T.C.
BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI
TEKNİK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE
İLGİ: (a)- 06.07.2004 gün ve B.09.0.TAU.0.17.00.001628-7815 sayılı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü yazısı.
(b)- 13.07.2000 gün ve 24108 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik.”
(c)- 17.03.2001 gün ve 24345 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik
(d)- 31.05.2001 gün ve 13620 sayılı genelge.
(e)- 31.05.1989 gün ve 4343 Sayılı genelge
1999 Depremlerinin neden olduğu büyük can ve mal kayıpları, tüm uyarılara rağmen, yerleşimlerde afet zararlarına karşı yeterli korumayı sağlayacak mekanizmaların imar mevzuatımızda tanımlanmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Jeolojik veriler araştırılmadan planlama,yerleşim ve yapım kararları verilmesine olanak tanıyan imar mevzuatı yeniden ele alınmış, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından depremlerden sonra hazırlanan çok sayıda yönetmelik ve genelge ile değişiklikler yapılarak arazi kullanım planlaması kararlarının ve yapılaşma parametrelerinin jeolojik-jeoteknik etüt sonuçlarına göre belirlenmesi bir zorunluluk haline getirilmiştir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanan ilgi (b) Yönetmeliğin yapı ruhsatı için yapılacak işlemleri tanımlayan 57. maddesinde “ilgili idarece imar planının yapımına veri teşkil eden jeolojik/jeoteknik etüt raporunun, parselin bulunduğu alanı da kapsayan bölümü parsel sahibine verilir. Bu bilgilere göre gerektiğinde ilgili mühendislerce parsele ilişkin zemin etüt (jeoteknik etüt ) raporu da hazırlanır ” denilmiştir.
Son hali 17.03.2001 gün ve 24345 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikler sonucu verilen ilgi (c) yönetmelikte; planların hazırlanması sürecinde jeolojik verilerin planlama öncesinde araştırılması gerektiği vurgulanmıştır. Yine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan ilgi (d) genelgede, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8/ b maddesi uyarınca belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyelerce, dışında ise valiliklerce yapılacak her tür ve ölçekte imar planlarının jeolojik-jeoteknik etüt raporlarında belirtilen hususlara uygun yapılması gerekliliği ifade edilmiştir.
Yerel yönetimlerin, afet güvenliğini sağlamak amacıyla yerleşim alanlarını mevcut afet tehlikelerine karşı korumak, riskleri azaltmak ve yeni riskler yaratmamak için jeolojik ve jeoteknik etütlerini yaptırmaları kaçınılmaz bir kamusal görevdir. Bu etüt raporları, imar planlaması yönünden gerekli olan temel verileri içermektedir..Örneğin, eğim, yönelim , drenaj, jeoloji, sismotektonik, hidrojeoloji,jeoteknik, arazi kullanımı, zemin davranış özellikleri (şişme- büzülme, sıkışma, sıvılaşma , çökme vd.), deprem ,heyelan, kaya düşmeleri, sel, çığ düşmesi, tsunami vb afet tehlikeleri, jeomedikal sorunlar (kanser etkisine sahip mineraller, CO2 çıkışları vb) ile ilgili verileri ve alanın yerleşime uygunluk değerlendirme haritasını içerir. Kentsel alan içinde herhangi bir parselde yapı inşaatına başlanabilmesi için o parseli kapsayan bir imar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt raporunun öncelikli olarak hazırlanmış olması gereklidir.
İmar planına esas jeolojik-jeoteknik etütler ülkemizin afet yönetim sisteminde öncelik vermek zorunda olduğu zarar azaltma stratejisinin de önemli bir parçasıdır. İmar planına esas jeolojik ve jeoteknik etütlerin kapsam ve içerikleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanan ilgi (d) genelge ile belirlenmiştir.
İmar planlarında yapı yüksekliği ve kat adetlerinin belirlenmesine yönelik işlemlerle ilgili olarak Bakanlıklara ve İl Valiliklerine dağıtımlı olarak gönderilen Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünün ilgi (a) yazısında; “ bir taşınmaz üzerinde yapı yüksekliği ve kat adedinin belirlenmesinin”; “ taşınmaz sahibinin mülkiyet hakkının yukarı doğru olan sınırının, idarenin düzenleyici işlemlerinden ve kamu hizmetlerinden olan imar kararlarını oluşturma” yoluyla; ” idarenin düzenleyici işlemlerinden olan İmar Planı Kararları” ile olması gerektiği ifade edilerek “ jeolojik ve jeoteknik- jeofizik etüt raporları ve benzeri teknik araştırma raporları, idarenin düzenleyici nitelikte işlemlerinden olmaması nedeniyle “, “ bu türden raporların düzenlenmesi suretiyle İdarenin doğrudan imar irtifakı kurması ve imar hakları oluşturması yada sınırlandırması mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle fiziksel planlara altlık teşkil eden jeolojik- jeoteknik ve jeofizik raporlarda sadece zeminin litolojik özellikleri ve dayanım gücü belirtilmek suretiyle tedbir ve önerilerin açıklanması gerekmekte olup bu raporlarda kat adetlerinin belirtilmemesi gerekmektedir.
