Odamızın da bileşenleri arasında yer aldığı Özelleştirme Karşıtı Platform Ankara Bileşenleri 25 Ocak Pazartesi günü, işçi ve emekçilere dönük ciddi bir saldırı olarak anılan IMF patentli 24 Ocak ekonomik kararlarını protesto etti.
30. yılında gerçekleşen protesto eylemi için saat: 12:30‘da Kızılay SSK İşhanı önünde buluşuldu. En önde 24 Ocak kararlarını ifade eden iki işçinin taşıdığı bir paket, ABD bayrağı ve üzerine monte edilmiş döneme damgasını vuran siyasilerin resimleri ve ‘BANA SAĞCILAR CİNAYET İŞLİYOR DEDİRTEMEZSİNİZ - BU GÜNE KADAR İŞÇİLER GÜLDÜ ŞİMDİ BİZ GÜLECEĞİZ - ASMAYALIMDA BESLEYELİM Mİ - YATA YATA KAZANIYORLAR‘ yazıları yeralıyordu. O‘nun ardında ise ‘ÖZELLEŞTİRME KARŞITI PLATFORM ANKARA BİLEŞENLERİ‘ pankartı vardı.
Saat: 12:30‘da Ziya Gökalp Caddesinden Dikimevi güzergahı üzerinden Özelleştirme İdaresi Başkanlığına (ÖİB) doğru başlayan yürüyüş, sol kaldırımdan Kolej kavşağına kadar devam etti. Kavşaktan sağ kaldırıma geçen yürüyüş korteji zaman zaman kavşaktan geçerken ve yola taşarken devletin silahlı güçleriyle küçük sorunlar yaşasa da yürüyüş aksamadan sürdü. Kurtuluş kavşağına varmadan sağda, eski Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TDÇİ) binasında faaliyet yürüten ÖİB önüne birkaç metre kala durdurulan kitle basın açıklamasını burada gerçekleştirdi. Ortak basın açıklaması metnini ÖKP Ankara Bileşenleri adına TMMOB İKK sözcüsü Ramazan PEKTAŞ okudu. Yol boyunca ve basın açıklaması sırasında, ‘İŞ EKMEK YOKSA BARIŞTA YOK - AKP YIKILSIN TAYYİP ALTINDA KALSIN - GENEL GREV GENEL DİRENİŞ - YAR SAÇLARIN LÜLE LÜLE TAYYİP SANA GÜLE GÜLE - DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ - SENDİKALAR GÖREVE GENEL GREVE‘ sloganları haykırıldı. Eyleme katılanlar ağırlıklı olarak direnen TEKEL işçileri ve TÜMTİS üyeleriydi. Basın açıklaması sonrasında, ‘İŞTE BURASI HAİN YUVASI‘ sloganları eşliğinde ÖİB binası çürük yumurta bombardımanına tutuldu.
Eylemin tamamlanmasının ardından yine aynı kortej düzenlemesiyle 42 gündür direnişte olan Tekel işçilerine dayanışma ziyaretine gidildi. Çok katlı otoparkın yanından, Süleyman Sırrı Caddesinden devam eden yürüyüş, TÜRK - İŞ önünde TEKEL işçilerinin coşkulu karşılamasıyla son buldu. Tek Gıda - İş görevlisinin ÖKP Ankara Bileşenlerinin dayanışma ziyaretini duyurmasıyla birlikte çadırlar boşaltıldı ve tüm işçiler, ‘SENDİKALAR GÖREVE GENEL GREVE - ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK - YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI - TEKEL İŞÇİSİ YALNIZ DEĞİLDİR‘ sloganını haykırdılar. Burada da söz alan ÖKP Ankara Yerel Sözcüsü Ramazan PEKTAŞ, TEKEL işçilerini selamlayarak, ‘Yaktığınız ateşi daha fazla harlamak için omuz omuza direnişe devam edeceğiz. Yolunuz açık olsun‘ derken TEKEL işçileri, ‘TEKEL‘İN ATEŞİ AKP‘Yİ YAKACAK, GENEL GREV GENEL DİRENİŞ‘ sloganlarıyla karşılık verdiler.
