TMMOB Odalar 22 Kasım 2024, Cuma
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 03.06.2007
Güncellenme Zamanı: 03.06.2007 22:37:21

"ESEN ARPAT DOĞU ANADOLU FAY SEMPOZYUMU"
SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Jeoloji Mühendisleri odası Diyarbakır şubesi tarafından tarafından 24-26 mayıs 2007 tarihleri arasında Diyarbakır‘ da Esen Arpat Doğu Anadolu Fay Sempozyumu yapılmıştır. Meslek camiamızda ve toplumda  büyük ilgi uyandıran sempozyumda,  Doğu Anadolu ve yakın çevresinde oluşan depremlerin en önemli kaynağı olan  Doğu Anadolu Fay Zonu na bağlı depremlerin insan yaşamına , kentleşme ve sanayileşmeye etkileri, afetlere karşı,  yasal  kurumsal  idari bilimsel ve teknik  çözümler konularında başta merkezi ve yerel yöneticiler olmak üzere halkın bilgilendirilmesi amacıyla düzenlenen etkinlikte    ülkemizin jeolojik yapısı gereği sıkça meydana gelen depremlerin afete dönüşme nedenleri irdelenmiştir.

Sempozyum MTA, DSİ, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Sanayi ve Ticaret odası tarafın dan da desteklenmiş sempozyumda  Bayındırlık ve iskan bakanlığı, meslek odaları ve Büğyükşehir belediye başkanlığı yetkililerinin katıldığı "DAFZ VE KENTSEL PLANLAMADA YERBİLİMSEL VERİLERİN ÖNEMİ‘‘adlı bir de panel düzenlenmiştir.

Sempozyumda ortaya çıkan sonuçlar aşağıdaki gibidir.

1-Kuzeydoğuda Karlıova yakınlarından başlayan ve Türkiye‘nin ikinci önemli deprem kaynağı olan KD-gidişli Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Kahramanmaraş güneyine kadar tek kol olarak uzanır. Bu noktadan sonra iki kola ayrılan Doğu Anadolu Fay Zonu‘nun kuzey kolu Osmaniye üzerinden Karataş‘a ve oradan Akdeniz‘e uzanır. Güneye doğru yön değiştirerek Hatay‘a kadar uzanan güney kol ise Samandağ civarında deniz altına girer. Toplam uzunluğu 600 kilometre, genişliği 2-30 km arasında değişen DAFZ üzerindeki yıllık hareket ortalama 10mm civarındadır. Üzerinde ve etkili olduğu bölge içinde 11 il yer alan DAFZ, 1114, 1513, 1822, 1866, 1872, 1874, 1893 yıllarında şiddeti IX ile XII ( Büyüklük: 6-7,5) arasında değişen çok sayıda yıkıcı depreme kaynaklık etmiş, bu depremler binlerce can kaybına ve ağır maddi kayıplara neden olmuştur.  Son 35 yıldır DAFZ üzerinde meydana gelen orta büyüklükteki depremler 1971 Bingöl ve yakın aktif zon üzerinde meydana gelen 1975 Lice depremleridir. 1 Mayıs 2003‘de meydana gelen, Bingöl ve civarını etkileyen 6.6 büyüklüğündeki deprem ise DAFZ üzerinde değil sağ yanal doğrultu atımlı bir başka fay segmenti üzerinde gelişmiştir. Görüldüğü gibi üzerinde yaklaşık olarak 115 yıldır ciddi yıkıcı büyük bir deprem oluşturmayan DAFZ sessizliğini korumakta ve enerji biriktirmektedir. Üzerinde çok sayıda sismik boşluk bulunan DAFZ‘nun değişik kollarının yakın bir gelecekte yıkıcı depremlere kaynaklık etmesi kaçınılmazdır.

2- Tüm ülkemizi maddi ve manevi olarak yıkan 1999 Adapazarı ve Düzce depremleri sonrası tüm dikkatler olası İstanbul depremine çevrilmiş, yoğun olarak desteklenen bilimsel çalışmalar da Marmara civarında yoğunlaştırılmıştır. Ancak yukarıda belirtilen nedenlerle DAFZ ve yakın civarındaki aktif zonların ihmal edilmemesi gerçeği de ortadadır.

3-Yüz yıllık dönemde (1900-2000) Türkiye‘de gerçekleşen deprem istatistik bilgilerine bakıldığında neredeyse her yıl bir yıkıcı depremin oluştuğu açıkça görülebilir. 1999 yılında yaşanan Gölcük ve Düzce depremleri bu gerçeğin en son ve büyük örneklerini oluşturuyor. On binlerce insanımızın can kaybına  ve milyarlarca dolarlık maddi hasara yol açan bu depremler, kentleşme ve yer seçimine ilişkin yaşamsal dersler bıraktı. Ne yazık ki ülke genelinde aynı yanlışların günümüzde de sürdürüldüğü acı bir gerçek olarak ortada. Şimdilerde en büyük kentimizde, İstanbul‘da bir büyük deprem bekleniyor. En iyimser senaryolara göre bu depremde 40 000 insanımızın yitimi ve 50 milyar dolarlık bir maddi hasar öngörülüyor.

