Bilindiği gibi, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasının bazı maddeleri Anayasa Mahkemesinin 15.12.2006 tarihli kararı ile iptal edilmiş ve yürürlüğü durdurulmuştur. Anayasa Mahkemesi‘nin 31.12.2006 tarihli gerekçeli kararının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan 5510 Sayılı Kanunda yapılması düşünülen değişikliklere ilişkin taslak metin 25.10.2007 tarihinde Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından basına ve kamuoyuna açıklanmış ve sosyal taraflara iletilmiştir.
5510 Sayılı Yasanın kimi maddelerinde Anayasa Mahkemesi‘nin kararına istinaden değişiklik yapan mevcut taslak incelendiğinde görülmektedir ki, yapılan değişiklikler çalışanlar arasında eşitsizliği daha de derinleştirmekte, mevcut hakları budanmakta ve sağlık hizmetlerinden yararlanmayı zorlaştırmaktadır.
Getirilen düzenlemelere bakıldığında, değişikliğin amacının Anayasa Mahkemesi‘nin verdiği iptal kararına uymak olmadığı görülmektedir.
Anayasa Mahkemesinin özellikle kamu çalışanları yönünden verdiği iptal kararına rağmen, Taslak metin Eski memur-yeni memur ayrımı yaparak Anayasa Mahkemesi‘nin iptal kararının sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi‘nin iptal kararından bağımsız olarak taslak metinde sigortalılar aleyhine bir çok yeni düzenleme yapılmıştır.
- Emekli aylığı bağlama oranlarında "alt sınır" kaldırılmıştır. Bu durum emekli aylıklarının daha da düşmesi anlamına gelmektedir.
- Emzirme yardımı asgari ücretin 1/3‘ü tutarında iken 1/10‘a düşürülmüştür.
- Geçici iş göremezlik ödeneği günlük kazancın üçte ikisi iken, beşte üçe düşürülmüştür.
- Cenaze ödeneği asgari ücretin 3 katından 2 katına indirilmiştir.
- Sakatların emekli olabilmeleri için gerekli 15 yıllık çalışma şartı 18 yıla çıkarılmıştır.
- Ölüm aylığı bağlama şartı 900 günden 1800 güne çıkarılmıştır.
- Basım ve gazetecilik işyerinde çalışanlar, Basın Kanununa göre çalışanlar, basın kartı sahibi iken kamu kurumlarında mesleği ile ilgili istihdam edilenler, Röntgen işlerinde çalışan sağlıkçılar, Havayollarında uçucu personel, lokomotif makinistleri, infaz koruma memurları, Posta dağıtıcıları, TRT‘de haber hizmetinde çalışanlar, Zirai Mücadele ve karantina teşkilatında çalışanlar, Devlet Tiyatrosu sanatkarları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çalışanlarının 360 günlük hizmetlerinin karşılığı 90 günlük fiili hizmet süresi zammı kaldırılmıştır.
- Fiili Hizmet Zammından yararlanabilmek için 3600 gün (10 yıl) fiilen çalışma şartı getirilmektedir. Emniyet, MİT ve TSK dışındakilere fiili Hizmet Süresi zammı 5 yılla sınırlandırılmıştır.
Çalışanlar açısından kazanılmış hakların ortadan kaldırılmasına yönelik bir çok düzenleme yapılan taslak metinde TBMM Başkanı ve Başbakana şartsız aylık bağlama imkanı getirilmiş, ayrıca, emekliliği hak etmeyen milletvekillerine ve hak sahiplerine özel bir düzenleme ile temsil tazminatı adı altında aylık bağlanması sağlanmıştır.
GENEL SAĞLIK SİGORTASI
Genel Sağlık Sigortası, sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanmayı bir hak olarak tanımlanıyor ise de sigortalının "prim" ve "katılım payı" adı altında bir bedel karşılığında sağlık hizmetlerinden yararlanılmasını öngördüğünden, mevcut yasada sağlık bir "hak olmak" tan çıkarılmaktadır.
GSS sağlığı, ancak karşılığı ödenince sunulan, "satın alınan bir hizmet"e dönüştürmektedir.
Genel Sağlık Sigortası; GSS finansmanın Asgari ücretin 1/3‘ünün altında geliri olanlar dışında çalışanlardan alınacak primlerle karşılanmasını öngörüyor. Yani, herhangi bir nedenle yoksul (!) kategorisine girmeyen fakat prim de ödememiş olan yurttaşlar, sağlık hizmetlerinden yoksun kalabilecek.
Sağlık sigortası için yoksulluk sınırı bugünkü haliyle 139,60 olarak belirlenmiştir. Aylık geliri bu miktarın üzerinde olanlar her ay 73 ile 475 YTL arasında genel sağlık sigortası primi ödemek zorunda kalacaklardır.
Genel Sağlık Sigortası; Sağlık hizmetlerini devletin vatandaşa karşı asli görevi olarak değil, Sağlık hizmetinin para ile satın alındığı müşteri-satıcı ilişkisine dönüştürmektedir. .
Yasa taslağına göre sağlık hizmeti için ödenecek primlerde "günlük kazanç" göz önüne alınacaktır. Ülkemizde nüfusun büyük bir kesimi alt ve orta gelir düzeyindedir. Vatandaşlardan "sağlık hizmeti için bir karşılık ödemeleri" koşulu getirilirse, bu kesim sayıları nedeniyle, "oransal ve meblağ olarak" aslında hizmetin büyük bir bölümünün finansmanını karşılama durumunda olacaktır. Aslında primlerinin devletçe ödeneceği söylenen "yoksulların" yükü de, ülkede vergi ücretlilerden toplandığı ve "dolaylı vergiler"in oran ve yoğunluk olarak "gelir/kazanç vergileri"nden fazla olduğu için yine bu "sabit gelirli ve ücretli" kesimlere yüklenecektir.
