TMMOB Odalar 23 Kasım 2024, Cumartesi

TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu (İKK) tarafından 26-27 Haziran 2010 günlerinde İMO Teoman Öztürk Salonu’nda “Çevre direnişleri buluşuyor” konulu iki günlük etkinlik düzenlendi. Bergama direnişinin önderlerinden Bayram Kuzu, nükleer karşıtı duruşu ile bilinen sanatçı Kâzım Koyuncu ve Sinop’ta kurulması düşünülen nükleer santrali protesto için bu ile giden ve Karadeniz’de hayatlarını yitiren Soner, Öner, Güneş anısına gerçekleştirilen, “Toprağımıza, havamıza, suyumuza, geleceğimize sahip çıkıyoruz” başlıklı toplantıya katılan direnişçiler yaşadıkları deneyimleri, sorunlarını ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini iki gün boyunca tartıştılar.

Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 28.06.2010
Güncellenme Zamanı: 09.07.2010 08:49:01

 oplantıya Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı başta olmak üzere çok sayıda kişi katıldı. Toplantının ilk günü Fındıklı Derelerini Koruma Platformu "Dereler bizimle özgürleşecek"slogan atarak salona girdi.

Daha güzel bir dünya, daha güzel bir Türkiye ve daha güzel bir gelecek mücadelesinde yitirilenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulmasının ardından, Bayram Kuzu, Kâzım Koyuncu, Soner, Öner ve Güneş için hazırlanan kısa filmler izlendi.

Açılış konuşmasını TMMOB Ankara İKK Sekreteri, EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş yaptı. Pektaş şunları söyledi, "Çankaya Belediye Başkanı Sayın Bülent Tanık, DİSK Genel Sekreteri Sayın Tayfun Görgün, Birlik Başkanım, emek ve meslek örgütlerinin çok değerli temsilcileri, Türkiye`nin dört bir yanından gelen siyanürlü altına hayır diyenler, nükleere inat yaşasın hayat diyenler, derelerimiz kardeştir diyenler, havamızı kirletmeyin diyenler, TMMOB örgütlülüğünün çok değerli bileşenleri hepiniz hoş geldiniz. Sizleri TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu adına saygı ve dostlukla selamlıyorum. Bizler, bilimi ve teknolojiyi daha aydınlık daha güzel bir dünya yaratmak için, insanları insanca yaşatmak için, doğayı kültürleri tarihsel değerleri korumak için kullanmayı öğrendik. Ne insani yardım konvoylarında, ne bir avuç petrol için ülkelerin işgal edilmesinde, ne nükleer patlamalarda, ne insan eliyle yaratılmış sözüm ona doğal sel afetlerinde, ne depremlerde, ne de savaşlarda insanlar ölmesin, sevgi sözleri silah seslerini bastırsın istiyoruz. Bugünlerde başkent Ankara`da ikinci kez yaşanan Ankara Amblemi tartışmasında bir kez daha görüyoruz ki, tarihsel ve kültürel değerlerin korunması konusunda yerel yöneticilerimiz oldukça pervasız. Tarihin köklerinden gelen Hitit güneşini bir çırpıda yok ederek inkar politikalarını benimseyenler tarafından yönetiliyoruz. Benzer yaklaşımın genel yönetimlerde de egemen olduğunu üzülerek görüyoruz."

"Kapitalizm, çevresi, doğal kaynakları ticari meta olarak görüyor"

Ramazan Pektaş, kapitalizmin, tarihsel değerleri, çevreyi, doğal kaynakları, toplumun ortak değerlerini ticari meta olarak değerlendirdiğini belirterek şöyle konuştu, "Otuz yıldır dayatılan küreselleşme politikaları ile ticarileştirilen yaşamımız, bugün nükleer lobicilere, "altın"cı şirketlere, HES`lere kurban edilmek istenmektedir. Soluduğumuz hava kirli, içtiğimiz su zehirli hale dönüştürülmeye, derelerin şırıltısı yok edilerek yerine jeneratörlerin zırıltısı getirilmeye, toplum radyasyonla yaşamaya mahkum edilmeye çalışılmaktadır.Enerji elde etme uğruna tarihi ve kültürel mirasın, çevresel-doğal dengelerin ve güzelliklerin, soluduğumuz havanın yok edilmesi, radyasyonlu bir hayatın dayatılması kabul edilemez. Teknoloji ve enerji insan-toplum-doğa odaklı politikalar temelinde yönetilmeli, kar-talan-tahribat odaklı politikalar kesinlikle reddedilmelidir.