 

4-Tarihsel kayıtlarda DAF üzerinde önemli yıkımlara yol açan depremlerin yaşandığı biliniyor. Örneğin, 1789‘da gerçekleşen depremde Elazığ ve Tunceli çevresinde büyük yıkımlar yaşandığı ve 51 000 kişinin hayatını kaybettiği bilinmektedir. Yine I. Jüstinyen zamanında Antakya‘da gerçekleşen depremde, tarihçilere göre 200 000 kişinin öldüğü rivayet edilmektedir. Sınırlı veriler üzerine kurulu tarihsel deprem kayıtları DAF‘ın farklı bölümlerinde son yüz yıldır büyük yıkıcı deprem olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla Doğu Anadolu Fay Zonu gelecekteki yıkıcı depremlerin riski altındadır.

5- Nüfus artışı ve köyden kente göç nedeniyle kentlerin gelişim alanlarının ve yeni yerleşim alanlarının seçiminde deprem riski ve zemin özelliklerinin yeterince dikkate alınmadığı düşünüldüğünde,  olabilecek yeni depremlerin tarihte yaşananlardan çok daha büyük kayıplara yol açacağı açıktır.

  

6- Doğu Anadolu Fay zonunun  (DAFZ),   her bir depremde kırılması beklenen belirgin bölümleri (segment) şunlardır;

  1-Karlıova-Bingöl fayı; 65 km uzunluğundadır.

  2-Palu-Hazar fayı; 50 km uzunluğundadır.

  3-Hazar-Sincik fayı; 85 km uzunluğundadır.

  4-Çelikhan-Gölbaşı fayı; 50 km uzunluğundadır.

  5-Gölbaşı-Türkoğlu fayı; 90 km uzunluğundadır.

  6-Türkoğlu-Antakya fayı; 145 km uzunluğundadır.

 

  

7-- Genel olarak bölgede sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşmaya ilişkin hukuksal düzenlemelere yeterince uyulmadığı gözlenmiştir. Kentlerin gelişim ve yeni yerleşim alanlarının seçiminde bilim ve mühendislik ilkelerinin gözetilmediği, kolaycı ve ranta dayanan uygulamaların yöre halkının can ve mal güvenliğini riske sokacak boyutlara ulaştığı ortadadır.

8-Tunceli‘de kentin gelişme alanı olarak Munzur ovasının seçilmiş olması depremsellik ve zemin özelliklerinin dikkate alınmadığına ilişkin çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Özellikle kamu binalarının alüvyon zemin üzerine kurulması uygulaması kentsel yerleşimin de bu alana kaymasını özendirmektedir. Anayasaya, doğa yasalarına ve mühendislik ilkelerine aykırı bu uygulamaya kamu yönetiminin öncülük etmiş olmasına özellikle dikkat çekmek isteriz. Diğer yandan Tunceli‘de deprem ve heyelan riski nedeniyle Afet İşleri Genel Müdürlüğü‘nce il merkezinde yerleşime kapatılmış olan Esentepe mahallesi, Cumhuriyet mahallesi, Yenimahalle su deposu civarında kaçak yapılaşmaya devam ediliyor. Çemişgezek, Hozat, Mazgirt, Nazımiye, Ovacık ilçelerinde, ilgili mevzuata aykırı olarak, zemin etütü yapılmadığı biliniyor. Pülümür ve Pertek ilçelerinde ise kısmen zemin etütü yapılsa da denetimlerinin olmadığı açık. Tunceli Belediyesinde denetim yapacak yeterli sayıda teknik eleman bulunmadığı gibi bir jeoloji mühendisi çalışmakta ilçelerde ise teknik personel yok denebilecek durumdadır. Bu koşullarda planlama ve yapılaşmanın kontrol edilmesi, güvenli yapılaşmanın gereği olan mühendislik hizmetinin gerçekleşmesinin olanaksız olduğu ortadadır.

9- Bu günkü Elazığ, 1834 yılında Harput mezrasının ovaya taşınmasıyla kurulmuştur. Elazığ il merkezi fay kontrollü bir havza olup şehir bu havzada biriken alüvyal çökeller üzerinde yer almaktadır. Havzayı denetleyen faylar DAF zonuna yaklaşık paraleldir. Şehir merkezi 2. derece deprem bölgesinde olmasına karşın Arıcak, Karakoçan, Kovancılar, Maden, Sivrice, Palu ilçeleri ve Gezin beldesi 1. derece deprem bölgesi kapsamında yer almaktadır. Elazığ‘da da kentin ovaya doğru gelişimi tarım alanlarının tahribinin yanı sıra güvenli yapılaşma açısından riskler taşımaktadır. Elazığ il merkezinde yapılan zemin etüt raporları belediye ve Odamızın il temsilciliği tarafından kontrol edilmektedir. Ancak hem merkez belediyede teknik eleman sayısı yetersizdir hem de bir çok ilçe belediyesinde jeoloji mühendisi bulunmamaktadır. Bu nedenle zemin etütlerinde yeterli denetim sağlanamamaktadır.

2. Derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer alan Adıyaman alüvyon zemin üzerine kurulmuş bir kenttir. Bu özelliği nedeniyle imara esas jeolojik-jeoteknik etüt ve parsel bazında zemin etütleri güvenli kentleşme ve yapılaşma açısından önem kazanmaktadır.

Ancak kentin göç alması nedeniyle ruhsatsız ya da kaçak yapılaşmanın yeterince denetlenememesi yaşanan bir sorundur. Adıyaman‘ın 1. derece deprem bölgesinde yer alan ilçeleri Çelikhan, Gerger, Gölbaşı, Sincik ve Tut ilçeleri güvenli kentleşme açısından acilen önlem alınması gereken yerleşim merkezleridir. Örneğin, diri fayların oluşturduğu bir ova üzerine kurulmuş olan Gölbaşı ilçesi bu anlamda özel önem taşıyor. Adıyaman merkezde zemin etütleri yapılmakla birlikte jeoloji mühendisince kontrol edilmiyor. Yine bu ilimiz belediyesi ve bağlı ilçelerinde yeterli teknik personel istihdamı olmadığı biliniyor. Besni, Gölbaşı, Kahta, Tut ilçelerinde zemin etütleri kısmen yapılırken, Çelikhan, Gerger, Samsat, Sincik ilçelerinde zemin etütü yapılmıyor. Siyasi kaygılar çoğu kez kaçak yapılaşmaya göz yumulmasına yol açıyor. Gölbaşı-Türkoğlu fayı ve Sincik-Palu fay hatlarının büyük deprem üretme olasılığı göz önüne alınırsa, Adıyaman ilinin genel olarak jeolojik-jeoteknik etütlerinin bir an evvel yapılarak, kentleşmeye uygun yeni yerleşim alanlarının belirlenmesi gerekmektedir.

 

  

  10-Kalitesiz ve plansız yapılaşma ile jeolojik ve jeoteknik faktörler gözardı edilerek yapılan yer seçimlerinin acı sonuçlarını bugüne kadar defalarca yaşadık. Aradan geçen zamanda görünen odur ki, halkın can ve mal  güvenliğini bu derece etkileyen doğa olaylarının zararlarını azaltmak için gerekli yasal düzenlemeler hala yapılamamıştır. İmar yasası ve yapı denetim yasasında bu anlayışla oluşturulması beklenen değişiklikler gerçekleştirilmemiştir. Yerel yönetimlerin konuyla ilgili teknik eleman istihdamını sağlayacak yasal düzenlemeler tamamlanmamıştır. Siyasi  ve maddi rant amaçlı imar aflarının doğrudan ve dolaylı olarak sürekli gündemde tutulması kaçak ve denetimsiz yapılaşmayı özendirmektedir. Milyonlarca yılda oluşan doğal servetimiz olan ovaların yerleşime açılması sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma sürecindeki temel yanlışı oluşturuyor.

11-Anılan yasal eksikliklere karşın yerel yönetimlerin bu alanda büyük yetki ve sorumlulukları olduğu açıktır. Eksikli de olsa yürürlükteki mevzuatın uygulanması ve denetiminin sağlanması yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Bu çerçevede  DAF boyunca yer alan kentlerimizin yerel yöneticilerinin, yaşamsal öneme sahip olan bu konuya, gerekli hassasiyeti göstermelerini diliyoruz. Yasal düzenlemeler gerçekleşinceye değin sağlıksız yapılaşmaya karşı acil önlemler alınması gerektiği ortadadır. Bu çerçevede vurgulamak gerekirse, güvenli yapılaşmanın iki temel boyutu bulunmaktadır. Birincisi uygun yer seçimi, ikincisi kaliteli inşaat yapımıdır. Meslek alanımızla ilgili olan birinci aşamada;

  • Yeni yerleşim yerlerinin yapılaşmaya açılmasında göz önüne alınacak kriterlerin en önemlilerinden biri jeolojik-jeoteknik etütlerdir.

  • Bu etütler bilimsel ölçütler ve standartlar kapsamında gerçekleştirilmelidir.

  • Jeolojik-Jeoteknik etütlerin yapımı ve DENETİMİ zorunlu kılınarak bilim ve mühendisliğin öngördüğü ölçütler içinde YASALARDA yer almalıdır.

 

 

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak,  kamusal görev anlayışıyla, bölgedeki yerel yönetimlerimizin sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma doğrultusunda gösterecekleri çabalara, meslek alanımıza ilişkin boyutuyla yardımcı olmaya ve katkı koymaya hazır olduğumuzu belirtmek isteriz. Saygılarımızla.

                                                                                 

       TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

 


Okunma Sayısı: 3134