Son günlerin farklı boyutlarıyla gündeme gelen ve tartışma konusu olan “KANAL İSTANBUL” söyleşisi 28 Aralık 2019 tarihinde Odamız Genel Merkezinde, jeoloji camiasının büyük değerlerinden Jeoloji Mühendisi Esen Arpat’ın sunumuyla gerçekleştirildi. İlgi ve katılımın yüksek olduğu söyleşiyi katılımcılar ayakta izlediler.
Nihai ÇED raporu üzerinden yapılan değerlendirmede, Kanal İstanbul projesinin öncelikli bir konu olup olmadığı, İstanbul Çevre Düzeni Planına uygunluğu, yeraltı ve yüzey suyu sistemine etkileri, güzergah boyunca yer alan jeolojik birimlerim kanal projesi üzerinde olası etkileri, fayda-maliyet analizi, deniz ve kara ekosistemi üzerindeki etkileri, olası doğa kaynaklı afet karşısında barındırdığı riskler gibi çok boyutlu olarak ele alındı.
Günümüzde İstanbul’un 18 milyon dolayında insanın plansız yığıldığı, kaynakları kendisine yetmeyen ve bir yandan kendisini, diğer yandan da çevresini tüketen, denetimden çıkmış bir odak konumuna geldiği, kentin denetimden çıkmış sağlıksız büyümesinin önüne geçmek için 2009 yılında onaylanmış olan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın genel planlama ilkelerine kökünden aykırı olan Kanal İstanbul projesinin, plan tanımaz özelliğinin, ÇED raporunda yeterli ayrıntıda irdelenmediği, Kanal ile güçlendirilecek Küçükçekmece-Hadımköy ekseninin Karadeniz’e kadar uzanması, kuzeyde Havalimanı ile birleşerek Karadeniz sahili boyunca yeni yerleşimlerin gelişimi anlamına geleceği; böylece kentin, Marmara Denizi’ne paralel doğu-batı yönündeki doğrusal yapısı ve kuzey ve kuzeybatıdan içmesuyu, , iklim-hava, rekreasyon, tarım, sel kontrolü, biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatı vd. ile destekleyen doğal alanlardan oluşan geleneksel büyüme şeklinin sona ermiş olacağı belirtildi. Bu çerçevede ele alındığında, Kanal İstanbul projesinin ülkemize, özellikle de İstanbullulara neler kazandıracağı, buna karşılık neler kaybettireceğinin öncelikli olarak ortaya konulması gereken bir konu iken bu temel konunun raporda geçiştirildiği, İstanbul’a yığılmış ve meydana gelmesi kaçınılmaz olan büyük bir depremin yok edici etkisine terk edilmiş olan insan kütlesini depremden en az zarar görecek bir konuma kavuşturmak için kaynak sıkıntısı çekilirken boğazdaki gemi kazalarını ön plana çıkartmak ve kıt kaynakları gerçek anlamda katma değer üretebileceği raporda ortaya konmamış olan bir “kaz ve betonla” sektörüne aktarmak İstanbulluların ve de ülkenin yararına olamayacağı vurgulanırken, kıt kaynakların öncelikli gereksinimlere harcanmadığı şeklindeki kaygıları giderecek geniş kapsamlı ve nitelikli bir tartışmanın söz konusu raporda yer almadığı ifade edildi.
Sonuç olarak, ÇED raporuna yansımış şekli ile Kanal İstanbul projesinin Anayasa’nın 56. Maddesinde belirtilen “herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin vatandaşlara ödevidir” yaklaşımına ters düştüğü, oysa konusu ÇED olan bir raporda bu yaklaşımın korunduğunun açık, tartışmasız bir şekilde ortaya konulmak zorunda oldu belirtildi.
Sunumun ardından katkı ve sorulara geçildi. Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporunu ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve ulaştığı sonuçları paylaşan Esen Arpat’a sunumunun ardından Yönetim Kurulu Başkanımız Hüseyin Alan tarafından bir plaket verildi.
Okunma Sayısı: 3160