TMMOB Odalar 23 Kasım 2024, Cumartesi

“12 Kasim 1999 Düzce Depreminde ölenlerin anisina”

Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 10.05.2004
Güncellenme Zamanı: 29.07.2005 16:03:47

SÜRDÜRÜLEBILIR (ISTIKRARLI) BIR KALKINMA IÇIN DOGRU AFET YÖNETIMI NE OLMALIDIR?

“12 Kasim 1999 Düzce Depreminde ölenlerin anisina”

Prof. Dr. Sükrü ERSOY, sersoy@yildiz.edu.tr
YTÜ, Doga Bilimleri Arastirma Merkezi,

Afetler artan hizla insan topluluklarini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Dünyada afetlerde her yil % 0.6 lik bir artis gözlenmektedir. Üstelik afet planlamasi ve yönetimi konusunda bilinçlenme hizla artmasina ragmen olumsuz tablo degismemektedir. Kentlerdeki depremlerin yol açtigi hasarlarin fazla olmasinin tek suçlusu zemin ve bina kalitelerinin kötülügü gibi teknik kosullar midir? Deprem gibi dogal afetlerin insan topluluklarini olumsuz olarak etkilemesinden sadece jeolojik olaylar mi sorumlu tutulabilirmi? Elbette hayir. Doga olaylarinin afet haline gelmesinin asil nedenleri o bölgenin ya da ülkenin sosyo-ekonomik kosullaridir. Önemli olmakla birlikte afetlerin sosyo-ekonomik gelismeyle olan iliskisi henüz çok iyi anlasilabilmis bir konu degildir. Insan topluluklarinin afetlere karsi zarar görebilirligi ile o ülkenin sürdürülebilir (istikrarli) kalkinmasi arasinda hem olumlu hemde olumsuz anlamda iliskiler vardir.

Olumlu olan taraf, sürdürülebilir gelisme arttikça afetlere karsi olan zarar görebilirlik de azalir. Deneyimler, yoksullugun, ekonomik güçlüklerin ve politik yaklasimlarin düzeltilmesiyle bu sorunun üstesinden gelinebilecegini göstermektedir. Bu iliskinin ikinci bir olumlu tarafi ise, meydana gelen afetlerin sürdürülebilir gelismeye yeni firsatlar yaratabilecegidir. Çünkü afetlerde zararin büyümesine yol açan faktörler bu firsatlarin iyi kullanilmasiyla ortadan kaldirilabilir (örnegin, yeniden yapilanma programlarinin düzenlenmesiyle). Bu görüsü destekler anlamda Birlesmis Milletlerin raporlarinda "Afetler, politik ve ekonomik degisimler yaratir. Bu degisimler, normal kosullarda olanlardan daha hizli yapilir. Bu kolektivizm, yabana atilmayacak derecede bir aktivite getirir" denilmektedir. Diger taraftan, afet sonrasi rehabilitasyon çalismalarinin yürütülmesi sirasinda programlarin uygulanmasinda yetkili olan hükümet ile para destegi veren etkili organlar/organizasyonlar arasinda büyük karisikliklar ortaya çikabilecegi göz ardi edilmemelidir. 17 Agustos depreminin ilk günlerinde yasanan basta haberlesme vb. sorunlarin bir daha yasanmamasi için Amerika Kizilhaç Teskilati Kizilay’in yeniden yapilanmasini saglamak üzere Kizilay’a 1 milyon dolar yardim yapmistir.

Kalkinma ile afetler arasindaki iliskinin olumsuz yanlari da vardir. Biraz da bu taraflara göz atalim. Afetlerin ortaya çikmasi politik bir istikrarsizliga neden olabilir. Ayrica, özel sektör üzerinde yarattigi psikolojik baski sonucu yatirimlar yavaslayabilir ya da durabilir. Bu da önemli kaynak kayiplarina neden olabilir ve kalkinma inisiyatiflerini geriye götürebilir. Nitekim, Marmara depreminin ilk zamanlarinda basta insaat sektörü olmak üzere pek çok durma noktasina gelmistir. Insanlar ölüm korkusunun yarattigi psikolojik travma ile evlerine esya, üzerlerine giysi bile almakta tereddütler etmislerdir. Birlesmis Milletler önceki Genel Sekreteri Boutros Ghali (1995), bu konuda sunlari söylemistir. "Dogal afetler, gelisme çabalarina vurulmus büyük ve dramatik darbelerdir. Çünkü dogal afetler güçlükle kazanilmis basarilari bir anda silip süpürür. Sosyal yapilarin onarilamaz bir sekilde zarar görmemesi, ekonomik inisiyatiflerin gerilememesi, dogal afet kurbanlarinin sürekli dis yardima muhtaç durumda kalmamasi için, kaçinilmaz olan davranis bu soklarin önlenmesi, korunmasi, zararlarinin azaltilmasi üzerine planlar yapilmalidir".

