TMMOB Odalar 22 Kasım 2024, Cuma
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 21.10.2007
Güncellenme Zamanı: 21.10.2007 23:00:30

Odamız ve Niğde üniversitesi jeoloji mühendisliği bölümü tarafından gerçekleştirilen "Kapadokya‘nın Jeolojisi Sempozyumu 17-29  ekim 2007 tarihleri arasında Niğde Kültür Merkezinde yapıldı. Meslek camiamızın ilgi gösterdiği sempozyumun açılışında konuşan Sempozyum başkanı  Doç.Dr. Mehmet ŞENER sempozyumun oda üniversite işbirliğinin güzel bir örneği olduğunu, dünya yer yılı nedeniyle düzenlenen sempozyumun amacının jeolojiyi halka tanıtmak olduğunu vurguladı. dört gün sürecek sempozyumda 11 çağrılı konferans, bir bilimsel dia gösterisi ve 30 sözlü bildiri olduğunu vurgulayan Şener, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Kayseri ile Kırşehir‘i kapsayan Kapadokya Bölgesi‘nin jeolojisini kapsayan sempozyuma, Japonya, Almanya, Fransa ve ABD‘den de bilim insanlarının katılımı olduğunu vurguladı..

Sempozyumun açılışında konuşan Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamza Uygun, Kapadokya yöresinin  Erciyes, Hasandağı, Melendiz ve Göllüdağ‘ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmış olan doğa, tarih ve jeoloji ile dünyanın en güzel bütünleştiği bir yer olduğunu söyledi.

 

Niğde üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölüm başkanı Prof.Dr.İbrahim ÇOPUROĞLU ise Niğde‘nin jeolojik özellikleri gereği doğal bir jeoloji labaratuarı olduğunu ve bölgenin yer altı kaynaklarından jeolojik mirasından örnekler verdi.

 

Odamız Başkanı  İsmet Cengiz  ise, açılış konuşmasında bölgenin jeolojik özelliklerin önemine değinerek zengin yer altı kaynakalrının önemine ve bu kaynakalrın ulusal  madencilik politikalarının oluşturularak ülke ve toplum çıkarına kullanılmasının önemine değindi.

Oda başkanımızın kon8uşmasının özeti aşağıdaki gibidir...

"Bu etkinliğin, meslek alanımızla ilintili tüm konuları içinde barındıran "Jeolojik Bir Laboratuar" diye nitelendirdiğimiz Kapadokya bölgesinde ve Niğde‘de yapılması sempozyumu daha da bir anlamlı kılıyor. Çünkü UNESCO 2007-2009 yıllarını dünya yer yılı ilan ederek, tüm yerbilimcilerden yurttaşlardan yaşadıkları çevrede, ülkeye ve mavi gezegenimize sahip çıkılmasının gelecek kuşaklar açısından önemine dikkat çekti. Mavi gezegen yada yer dediğimizde ise Anadolu‘nun Anadolu‘nun da Kapadokya bölgesinin tamda UNESCO tarafından "Yerküreyi yeri koru" sloganı ile formüle ettiği alanlar için önemli bir örnek olsa gerek. Çünkü, Arkeolojik ve Antropolojik kayıtlara göre Anadolu‘nun eşsiz coğrafyasının tarihi 5000 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir. Dünya üzerinde uygarlığın başlaması insanlığın yerleşik hayata geçmesi ile tanımlanırsa, Kapadokya bu kavrama en çok uyan dünya üzerindeki önemli yerleşim alanlarından biridir.