Bu nedenle; jeolojik- jeoteknik ve jeofizik etüt raporlarında belirtilen tedbir ve öneriler dikkate alınmak suretiyle her türden taşınmaz üzerinde ‘ yoğunluk ve bu doğrultuda oluşturulacak yapı yükseklikleri ve kat adetleri’ ancak imar planı kararları ile belirlenebilecektir” denilmiştir.
Görüldüğü gibi Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünün ilgi (a) yazısı imar planına esas jeolojik ve jeoteknik etüt raporlarının kullanımı açısında yanlış anlamalara ve ileride telafisi güç durumlara yol açabilecek değerlendirmelere ve sonuçlara; Bakanlığın bu konuda daha önce yayınladığı düzenlemelerle çelişkili yönlere sahiptir. Eğer ilgi (a) yazıda, yapı yükseklikleri ve kat adetlerinin belirlenmesi konusunda bazı yaklaşımların sunulması amaçlanmış ise, konunun bu çerçevede kamu yararı ve bilimsel ilkeler doğrultusunda daha net olarak belirtilmesi gerekirdi. Ancak ilgi (a) yazı, amacını aşarak konusu olmamasına rağmen jeolojik ve jeoteknik etütlerin işlevleri ve kullanımı üzerine bir tartışmaya dönüşmüştür. Ne yazık ki, yanlış bir temelde.
Afet zararlarının azaltılması ve güvenli yerleşmeler için ilk adımının planlama ve planlamaya yön veren çalışmalar olduğu bilinmektedir. Planlamaya ekonomik ve sosyal veriler kadar yön veren bir diğer girdi de doğal çevredir. Başta jeolojik tehlikeler olmak üzere doğal afetler hazırlanacak planların bilimsel anlamda bir tehlike ve risk faktörüdür. Mühendis, mimar ve plancılar için temel amaç yerleşim alanlarındaki doğal tehlikeleri önceden belirlemek ve bu tehlikelerin riske dönüşmesini engellemeye ve zarar azaltmaya yönelik tasarımlar geliştirebilmektir. Bu hedeflere giden yolun ilk adımı arazi kullanım planlaması kararlarına yön verecek olan jeolojik ve jeoteknik etütlerin gerçekleştirilmesidir. Ancak bu etütlerin sınırları, ilgi (a) yazıdaki gibi “sadece zeminin litolojik özellikleri ve dayanım gücü belirtilmek suretiyle tedbir ve önerilerin açıklanması “ olarak ele alınamaz ve daraltılamaz.
Bir jeolojik-jeoteknik etüt çalışmasında inceleme alanındaki jeoloji-mühendislik jeolojisi- hidrojeoloji- tektonik/depremsellik- jeoteknik verilerinin bir bütün olarak belirlenmesi ve bu verilere dayalı olarak yerleşime uygunluk değerlendirmesi yapılması gerekmektedir. Deprem, kütle hareketleri(heyelan, kaya düşmesi vb), sıvılaşma, yer altı suyunun temellere ve kazıya etkisi, şişme, oturma, çökme, jeomedikal vb. sorunları belirlemek ve önlemlerini geliştirebilmek için çalışma alanının jeolojik - mühendislik jeolojisi - hidrojeoloji - jeoteknik - tektonik/depremsellik verilere dayalı jeolojik modelinin oluşturulması gereklidir. Bu açıdan “zeminin litolojik özellikleri ve dayanım gücü” etütlerin sadece bir parçası olabilir, tamamı olamaz.
Bakanlığın bu etütlerin içeriği ve rapor formatını düzenleyen ilgi (e) genelgesi ile ilgi (a) yazıdaki bu ifade arasında ciddi çelişki söz konusudur. İlgi (a) yazıda çizilen etüt sınırlarını esas alarak yapılacak çalışmaların sonuçlarına dayanarak arazi kullanım planlaması yapabilmek, jeolojik tehlikeleri tanımlamak, riski belirlemek ve zarar azaltıcı önlemler geliştirebilmek mümkün değildir.
İlgi (a) yazıda belirtilen bir diğer sonuçta; “ bu türden raporların düzenlenmesi suretiyle İdarenin doğrudan imar irtifakı kurması ve imar hakları oluşturması yada sınırlandırması mümkün değildir” şeklindeki ifadedir. Bu ifadeyle jeolojik-jeoteknik etüt çalışmasında ulaşılan yerleşime uygunluk değerlendirmesinin altı boşaltılmakta; afet güvenliği açısından jeolojik-jeoteknik verilere ve afet riskine göre yapılan arazi kullanım sınırlamalarının uygulanabilirliği gözardı edilmektedir. Arazi kullanım sınırlamalarının imar planlarında “ plan notu “ olma gibi bir işlevi de bulunduğu bilinmektedir. Dolaysıyla zeminin doğal karakteristiklerinden kaynaklanan değerlendirmeler sonucu yüksek riskli bir alanda yapılaşmaya izin verilmemesi (faylara bırakılan tampon bölgelerde, dere yataklarında, çığ yataklarında, kütlesel heyelan bölgelerinde vb) veya önlemler (dayanma yapılı, tetikleyici olmaması için hafif yapılı, kazıklı vb) çerçevesinde şartlı olarak izin verilmesi, imar haklarına getirilen sınırlamadır. Bu işlemin planlama anlayışı açısından aykırı bir yön taşıdığı söylenemez. Aksine yanlış olan , doğal afetlerin imar planlarının bilimsel anlamda bir tehlike ve risk faktörü olarak görülmemesi nedeniyle bilinçsizce verilmiş yerseçimi ve yapılaşma kararları sonucunda kentsel alanlarımızın büyük “risk havuzlarına” dönüşmesi sürecidir.