Olumsuz olan diger yön ise, kötü planlanmis kalkinma planlarinin ortaya çikan zararlari daha da arttirabilecegidir. Planlanmis gelisme çabalari çevre faktörlerine uygun degilse, afetlere karsi zarar görebilirlik daha da artacaktir. Örnegin, Marmara depremi sonrasi kalici konutlarinin bazilari ahbap çavus iliskisine dayali olarak eksiklerle bitirilebilmis ve gelecek afetlere yeni davetiyeler çikarilmistir. Bu baglamda afetlerle kurumlarin sosyal, ekonomik, politik ve fiziksel zarar görebilirlikleri arasindaki bu yakin iliski pekçok arastirmacinin halen üzerinde kafa yordugu bir konudur. Bazi afet uzmanlari, tehlike ile zarar görebilirligin zaman ve mekan içinde çakisma durumunda afet olusabilecegini belirtmektedirler. Buna göre, eger deprem vb. gibi jeolojik olaylar güvensiz ortamlar, hassas sosyo-ekonomik yapilar ya da afetlere karsi hazirliksiz olmak gibi hasar arttirici özelliklerle bulusmazsa, siradan birer dogal olay olarak kalacaklardir. Örnegin. Bir yanardag yerlesimin olmadigi issiz bir yerde patlarsa afete neden olmaksizin dogal bir olay olarak kalacaktir ya da Dünya’da olusan toplam deprem enerjisinin % 10’unun açiga çiktigi Japonya’da hazirlik ve koruma önlemlerindeki büyük deneyimler sayesinde depremler afet haline dönüsmemektedir.. Burada her yil 7 büyüklügünde; her 10 yilda da 8 ve üzerindeki bir büyüklükte bir deprem meydana gelir. En son Eylül 2003 tarihinde Hokkaido adasinda meydana gelen 8 büyüklügündeki depremde –ki son yillarin en büyük depremidir- yanginlara ragmen ölen insan sayisi 1 olup, o da kaza sonucudur.

Afetler, kosullarin güvensiz oldugu durumlarda zararin daha da artacaginin açik bir göstergesidir. Elbette, herhangi bir tehlikeyi afete dönüstüren sey sadece zarar görebilir ortamlar degildir. Afetlerle baglantili olarak asil nedenler ekonomik ve politik yaklasimlarda aranmalidir. Politik ve ekonomik sistemler açisindan yapilan tercihler, kaynaklarin, yapilarin hatta var olan gücün yanlis kullanimi gibi nedenler bu modelin dayanagi olan dinamik baskilari yaratir. Daha somut olarak, hizli nüfus artisi ve çarpik kentlesme, dis borçlanma, savas, bölgesel farkliliklar, çevresel bozulma gibi sorunlar dinamik baskilara yol açan bazi önemli faktörlerdir. Fiziksel ortamin ve yerel ekonominin iyi olmadigi kötü kosullarda yasayan insan nüfusu, söz konusu bu baskilarin bir sonucu olarak afetlere karsi hazirligin olmadigi ya da az oldugu zarar görmeye açik topluluklar haline gelebilir.