Günümüzden 5000 yıl önce Kapadokya bölgesinin yerleşim alanı seçilmesinin en önemli nedeni kuşkusuz bu bölgenin jeolojisidir. Bu olağanüstü jeolojik yapı, bölgenin yer altı ve yerüstü zenginliklerini oluşturmuş ve çeşitlendirmiştir. Örneğin, uygarlığın gelişmesinde önemli rol oynayan zengin obsidiyen yatakları, Niğde Çamardı Celaller köyüne MTA tarafından 80 li yıllarda bulunan antik kalay işletmeleri, dünya madencilik ve metalurji tarihi ve arkeolojide önemli bulgulardır. Bunun yanında kurşun, çinko, bakır, altın, gümüş, demir, mangenez gibi metalik madenler Kapadokya bölgesinin önemli yer altı kaynaklarıdır. Özellikle kalayın Mezapotamya‘dan Anadolu‘ya geldiği arkeolojide sıkça bahsedilirse de Celaller Köyünde ki MTA bulguları bu tezlerin yeniden gözden geçirilmesi için önemli bir nedendir.  MTA‘nın bulgusundan bahsederken mensubu olmaktan da büyük onur duyduğum bu kurumun geçtiğimiz ay Niğde Bor Badak civarında bulduğu, şu anda TPAO tarafından devam ettirilen petrole yönelik çalışmaların sonuçlarını da heyecanla beklediğimizi vurgulamak isterim. Kapadokya‘nın zengin bir ticaret merkezi olarak tarihteki öneminin temel nedenleri işte bunlardır. Biraz önce saydığım bu zengin yer altı kaynaklarımızdan maalesef günümüzde optimum bir şekilde yararlanamıyoruz. Bunun önemli nedenlerden biri, ulusal bir madencilik ve enerji politikamızın olmamasıdır. Bu tespit, özellikle 1980‘li yıllardan sonra ülkemize dayatılan küreselleşme olgusu ile birlikte ele alındığında şu an karşı karşıya bulunduğumuz tabloyu daha iyi anlayabiliriz. Bu tablo son 25 yılda oluşmuş, Emperyalizmin geri kalmış yada gelişmekte olan ülkelerin yer altı kaynaklarına el koyması dünya ölçeğinde bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu süreçte, Irak gibi ülkelerin, zengin enerji hammadde kaynaklarına askeri işgalle demokrasi kılıfı altında el konulmuş, bizim gibi ülkelerde ise maalesef yasa yoluyla bu işlem gerçekleşmektedir. Örneğin yer altı kaynaklarımıza yönelik son dönemde gerçekleştirilen maden kanunu ve petrol kanunu bu sürecin somut göstergeleridir. Bu iki kanunla yer altı kaynaklarımız yabancıların talanına açılmış, kıyılarımız, ormanlarımız, sularımız, denizlerimiz, göllerimiz, bu kanunlar yoluyla gözden çıkarılmıştır. Maden kanunu ile Kazdağları‘nda Bergama‘da, Uşak Kışladağ‘da, Artvin‘de, Munzur‘da, Ordu‘da, Çanakkale‘de yani güzel ülkemin her köşesinde madenlerimiz yabancıların yağmasına uğramakta ve bu süreç hala devam etmektedir. Bugün ülkemizin bir doğu Anadolu kadar toprağı bu yabancı tekellerin ruhsatına kapatılmıştır. Yine hatırlayacak olursak, geçtiğimiz aylarda kamuoyunu meşgul eden Petrol Yasası ülkemizin tek milli petrol şirketi olan TPAO nı tasfiye edecek şekilde düzenlenmiş, yabancı şirketlere sonsuz imtiyazlar tanınmış, milli menfaatler unutularak, uluslar arası sermayenin çıkarları gözetilmiş ancak, kamuoyu tepkileri nedeniyle askıya alınmıştır.

Tüm doğal ve beşeri zenginliklerimiz hep bu yağmadan nasibini alıyor, kendi değerimiz atıl bırakılarak dışa bağlılık oranımız günden güne artıyor. 2006 yılı istatistikler enerjide dışa bağlılık oranımız yüzde 70‘lerde gösteriyor. Örneğin 10 milyar tonluk Linyit rezervlerimiz yerine al yada öde denilen anlaşmalarla Rusya yada İran‘dan aldığımız doğal gazdan enerji üretiyoruz. Zengin Jeotermal kaynaklarımızı, HES lerimizi, linyitlerimizi, akarsularımızı, rüzgar ve güneş enerjilerimizi kullanmıyoruz, kullanamıyoruz"

 


Okunma Sayısı: 3139