Değerli okurlar,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu izleyen yıllarda ekonomik bağımsızlığın da kazanılmasında yeraltı zenginliklerin araştırılmasında bilimsel anlamda yetişmiş insan gücüne gereksinim nedeniyle üniversite eğitimine önem verilmiştir. Bu sayımızda bu amaçla Avrupa’ya üniversite eğitimi ve araştırmacı yetiştirilmesi için gönderilen ve adeta ilk eğitim meşalelerinden birisi olan Prof. Dr. İ. Enver Altınlı’nın yaşam öyküsü sizlere sunulmuştur.
Jeoloji bilimi, her ne kadar kısaca “yer bilimi” olarak tanımlansa da, kapsamı en geniş ve içerisine “jeolojik zaman” kavramını almasından dolayı belki de anlaşılması en zor bilim dallarından biridir. Aslında asıl karmaşa Jeolojik zamanın yani yaşlandırmanın doğru yapılmasında ortaya çıkar. 18. yüzyıla kadar Dünya’nın yaşı da dâhil olmak üzere jeolojik tabakaların köken ve yaşlarıyla ilgili bilgiler oldukça sınırlı, hatta bazıları gerçek dışıdır. O günlerde büyük bir çoğunluk Yerküre’nin MÖ 24 Ekim 4004 tarihinde yaratıldığına inanıyordu. Dünya için düşünülmüş bu tarihin kısa olduğu ilk kez James Hutton (1726-1797) tarafından ifade edildi. Eş zamanlı olarak William Smith’in (1769 –1839) birbirine benzer tabakaların benzer fosil kabuklarıyla birlikte metrelerce uzadığını fark etmesi, Charles Lyell’ın (1797-1875) tüm bunlara kendi gözlemlerini de ekleyerek “Jeolojinin Temel ilkeleri” kitabını yazması, Jeoloji biliminin gelişmesinde hiç kuşkusuz bir devrimdir. Bu kitap, Charles Darwin’in (1809-1982), 1831-1836 yılları arasında Beagle gemisiyle yaptığı yolculukta ona eşlik etmiş ve Darwin’in “Dünya’nın yaşı” “evrim” ve “doğal seleksiyon” fikirlerinin gelişmesinde ilham olmuştur. Darwin’in bu çalışmaları ise bugün sosyal bilimler de dâhil olmak üzere özellikle evrimsel biyoloji, evrimsel antropoloji ve evrimsel psikoloji bilimlerinin gelişmesine öncülük etmiştir. Kuşkusuz, içine jeolojik verileri de dâhil edeceğimiz tüm bu bilgileri doğrulayan ve kaynaklık eden ana materyal, “paleontoloji” bilimin çalışma konusu olan “fosillerden” başkası değildir.
Bu nedenle bu sayımızda ağırlıklı olarak fosillerin yukarıda saydığımız disiplinlerde araştırma malzemesi olarak nasıl kullanıldığı ve bu bilimlerin nasıl bir düşünce sistematiğinden yola çıkarak bu verileri işlediği konularına genel hatlarıyla yer verdik. Bundan başka bu sayıda fosil-mitoloji ilişkisi ve Türk bilim severlerin belki de ilk kez öğrenecekleri Rönesans’ın dahi çocuğu Leonardo Da Vinci’nin iz fosillerle karşılaşması ve bu fosilleri Apeninler’in denizel tortullarının açıklanmasında kullandığına dair kendi orijinal notlarını bulacaksınız. Ayrıca özellikle okyanus sularının mikro canlılarının kabuklarında, kendi yaşadıkları döneme ait ekolojik şartları nasıl sakladıkları ve bu gizemli bilgilerin doğru ellerde küresel iklim değişimlerini nasıl açıkladığı da anlatılmaya çalışılmıştır.
Dergimizi okumak için lütfen tıklayınız
Okunma Sayısı: 3197