi olmaktan kurtulamamaktadır.

Başta üniversiteler olmak üzere kamu kurumlarında üretilen bilgi ve deneyimlere gerekli önem verilmeyerek koordinasyon koşullarının yaratılmaması nedeniyle çözüm önerileri yaşama yansıtılamamış; onlarca bilim insanı ve kuruluş temsilcisi ile düzenlenen Deprem Şurası kararları ve 2010-2023 yılları için öngörülen KENTGES Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı tozlu raflarda unutulmuş, afet yönetimin sisteminin en temel aktörü olacağı iddiası ile kurulan AFAD "sivil savunma, yurtdışı kurtarma ve mülteci operasyonları" gibi dar bir etkinlik alanına sıkıştırılmıştır. Afet Yönetiminin bu sistemsizliği en son olarak da Van‘da, Samsun‘da trajik sonuçlara yol açmıştır.
Depremlerden ve diğer bütün afetlerden korunmayı en temel insan hakkı olan "Sağlıklı ve Güvenli Bir Çevrede Yaşama Hakkı" ve ‘Yaşamını ve Bedensel Bütünlüğünü Koruma Hakkı` olarak ele alarak, sorumluluklarını "doğaya ve kadere havale" etmeden siyasi iradenin gerekli önlemleri alması beklenirken son çıkarılan bir dizi yasal düzenleme ile sorunu çözme yerine yeni sorunlar yaratılmaktadır.

Daha birkaç ay önce yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve uygulama yönetmeliği, gerekçelerinde ileri sürüldüğü gibi Anayasa‘da öngörülen "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" hakkının geliştirilmesi ve korunması ilkesini karşılamaktan çok uzaktır.

Türkiye`nin önemli bir bölümünün afet riski altında olduğu ve başta deprem, heyelan, sel su taşkını olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmesini engelleyecek, zarar azaltıcı önlem ve düzenlemelerin yapılmasının gerekliliği, mevcut yerleşim yerlerinin sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesinin acil bir ihtiyaç olduğu bilinmekte ve sürekli dile getirilmektedir.  Ancak, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve bu kanunun Uygulama Yönetmeliği, sorunu iyi tanımlayan, risk yönetimini esas alan politikalar geliştirmek yerine; halkın barınma ve mülkiyet haklarını yok sayan,  zora dayalı, yüzü insana değil ranta dönük olan, yeni sorunları da yaratacak bir niteliktedir. Bu yasa ve yönetmeliğin, deprem tehdidi altındaki illerimizin olası yakın bir depremlerde karşılaşacağı zararları azaltmayı, mevcut ve sağlıksız yapı stoğunu değiştirmeyi sağlaması mümkün değildir.

Diğer taraftan, son çıkarılan Yapı Denetimi Yönetmeliği  ile  yapı üretim sürecinde meslek odalarının yapmış olduğu kamusal denetim ve gördüğü işlev devre dışı bırakılmış, bu düzenleme ile yapım sürecinde olduğu gibi yapım sonrası süreçte de telafisi mümkün olmayan tehlikelerle karşılaşılmasının zemini yaratılmıştır.

Geldiğimiz noktada, ülkemizde dün yaklaşık 150 deprem üretecek diri fay olduğu bilinirken, bugün MTA tarafından yapılan çalışmalarla güncellenen Türkiye Diri Fay Haritasına göre büyüklüğü 5.5 ve üzeri deprem üretebilecek 485 diri fay veya fay segmenti olduğunun saptanması, neredeyse tüm ülke coğrafyasının ne derecede büyük bir deprem tehdidi altında olduğu jeolojik gerçekliğini açık olarak ortaya koymuştur.

Bu durumda, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak 17 Ağustosun 13. yılında önerilerimizi  kamuoyuyla ve karar vericilerle bir kez daha paylaşmayı bir görev biliyoruz.

  • Toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları zarar azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak üniversitelerin, kamu kurum ve kuruluşların, meslek örgütlerinin ve sivil tolum kuruluşlarının katılımı ile ‘Stratejik Afet Eylem Planı` hazırlanmalıdır.
    Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yerine, insan merkezli toplumsal politikaların hayata geçirilmesini esas alan, bilim çevreleri, ilgili meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile; rant odaklı değil, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını gerçekten sağlayan yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • 3194 Sayılı İmar Kanunu, 7269 Sayılı Afetler Kanunu ve 4709 sayılı Yapı Denetimi Kanunu değiştirilmelidir.
  • 5543 Sayılı İskan Kanunu değiştirilerek kırsal yerleşim birimlerinin altyapısı ve üst yapısı yenilenmelidir.
  • Her deprem sonrasında halkı korku ve paniğe sevk etmeden bilgilendirmek için arazi çalışmaları ile aletsel sismik veri kayıtlarını tutan, değerlendiren ve kamuoyunu doğru bilgilendiren bir kurumsal yapı oluşturulmalı,  "Türkiye Jeolojik Araştırmalar Kurumu" kurulmalıdır.    
    Gerek mevcut sismik veri ve kayıtlar, gerekse de yapılacak jeoloji, yapısal jeoloji, tektonik, jeomorfoloji ve paleosismoloji çalışmaları ile elde edilecek verilere dayalı olarak farklı ölçeklerde "Sismotektonik Haritalar" hazırlanmalıdır.
  • Ülkenin mevcut tektonik yapısı göz önüne alınarak yeni hazırlanan "diri fay haritası" baz alınarak  " Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası" yenilenmelidir.
  • Belirlenen diri fayların üreteceği deprem büyüklükleri de dikkate alınarak yerleşim yerlerinin bu faylar üzerinde yapılması engellenmelidir. Bu amaçla  bir "Fay Yasası"nı çıkarmalıdır.
  • "Heyelan ve Kaya Düşmesi Tehlike Haritaları" en kısa sürede tamamlanmalıdır.
  • Bölgesel planlardan-uygulama imar planına kadar tüm planlama süreç ve kademelerinde, yerleşim ve gelişim stratejisine esas olacak çalışmalarda "Plana Esas Jeolojik-Jeoteknik" çalışmalar yapılmalı ve buna uygun "Afet Duyarlı Planlama" yapılmalıdır.
  • Planlama ve uygulama süreçlerini yönlendirmek adına başta Belediyeler olmak üzere Yerel Yönetimlerde Jeolojik Jeoteknik Etütler (Zemin Etütleri) Birimlerinin kurularak yapılan çalışmaların elde edilen zemin parametrelerine uygunluğu takip edilmelidir.
  • Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yeniden yapılandırılarak ‘Afet Müsteşarlığı` oluşturulmalıdır.
  • Son yıllarda amacından uzaklaşarak devlet müteahhitliği ve rant projeleri ihaleleri yapan bir kuruluş haline dönüştürülen TOKİ yeniden yapılandırılmalı, kent yoksulları için sosyal konutlar üreten bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Doğa olaylarının afete dönüşmesinin "kader ve semavi afet" olarak görülmeyerek, yeni 17 Ağustos acılarının yaşanmaması bizim elimizdedir. Bilimle, emekle, inatla, umutla..

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.     

                                                                                        
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
16 Ağustos 2012


Okunma Sayısı: 3139