Toplumun ortak değerlerine sahip çıkma anlamında ilk yaşanan örneklerden biri olan İstanbul Park Otel inşaatına karşı seslerini yükselten ve örgütlenen İstanbullular uzun bir hukuk mücadelesi ve eylemlilik sürecini sürüklemişlerdi.Daha sonra ülkemizin çeşitli bölgelerinde çevre direnişleri sık sık gündeme gelmiş, bizzat sizlerin çok yakından bildiği ve yaşadığı havaya, suya, toprağa sahip çıkan direnişler gerçekleştirilmiştir. Bizler sizlerin yürüttüğü bu direnişleri her zaman destekledik. Bu direnişlerin çok önemli çok değerli yanları vardı. Bir kere örgütlü toplumun ne demek olduğunu gösterdiniz, bir başka nokta kapitalizmin ne kadar aç gözlü ve hoyrat olduğunu gösterdiniz. Bu önemli ve değerli yanlar için Türkiye toplumunun sizlere teşekkürü olmalıdır. Kendi adımıza sizlere teşekkür ediyorum.

Bugün ve yarın iki gün boyunca bu direnişleri gerçekleştiren sizler konuşacaksınız. Bu büyük direnişler buluşmasını iki gün ile sınırlamak değil, buradan daha büyük adımları nasıl atabiliriz sorusuna hep birlikte cevap bulmak istiyoruz. Sizler, ele ele, omuz omuza, yürek yüreğe, akıl akıla direnenler, direnmenin en güzel örneklerini verenler, sizlere inancımız ve güvenimiz tam.

Dereler kardeştir diyen dostlarımız çok güzel bir tanımlama yaptılar. Biz inanıyoruz ki, derelerimiz kardeştir, topraklarımız kardeştir, havamız kardeştir, halklarımız kardeştir, türkülerimiz kardeştir, direnişlerimiz de kardeştir. Şimdi bu kardeşliklerimizi ve direnişlerimizi büyütmenin, toprağımızı, suyumuzu, havamızı yani geleceğimizi ellerimizden almak isteyenlere karşı hep birlikte en güçlü bir şekilde sesimizi yükseltmenin zamanıdır.

Direnişlerimizin bundan sonraki yolculuğunda hepinize başarılar ve kolaylıklar dileyerek sözlerime son verirken, sözlerimi şair Adnan YÜCEL`in "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek" bir şiirinden kısa bir alıntı bitirmek istiyorum.

…..

Saraylar saltanatlar çöker 
kan susar birgün 
zulüm biter. 
menekşeler de açılır üstümüzde 
leylaklar da güler. 
bugünlerden geriye, 
bir yarına gidenler kalır 
bir de yarınlar için direnenler... 
 
Şiirler doğacak kıvamda yine 
duygular yeniden yağacak kıvamda. 
ve yürek, 
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. 
ey herşey bitti diyenler 
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. 
ne kırlarda direnen çiçekler 
ne kentlerde devleşen öfkeler 
henüz elveda demediler. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!"

 

"Doğal kaynaklarımız yerli ve yabancı sermayedarlar tarafından talan ediliyor"

Ramazan Pektaş`ın ardından söz alan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı şunları söyledi; "Bu buluşmada hepiniz kendi bölgelerinizde yaşadığınız sorunları verdiğiniz mücadeleyi bizimle paylaşacaksınız. Bu buluşmayı sağlayan TMMOB Ankara İKK`ya teşekkür ediyorum. Bugün artık krize dönüşen çevre sorunları kapitalist küreselleşmenin daha fazla kar anlayışı ve politikalarıdır. 80`lerden bu yana uygulanan neo- liberal politikaların tahribatları kendini göstermiştir. Bu dönem devletin küçültülmesi özelleştirme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve İMF programları ile ekonomik sosyal çevresel anlamda son derece karamsar bir hava oluşturulmuş."

Doğal kaynakların talan alanı olarak yerli ve yabancı sermayedarlara sunulduğunu, ormanların, kıyıların birer rant alanına dönüştürülmeye çalışıldığını vurgulayan Soğancı sözlerini şöyle sürdürdü, "Doğal kaynaklarımızı ormanlarımızı kıyılarımızı birer rant alanına dönüştürme çabaları, uzman kadroların yanlış alanlarında istihdamı çevre sorunlarını işin içinden çıkılmaz hale sokmuştur. Yaşam alanlarımızın yok olmaması için bugün ekolojik krize dönüşen sorunların çözümünde hukuksal kurumsal düzenlemelerin uygulanması gereği açıktır. Doğru sanayi, doğru enerji,doğru kentleşme politikaları ele alınmalı. Kapitalist küreselleşme emperyalizmin yönlendirici politikalarıyla yapılan siyaset bugün hukuku istediği gibi şekillendirebilmektedir. Ülkenin dört bir yanı yağma ve talana teslim edilmektedir. Yasa ve yönetmelik değişiklikle gündeme gelen alanlar tarım arazilerinin kıyıların ormanların talanına sadece birkaç örnektir. Odalarımızın buna karşı hem toplumsal anlamda mücadelesi hem de hukuk mücadelesi devam etmektedir, devam edecektir. Biz mühendisler mimarlar şehir plancıları hayatın her alanındayız, fabrikalardayız şantiyelerdeyiz. Bizler hurafelerin değil aklın ve bilimin temsilcileriyiz. Kral çıplak demeye devam edeceğiz."