ÖKP Ankara bileşenleri adına TMMOB İKK sözcüsü Ramazan PEKTAŞ‘ca okunan metin :
Sevgili Basın Emekçileri,
Her 24 Ocak günü bizim içimiz yanar. 24 Ocak kararları ile ekonomik hayatın katledilmesine, bomba ile gazeteci Uğur Mumcu‘nun katledilmesine yanar. Gazeteci katillerini ve demokrasi katillerini biliyoruz, unutmadık.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde merkez kapitalist ülkelerde yaşanan krize çözüm olarak uygulamaya konulan Keynes yen ekonomi politikaları devletin ekonomide aktif olması ve sosyal devlet anlayışı temellerine oturtulmuştu. 1970‘li yıllarda yaşanan petrol krizi ve devamındaki ekonomik krizlerin gerekçesi olarak da devletin ekonomiye fazla müdahil oluşu gösterilmişti. Kapitalist sistemin 79 krizinden çıkabilmesinin yolu olarak da devletin kamu adına yaptığı ekonomik ve sınai faaliyet alanlarını terk ederek özel sermayeye bırakması öngörülmüştü.
Tam bu süreçte IMF tarafından hazırlanan ve 24 Ocak 1980 tarihinde dönemin MC hükümeti ile IMF arasında imzalanan kararlar ile ülkemizde yeni ve karanlık bir dönemin temeli atılmıştı. IMF ile imzalanan bu kapitalist saldırı anlaşmasının uygulanabilmesi için de 12 Eylül 1980 tarihinde, bugün hala etkilerini yaşamakta olduğumuz faşist bir askeri darbe yapılmıştı. 24 Ocakta imzalanan ve askeri darbe koşulları altında uygulanan IMF kararları şunlardır:
Devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmesi,
Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınması, KİT‘lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımlarının sınırlandırılması,
Gübre, enerji ve ulaştırma dışındaki sübvansiyonların kaldırılması,
Dış ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi, kar transferlerine kolaylık sağlanması,
Yurtdışı yüklenici hizmetlerinin desteklenmesi,
İthalatın kademeli olarak libere edilmesi, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti sağlanması, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmesi.
Kararların uygulanması ile iktidarı elinde bulunduran küçük bir zümre dışında kalan toplum kesimlerinin önemli ölçüde kayıplarının yaşandığı görülmüştü. IMF ile imzalanan anlaşma sonrasında; hayali ihracat ile vergi iadesi, bankerlere izin verilmesiyle halkın elindeki birikimlerin soyulması, döviz-borsa oyunları ile rant elde edilmesi gibi yöntemlerle yeni sömürü ve soygun mekanizmaları da yaratılmıştı.
Elbette bu kararların uygulanabilmesi için, toplumun politik uyanışını sağlayan örgütlenmelerin dağıtılması ve apolitikleştirilmesi, sendikaların etkisizleştirilmesi, üniversitelerde bilimsel eğitimin yok edilmesi, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, çalışma yaşamında işverenlerin dilediği yönde düzenlemeler yapılması, taşeronlaştırma uygulamalarının ve özelleştirme adı verilen talan yöntemlerinin hayata geçirilmesi gerekiyordu. Bütün bunlar 30 yıldır yaşadıklarımızın zaten ta kendisidir.
Darbe yönetiminin gözetiminde sürdürülen emekçi yığınlara saldırı politikaları hayatın her alanına yaygınlaştırılmış, bu doğrultuda saldırının ekonomik hayattaki silahlarından biri de özelleştirmeler olmuştu. ÖİB web sayfasında yer alan "Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması amaçlanıyor" ifadesi, 24 Ocak kararları ile uygulamaya alınan politikaların ve özelleştirmelerin ne amaçla yapıldığını itiraf niteliğindedir.