Sürdürülebilir kalkinma, gelismislikle yakindan ilgili bir kavramdir. Gelismisligin ölçüsü genellikle zenginlikle kiyaslanirsa da bu tam anlamiyla dogru degildir. Örnegin, ulusal gelirin yüksek oldugu petrol zengini Arap ülkelerini gelismis olarak kabul edemeyiz. Çünkü, “gelismislik insanlarin üzerinde yasadigi topraklari, kaynaklari gelecek nesillerin haklarini da düsünerek, tüketmeden verimli biçimde kullanmaktir”. Zengin olmayan ülkelerde de -zor olmasina karsin- bilim isiginda egitimle sürdürülebilir kalkinmayi gerçeklestirmek olanaklidir. Gerçek zenginlik budur. Türkiye, kagit üzerinde ulusal gelir düsük ülkeler arasinda kabul edilir. Ama dogal kaynaklari (su, maden), turizm, alternatif enerji (günes ve jeotermal enerjisi vb gibi) açisindan hiçte fakir bir ülke degildir. Türkiye’nin sorunu sürdürülebilir kalkinma için kaynaklarini verimli ve bilimsel biçimde kullanmamasidir. Hatta kaynak israfi yapan bir ülkedir. Bu plansizlik ve programsizlik içinde sürdürülebilir afet yönetimi yapmasi da olanaksizdir.

Dünya’da son 25 yilda afetlerden dolayi yaklasik 3 milyon insan hayatini kaybederken bu afetlerin ekonomik bedeli ise 1 Trilyon dolardir. Yani, dünya afetler için (özellikle deprem, sel, heyelan) hergün 18.8 milyon dolar harcama yapmaktadir. Dünyada her yil afetlerden ölen insan sayisi 15 000 dolayindadir.

Diger taraftan, Türkiye’nin nüfusu 67 milyondur. Kisi basina düsen ulusal gelir 3000-4000 dolardir. Okuma yazma orani % 87 dolayindadir. Kadin basina düsen çocuk sayisi 2’dir. Nüfusun % 1-2’si günde 2 dolarin altinda geçinmek zorundadir. Egitime harcanan para silahlanmaya harcanan paranin yarisidir. Halbuki bu oran gelismis ülkelerde tersinedir. Bizde bu oranin egitim adina arttirilmasi gerekmektedir. Türkiye nüfusunun % 92 si, sehirlerin % 90, Endüstriyel tesislerin 755’i, Barajlarin % 40’i aktif fay kusaklari üzerinde bulunmaktadir. Son yüzyil içindeki depremlerde 80 000’in üzerinde insanimiz hayatini kaybetmis, 200 000’in üzerinde insanimiz yaralanmis ve 500 000’e yakin bina da ciddi sekilde hasar görmüstür. Son 17 Agustos ve 12 Kasim depremlerinde 18 000’e yakin insanimiz hayatini kaybederken, ekonomik kayiplarimiz 13 milyar dolari asmistir. Beklenen Marmara Depreminin verecegi zararin ekonomik degerinin 30-50 milyar dolari bulacagi (hatta Istanbul Belediyesi için Türkiye’den 4 üniversiteyle birlikte Japonya’dan JICA kurumun ortak çalismasi sonucu hazirlanan master planda bu deger 100 milyar dolar olarak) tahmin edilmektedir. Bu beklenmedik harcamalarin ulusal bütçenin daha da açik vermesine neden olurken disa bagimlilik biraz daha artacaktir. Bu bakimdan afetler gelecekte güvenlik sorunu haline gelebilir. Gelismis ülkelerde, afet hasarlarindaki ekonomik kayiplarin tahmini bedellerinin % 50-60’i (beklide daha fazlasi) toplam maliyetin maksimum % 10 gibi afet öncesi harcamayla geri kazanilabilmektedir. Yani, beklenen bir Marmara depreminde yapilacak olan 5 milyar dolarlik bir harcamayla 50 milyar dolarlik bir plan disi harcamanin 25-30 milyar dolari geri döndürülebilir. Kurtarilacak olan onca insanin hayati da bu isin büyük ikramiyesi olacaktir.

Sonuç olarak, kötü gidisi düzeltmenin yolu önce ona dur demektir. Ülkemizde afetlere karsi zararlarin artmasinin ana nedeni olan sosyo-ekonomik kosullardir. Bu kosullarin egitim ve teknik kosullarla beraber düzeltilmesi gereklidir. Sürdürülebilir Afet Planlamasinin yolu da ancak insana ve egitime yatirim yapmaktan geçmektedir. Ekonomik kaynaklarin verimli kullanilmasi ancak böyle saglanabilir. Aksi takdirde 6 büyüklügündeki orta büyüklükteki depremler, 15 dakikalik ani yagislarin yol açtigi seller dahi ülkemizde can, mal ve hizmet kayiplarina yol açarken bizleri üzmeye devam edecektir.


Okunma Sayısı: 3195