"AKP Hükümetinin enerji politikaları iflas etmiştir"

Uygulanan yanlış enerji politikaları sonucu AKP Hükümeti`nin enerji politikalarının iflas ettiğini, nükleer santral konusunda Türkiye`nin güçler savaşında piyon haline getirildiğini aktaran Soğancı şöyle konuştu, " Rusya ile yapılan anlaşmayı halkından gizleyecek kadar bu ülke nükleer maceraya sürüklemektedir. Yanlış enerji politikaları sonucu ülkemiz dışa bağımlı hale getirilirken, termik santral ve HES`ler kurulmak istenen yörelerde yaşanacak ekolojik ve kültürel yıkımın habercisi haline gelmiştir. Nükleer santral maceralarına son verilmelidir. Ulusal kaynaklara dayalı maden arama işletme politikaları işletilmelidir. Kıyı ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanması durdurulmalıdır.Biz sizin bu mücadelenizi çok önemsiyoruz. Birliğimiz bu mücadeleye omuz vermeye devam edecektir."

"Su, toprak, hava kimsenin malı olamaz"

Mehmet Soğancı`nın ardından konuşan DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün parçalanmış mücadele alanı yerine birleşik mücadelenin önemine dikkat çekti. Tayfun Görgün şöyle konuştu; "Toplantının ana başlığını çok sevdiğimizi belirtmeye izin vermenizi istiyorum. Yalnız bizler değil dünyadaki bütün toplumsal hareket ve işçi örgütlenmeleri sadece haklar ve emek doğa özgürlükler saldırı altında olduğunda sahip olma kavramını kullanıyoruz. Kapitalist koşullarda alınıp satılan ticari mala dönüştürülen bu kazanımların korunması ancak uğrunda uzun mücadeleler verilmesi ile mümkündür. Bu kazanımların toplumun ortak malı olduğunu haykırarak ayağa kalkmamız, bu kazanımlara hep birlikte sahip çıkmamız gerekmektedir. Su toprak hava hiç kimseye ait olamaz. Çünkü bunlar tüm toplumun ortak malıdır herkese ait dememiz gerekmektedir. Bugün ülkemizde ve dünyadaki mücadelelerin pek çok sorunlu yanı var bunu hepimiz kabul etmek zorundayız. Bu sorunların en başında mücadelenin son derece parçalı yapıya sahip olması, aşırı uzmanlaşma nedeniyle her hareketin sadece kendi sorununa odaklanarak bir nevi ormanı gözden kaçırıyor olması gelmektedir. Gelinen aşamada bütün mücadelecilere düşen en önemli görev elde edilen kazanımların yerel olduğu kadar enternasyonal mevzi olduğu unutulmamalıdır. Dikili ya da Munzur dereleri ya da Karadeniz derelerini, TEKEL, itfaiye, Samatya`daki sağlık emekçilerinin mücadelesi pek çok iş yerinde alanlarında devam eden sınıf mücadelesinden ayrı düşünmemek gerekir. Aktör her olay bazında farklılaşsa da ülkemizde ve dünyada emeği yoksullaştıran nedenle, suyu, havayı, ormanları toprağı birer meta gibi piyasada alıp satılan nedenler hep aynıdır. Yani kapitalizmin aç gözlülüğü. Önümüzdeki süreç birkaç nedenden ötürü bütün mücadelenin ortaklaşmasını zorunluluk haline getiriyor. Türkiye`deki tekil kapitalistler ile merkez ülkelerdeki sermaye gruplarının çıkarlarını örtüşüyor. Türkiye`deki kapitalistler yatırım için fona ihtiyaç duyarken merkezdeki kapitalistler ellerindeki fonları karlı yatırımlara yönlendirme içindedirler. Pek çok kamusal hizmetin hızlanacağını bize göstermektedir. Çıkış noktası aynı olan bu nedenler örneğin Dikili mücadelesinin diğer bütün su mücadelesi ile ardından su mücadelesinin kamu hizmetler alanındaki mücadelesinde hepsinin sınıf mücadelesi ile ortaklaştırılarak güç birliği yapılması zorunludur. Bu ortaklaşma öncelikle yerellerde olan biteni öğrenmekten anlamaktan deneyimlerimizi birbirimize aktarmaktan, benzerliklerimizi farklılıklarımızı tespitten geçiyor.