Yasanın hizmet kapsamında olsa bile "hizmetten yararlanma" sırasında ödenecek bedel ve tedavi ve uygulamalardaki "katılım payı" ödemesini zorunlu kılmıştır. Hastalıkların tanı ve tedavisi sürecinde kullanacak "ilaç ve diğer tedavi bedelleri" ile ilgili ödenecek katılım payı da (yasaya göre en çok %20 oranında olacak) sağlığın finansmanı bakımından yoksullar açısından önemli bir yük yaratacaktır. Yeni düzenlemede katılım payı alınacak sağlık hizmetleri içine yatan hastaların tedavi bedelleri de ilave edilmiştir.
Sigorta kapsamı içindeki vatandaşların "katılım payları"nı ödeyememeleri, hizmet almaktan kaçınmalarına veya gecikerek hizmet talep etmelerine yol açacaktır. Gerekli "hizmeti talep etmeme" tutumu sağlığı koruyucu ve önleyici hizmetlerin talebini de ortadan kaldıracaktır. Her ne kadar yasada "katkı payı ödenmeyecek durumlar" arasında "Aile hekimi muayeneleri ve kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri"ni saymışsa da bunun kapsamı ve içeriği net ve somut değildir
GSS‘nin vereceği sağlık hizmetini "sahip olduğu kaynaklar" yani "kasasındaki para, toplayabildiği prim ve katkı payları" belirleyecektir. Bu nedenle GSS‘nin ilgili kurulları aracılığıyla "kapsam içi-kapsam dışı hizmet ve ürünleri" belirleme durumunda kalacaktır. Bu giderek gereksinilen sağlık hizmetinin, bedeli GSS tarafından ödenen bölümünün giderek daralması sonucunu doğuracaktır.
Sağlık harcamalarını karşılamaya yönelik olarak ücretler veya kazançlardan kesilen primler ancak ücret ve kazancın kayıtlı olduğu ve tutarının bilindiği durumlarda doğru bir şekilde toplanabilir. Türkiye‘de olduğu gibi, işgücünün sadece küçük bir kısmının kayıtlı olarak çalıştığı, birçoğunun aldığı ücret veya maaşın doğru olarak beyan edilmediği bir durumda kesinti olarak prim almanın ne kadar zor olacağı açık. Böyle bir durumda, kayıt dışı ekonominin içinde olan kişilerin kendi istekleriyle, gönüllü olarak, prim katkısında bulunmaları bekleniyor. Prim katkısında bulunmayanların sağlık sigortası kapsamının dışında bırakılacağı durumda bu sigorta "genel" olmaktan çıkacaktır.
Türkiye‘de en az 10 milyon kişinin hiçbir sağlık güvencesi bulunmuyor. Yani, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur veya Yeşil Kart sistemlerinden hiçbirine dahil değiller. Bu açıdan Türkiye‘de prime dayalı şekilde oluşturulacak bir sağlık sisteminin ne mevcut finansman sorununu çözmek ne de arzu edilen düzeyde kapsayıcılık sağlamak açısından yeterli olamayacağı açıktır. Tam tersine, böyle bir sistem hem gerekli fonları toplayamayacak hem de sağlık hizmetlerinin kapsayıcılığı açısından sağlık sigortasının "genellik" niteliğini ortadan kaldıracaktır.
GSS‘ye ödenen prim ile, GSS‘den yararlanan nüfus arasında makul bir dengenin olması gerekir ki bunun sağlanması "tam kayıt altında ekonomi ve tam kayıt altında istihdam yanında tam kayıt altında bir gelir izlemesi"yle mümkündür.
GSS, Sağlığın özelleşmesini hızlandıracaktır. GSS‘nin finansman sağlayacağı sağlık kuruluşları, mevcut hükümetlerin GSS ile birlikte gündeme getirdikleri "kamu sağlık kurumlarının özelleştirilmesi" uygulaması da gerçekleştiğinde artık "tümüyle özel kuruluşlar" olacaktır.
Karşılığını GSS‘nin ödediği bir sağlık hizmeti sunan bu sağlık kuruluşlarının bu alana "ticari kaygıları" için girmiş olmaları doğaldır. Bu ise "hizmetin pahalılaşmasına" yol açacaktır. Çünkü "ticari kaygı" demek "daha çok kâr elde etmeye çalışmak" demektir. Mevcut kaynağın gider kalemleri arasına bir de "kâr"ın eklenmesi ya daha az hizmet, ya da daha pahalı hizmet anlamına gelecektir. Dolayısıyla ticarileşmiş sağlık hizmeti "bedel karşılığı verilen ve ‘kâr etme mantığı‘ üzerinden kurgulanan bir sağlık hizmeti giderek pahalanacaktır.
Yeni düzenleme ile özel hastanelerin hastalardan devletin açıkladığı fiyat listesinin üç katı kadar fark almasına olanak tanınıyor.
Bu pahalılık giderek hizmet bedelinin GSS kasasından sağlanamaması bir anlamda GSS‘nin batması anlamına geleceğidir. Bu da yine sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkının ihlâlidir.
Okunma Sayısı: 3156