24 Ocak kararlarının en önemli maddelerinden biri olan "devletin ekonomideki payının küçültülmesi" ifadesinin tercümesi, kamu mallarının ve işletmelerinin sermaye tarafından serbestçe yağmalanması, çalışanların özlük hakları dahil kazanılmış bütün haklarının sermayenin dilediği koşullara getirilmesi demektir. Dün Türk Telekom‘da, bugün Tekel‘de yaşanan, yarın ise nerede yaşanacağı belli olmayan sorun tam da budur. Özelleştirmenin süslü söylemleri beklendiği gibi sözde kalmış, pratik uygulamaları sonucunda ise, işyerleri kapatılmış, çalışanların kazanılmış hakları ellerinden alınmış, arsa fiyatından daha ucuza kamu malları yağmalanmış, sermayeye terk edilen alanlarda hizmetin kalitesi düşerken fiyatı katlanarak artmış, istihdam ve vergi gelirleri azalmış, mal ve hizmet üretim araçları ve alanları sermayenin kar hırsına endekslenmiştir.
Yüz binlerce kişinin işsiz kalmasına, milyonlarcasının iş güvenlerinin ortadan kalkmasına, çalışanların neredeyse tamamının gelir kaybına uğramasına neden olan özelleştirmeler tüm dünyada olduğu gibi toplumsal kesimler arasındaki gelir uçurumunun büyümesine neden olmuştur. Devlet tarafından özelleştirmeler yoluyla zenginleştirilen sermaye kesimlerinin gelirleri katlanırken, emeğiyle geçinen ücretli kesimler derin bir yoksullaşma sürecine girmiştir.
Eğitimden sağlığa, iletişimden enerjiye, ormanlardan nehirlere kadar her alanın ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi ve kamu adına yatırım yapılmamasının, mal ve hizmet üretilmemesinin sonucunda kısa aralıklarla kriz yaşayan, dış ülke ekonomilerine daha da bağımlı, hizmetin değil karın temel olduğu, ihtiyaç kavramının meta ile yer değiştirdiği, yurttaşlık bilincinin yok edilerek müşteri anlayışının yerleştirildiği bir Türkiye‘de yaşıyoruz. Dayatılan hayat biçimi ve bu hayatın ticarileştirilmesi sonucunda çıkan krizlerin sebebi kapitalist sistemin bizzat kendisi, mağdurları ise emekçi halk yığınlarıdır.
Kriz çıkınca kamu hazinelerine göz diken, IMF patentli ekonomi politikalarının uygulayıcısı, geçmişte başka isimlerdeki hükümetlerin, bugün ise AKP‘nin toplumsal refahı sağlamak, çalışanların haklarını almasını sağlamak, "gündüzleri sömürülmeyen, geceleri aç yatılmayan" bir dünya yaratmak, yoksulluğu ve yolsuzluğu ortadan kaldırmak gibi bir dertleri ve hedefleri yoktur. Çünkü IMF kaynaklı bu sorunların sebebi bizzat küresel kapitalist sistemin yerli işbirlikçisi iktidarlardır.
Otuz yıl sonra, 24 Ocak kararlarını imzalayanları bir kez daha tarihin kara sayfalarına havale ederken, aydınlık bir geleceğin bilim ve teknolojinin şaşmaz ışığında yaratılabileceğini, sermaye politikalarına teslim olmuş, IMF‘nin sözünden çıkmayan iktidarların değil emekçilerin iktidarının güzel günlere bizi taşıyacağına inanıyoruz.
Şimdi gün özelleştirmenin tüm tahribatlarına karşı mücadele etme günüdür, şimdi gün, sermayenin talan politikalarına karşı toplumsal ve kamusal bir yaşamı örmek günüdür.
ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARINDAN VAZGEÇİLSİN!
ÖZELLEŞTİRİLEN KURUMLAR KAMULAŞTIRILSIN!
ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI KAPATILSIN!
Okunma Sayısı: 3141