UNESCO tarafından 2021 yılında düzenlenen 41. Birleşmiş Milletler Genel Konferansı’nda kabul edilen önerge ile her yıl 6 Ekim günü “ULUSLARARASI JEOÇEŞİTLİLİK GÜNÜ” olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bu günün temel amacı, insanları bir araya getirerek yeryüzünün kayaçlarını, minerallerini, fosillerini, topraklarını, yer şekillerini ve jeolojik süreçlerini kapsayan jeoçeşitliliğin insanlık için taşıdığı yaşamsal önemi hatırlatmaktadır.
Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü;
UNESCO, 2023 yılındaki kutlamalarda “Jeoçeşitlilik Herkes İçindir” temasını benimsemiş, jeoçeşitliliğin dünyanın her köşesinde tüm insanların yaşamını doğrudan etkilediğini vurgulamıştır.
Türkiye, jeolojik konumu nedeniyle dünyanın en zengin jeoçeşitliliğine sahip ülkelerinden biridir. Yer kabuğunun farklı jeodinamik süreçlerinin kesişiminde yer alan Anadolu, milyonlarca yıllık evrim sürecinin bıraktığı eşsiz izlerle adeta bir “doğa laboratuvarı” niteliğindedir. Kapadokya’nın volkanik peri bacaları, Pamukkale’nin beyaz travertenleri, Kula- Salihli Unesco Küresel Jeoparkı, Zonguldak Ulusal Kömür Jeoparkı ve Balıkesir İda Madra Jeoparkları, Erzurum Narman Peribacaları, Salda Gölü’nün eşsiz ekosistemi, Nemrut Volkanı’nın krater yapısı ve Munzur Vadisi’nin derin jeolojik formasyonları bu zenginliğin yalnızca bir kısmını oluşturmaktadır. Karadeniz’in kıyı falezlerinden Toroslar’ın karstik mağaralarına, Doğu Anadolu’nun genç volkanik dağlarından Marmara’nın mermer yataklarına kadar sayısız örnek, ülkemizi yalnızca biyolojik değil jeolojik çeşitlilik bakımından da dünya ölçeğinde ayrıcalıklı bir konuma yerleştirmektedir.
Ancak bu büyük zenginliğe rağmen, jeoçeşitlilik değerlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde jeolojik miras alanları yasal çerçeve ile güvence altına alınırken, Türkiye’de pek çok alan hâlâ korunmasızdır. Uluslararası tanınırlığı yüksek Kapadokya gibi simgesel alanların dahi yoğun yapılaşma baskısı, maden işletmeleri, kontrolsüz turizm ve yanlış arazi kullanımı nedeniyle tehdit altında olması, ülkemizin jeoçeşitliliğe yaklaşımındaki temel sorunları açıkça ortaya koymaktadır.
Ülkemizde jeolojik miras alanlarının UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilmesi ve uluslararası koruma ağlarına dâhil edilmesi yönünde yeterli girişim yapılmamaktadır. Jeositlerin korunması ve jeoparkların sayısının artırılması konusunda ciddi bir stratejik planlama eksikliği göze çarpmaktadır. Ayrıca yerel yönetimlerin ve halkın bu konuda bilinçlendirilmemesi, var olan zenginliklerin fark edilmeden tahrip edilmesine yol açmaktadır.
Türkiye’nin jeoçeşitliliği, yalnızca bilimsel çalışmalar için değil; turizm, eğitim, kültürel kimlik, afet risklerini azaltma ve sürdürülebilir kalkınma açısından da kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için doğal alanların yağmalanmasına son verilmeli, yerbilimleri eğitimi ve okuryazarlığı güçlendirilmeli ve toplumun tüm kesimlerinde jeoçeşitliliğe sahip çıkma bilinci geliştirilmelidir.
Çağrımız
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak;
Türkiye’nin jeoçeşitliliği yalnızca bilimsel bir değer değil, aynı zamanda kültürel kimliğimizin, ekonomimizin, turizmimizin ve geleceğimizin teminatıdır. Bu zenginliği korumak, hem doğaya hem de gelecek kuşaklara karşı en temel sorumluluğumuzdur.
Saygılarımızla,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
Okunma Sayısı: 281