"Krizin bedeli emekçilere ve doğaya ödettirilmek isteniyor"

Etkinlikte son olarak konuşan Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, Türkiye`deki çevre mücadelesinin gelişmesinde TMMOB`nin çok özel bir yeri olduğunu belirterek şunları söyledi, "TMMOB, 1970`li yıllardan itibaren mühendislik ve mimarlık birikimi ile ulusal kaynaklara, ülkenin coğrafyasına ve insanına sahip çıkmak için -Teoman Öztürk simgesinde- çevre adına da politikaların üretilmesinden önemli misyonlar üstlenmiştir.Teknik bilgi ve birikimin topluma ulaştırılması toplumun çevre duyarlılığının artırılması yönündeki katkılar zaman içinde bu alandaki politikaların üretilmesine zemin oluşturulmuş. TMMOB ile başlayan, bugün çevre direnişleriyle Anadolu sathına yayılan siyasi atmosfer ortaya çıkmıştır. Ülkenin pek çok yerinde derin demagojik çarpıtmalara satın almalara baskılara karşı varıyla yoğuyla direnen çevre gönüllüsü topluluk oluşmuştur. Bu gelecek için önemli bir teminattır. Çevre ile ilgili konular öyle kolay anlaşılabilen konular değil. Özellikle de demagojik söylemlerle dayatmalarla mühendisleri iyi bildiği teknisist kavramlarla ifade edilebilecek yaklaşımla insanların beyinlerinin kolaylıkla bulandırıldığı alanlardır. Önünüze öyle ikna edici veriler konulabilir ki torunlarınızın üzerinde oynayacağı toprağı ayağınızın altından çekebilirler. Hem bilgili hem duyarlı olmak bunun ötesinde siyasi ferasete sahip olmayı önemli görüyorum.

TMMOB olarak sadece yaşadığımız topraklara değil dünyaya sahip çıkmak yönünde bilgileri taşımaya çalıştık. 1970`li yıllarda başlayan ve sivilleşen gönüllülerin omuzunda yükselen çevre direnişlerinin önümüzdeki yıllarda saldırılarla karşı karşıya kalacağı açık. Dünyada kriz yaşanıyor, kriz nedeniyle üzerine en çok gidilen sektörler neler diye sorulduğunda emek yanında çevre en önlerde gelmekte. Krizin bedeli yoksullara, emekçilere ve çevreye ödettirilir. Çok daya duyarlı olunması gerekmektedir. Kriz dönemlerinde çevreye sahip çıkmak için, işin altındaki siyaseti anlamaktan anti demokratikliği anlamaktan başka aydınlatıcı rehber bulunmamaktadır. O bilgiyi iyi çözümleyecek rehberlerin örgütlü bilinç taşımasına şiddetle ihtiyaç vardır. Derelerine, toprağına, havasına suyuna geleceğine sahip çıkmak duyarlılığına olan insanların umudunuz olduğunu ifade etmek istiyorum."

Açılış konuşmalarının ardından ilk gün birinci oturuma geçildi. "Ölüler Altın Takmaz" konu başlığındaki oturumun başkanlığını Dündar Çağlan (Jeoloji Mühendisleri Odası) yaptı. Oturuma, "Bergama Çevre Platformu, Kozak Yaylası Doğal Çevre, Kültür ve Turizm Derneği, Efemçukuru Köylüleri, Güzel Edremit Körfezi`nin Bekçileri, İnay Vicdan Hareketi, Kaymaz`ı Koruma ve Yaşatma Derneği" temsilcileri katıldı. Bu oturumun tartışmacısı Tahir Öngür oldu.

İlk gün 2. Oturum`un konu başlığı "Altın`cı Filo Defol"du. Oturum Başkanlığı`nı Murat Aslan (Ziraat Mühendisleri Odası)`ın yaptığı oturuma "Yeşil Artvin Derneği, Dersim Çevre Girişimi, Gümüşhane-Mastra Köylüleri, Bolkar Dağlarını Koruma Platformu, Kemaliye Madeni Direniş Grubu, Turgutlu Çevre Platformu" temsilcileri konuşmacı olarak katıldı. 2. oturumun tartışmacısı Arif Ali Cangı oldu.

İlk gün 3. Oturum`un konu başlığı "Havamıza Sahip Çıkıyoruz"du. Oturum Başkanlığı`nı Cemalettin Küçük (Metalurji Mühendisleri Odası)`ün yaptığı oturuma "Yeşil Gerze Çevre Platformu, Karasu Halk Meclisi, Silopi Çevre Platformu (Temsilcileri gözaltına alındığından ikinci gün konuştular), Bartın Çevre Platformu, Erzin Gönüllüleri Derneği, Afşin-Elbistan Termik Santrali Mağdurları, Pazarcık Ovama Dokunma Çevre Hareketi" temsilcileri konuşmacı olarak katıldı. 3. Oturumun tartışmacısı Ethem Torunoğlu oldu.


Okunma Sayısı: 3159