Dünya tarihinin en kanlı ve acımasız savaşlarından biri olan 2. Dünya Savaşından sonra ilan edilen 1 Eylül Dünya Barış Günü ile uluslararası ateşkes ve kalıcı barış hedeflenmiş, savaşın yıkıcılığının unutulmaması amaçlanmıştır. 1981’de Birleşmiş Milletler tarafından 21 Eylül yeniden Dünya Barış günü olarak ilan etmiştir.
İlan edildiği tarihlerden bu yana Dünya barışında nasıl bir gelişme olduğu, barış adına neler tesis edildiği tartışmasız bir hayal kırıklığıdır. II. Dünya Savaşından sonra değişen tek şey gücüne güç katan emperyalist ülkelerin istila ve işgal biçimlerini değiştirmeleri, mazlum halkların sahip olduğu doğal kaynakları elde edebilmenin “barışçıl yollarını” bulmalarıdır. Bulunan bu yoldan beridir ki, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri barış yüzü görmemiş; halkları kendi coğrafyasından sürgün edilen, gitmek zorunda kaldıkları ülkelerde hor görülen, istismar edilen mülteciler haline gelmişlerdir. Sonuçta Dünya Barış Günü zengin kuzey ülkelerinin sömürerek yoksullaştırdıkları güney ülkelerinin gölgesi altında, yılda bir kere çeşitli etkinlikler ile kutlanan göstermelik bir şölene dönüşmüştür.
Kendi toplumlarının iç dinamiklerini dengede tutarak refah seviyesine ulaştırmak için diğer ülkelerin yönetimlerini, ekonomilerini bağımlı hale getiren; zengin kaynaklarını, doğasını umarsızca talan ve yok eden Emperyalist ülkeler ve onları temsil eden kullanışlı yöneticiler nedeniyledir ki bu ülkelerde toplumsal iç ve dış barışı inşa edecek adalet, adil bölüşüm, eşitlik ilkeleri hiçbir zaman oluşturulamamıştır. Ne zaman oluşturulma çabaları baş gösterse çaba gösterenler acımasızca kıyıma uğramışlardır.
İşsiz sayısının çalışan sayısını geçtiği, kadın nüfusunun sadece % 30’nun çalıştığı, her gün üç kadının öldürüldüğü, onlarcasının şiddet gördüğü, adil yargılamanın olmadığı, ülke kaynaklarının üç beş sermayedarın kasasına bağlandığı, bin bir umutla üniversitelere gidip işsizlik batağında umutsuzca debelenen, umudunu başka ülkelerin geleceğinde arayan gençlerin olduğu, her ile açılan niteliksiz, içeriksiz, öğretim elemansız üniversiteler ile mesleklerin değersizleştirildiği, barınma, eğitim gibi en doğal insan haklarına sadece parası olanların ulaşabildiği, faili meçhul cinayetlere kurban edilmiş çocuklarını yıllarca arayan annelerin olduğu Ülkemizde de barıştan söz etmek mümkün müdür?
Yine, yıllardır yürütülen yanlış dış politikalar sonucunda, Türkiye dünyada yalnızlaşmayla baş başa kalmış durumdadır. Siyasi iktidarın yeni Osmanlıcılık hayali ile bölgesel güç olma ve yayılmacı hevesleri, ülkeyi sadece yakın coğrafyamızdaki savaşların içine sürüklemekle kalmamış, binlerce kilometre uzaktaki savaşın da tarafı haline getirmiştir. Suriye, Irak ve Libya’da savaşın doğrudan içinde olan Türkiye, Doğu Akdeniz’de çatışmanın eşiğine gelmiş durumdadır. Kürt sorunun da, sınır ötesine geçen çatışmacı politikalar ile çözümlenemeyeceği görülerek, bugün ülke içinde barışçıl ve demokratik çözümü savunmak daha bir önemli hale gelmiştir.
İnsanların, tüm canlı türlerinin ve doğanın sahibi değil, Yerkürenin paydaşları olduğu bilinciyle; özgür, adil ve eşit bir yaşam sürmeye başladığımız zaman 1 Eylül Dünya Barış Günü takvimlere eklenen bir gün, bir rüya olmaktan çıkabilecektir.
Tüm bu olumsuz tabloya rağmen, barışın gerçekleşebilmesi için insanı daha çok insan yapan mücadele isteğimiz ve azmimizle, Dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan, sömürülen insanların ezici bir güç olduğunun farkına varmamız ve mücadele için bir araya gelme kabiliyetini ve iradesini göstermemiz gerekiyor.
1 Eylül Dünya Barış Gününüz Kutlu Olsun...
Saygılarımızla,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri odası
Yönetim Kurulu
(127 KB) (31.08.2020 17:39:49)
Okunma Sayısı: 3211