Coğrafyasının yaklaşık %93’ü aktif deprem kuşağı üzerinde bulunan, nüfusunun yaklaşık % 98’i deprem riski olan yerleşim birimlerinde yaşayan bir ülkede bu risk havuzlarının küçültülmesi için yapılacak müdahalelerde gerektiğinde “koruma, güçlendirme, kat indirimi, yıkma, kullanım kısıtlama” vb uygulama yöntemlerine başvurulabileceği bilim çevrelerinde kabul görmektedir. Bu uygulama yöntemlerinin veya diğer kentsel dönüşüm (rehabilitasyon) projelerinin hepsinin, jeolojik ve jeoteknik etüt bulguları ile uyumlu olarak tercih edilmesi ve uygulanması söz konusudur. Dolaysıyla imar haklarının oluşturulmasında veya sınırlanmasında jeolojik-jeoteknik etütlere başvurulmasından daha doğal bir şey olamaz.
Zaten Jeolojik-jeoteknik etütlere de, yerleşim alanlarındaki afet risklerini belirlemek, arazinin hangi güvenli koşullarda kullanılabileceğini yani planlanabileceğini ortaya çıkartmak için yaptırılan bir etüt olarak, 1999 Depremlerinin acı faturası sonrasında imar mevzuatında yer verilmiştir. Daha dün bir kurtarıcı gibi görülen jeolojik-jeoteknik etütler, bugün sorun olmaya mı başlamıştır? Sakarya’da, Kocaeli’nde, Yalova’da, İstanbul’da karşılaşılan yanlış arazi kullanım örneklerinin sonuçları hemen unutuyoruz. Hiçbir acı örnek yaşanmamış gibi, yine başa dönmeye çalışıyoruz.
Eğer ilgi (a) yazıdaki bu ifade baz alınacak ise jeolojik-jeoteknik etüt kapsamındaki arazi ve laboratuvar çalışmaları sonucunda afet riskleri yüksek ve yapılaşma için uygun bulunmayan alanlarda veya stabilite, sıvılaşma, şişme vb zemin davranışlarının yaratabileceği sorunlara karşı iyileştirme önlemleri alınması gereken önlemli alanlarda, güvenli bir planlama için imar haklarında yapılması gereken sınırlamalar kim tarafından ve hangi analitik çalışmalar sonucunda belirlenecektir, açıklanması gerekmektedir.
İlgi (a) yazıda yer verilen bir yaklaşım da imar planına esas etütlere yönelik kullandığı “ bölgesel jeolojik-jeoteknik ve jeofizik etüt” tanımlamasıdır. Öncelikle “ bölgesel “ kavramı gerek jeolojik araştırmalar gerekse planlama açısından genel olarak 1/ 25 000 gibi küçük ölçekli etüt çalışmaları için kullanılmaktadır. Oysa imar planları 1/ 5000 veya 1/1000 gibi büyük ölçekleri kapsar. Jeolojik verilerin hassasiyeti çalışma ölçeği ile uyumludur. İmar planına esas jeolojik-jeoteknik etütlerde jeolojik model, bölgeselden başlayarak inceleme (lokal) alanına doğru dört boyutlu (x-y-z-t) olarak oluşturulmakla birlikte planlama açısından önemli bir araç olan yerleşime uygunluk değerlendirmesi 1/ 5000 veya 1/1000 gibi büyük ölçekler bazında ayrıntılı araştırmalar sonucunda yapılmaktadır. Dolaysıyla ilgi (a) yazıdaki “ bölgesel “ kavramı plana esas çalışmalarda elde edilmesi gereken verilerin hassasiyetine olumsuz bir etki yaratabilecektir.
İlgi (a) yazıdaki tanımlamada jeolojik-jeoteknik etüt ile jeofizik etüt arasında “ ve “ bağlantısı ile kurulan ilişki de uygulamada yanlış sonuçlar doğurabilecek; jeolojik-jeoteknik ve jeofizik etütlerin birbirine alternatif kullanılmasına yol açabilecek niteliktedir. Arazi kullanım planlaması için yapılan etütlerin temel işlevi afet tehlike ve risklerini önceden belirlemek olup temel yöntemi inceleme alanının jeolojik - mühendislik jeolojisi - hidrojeoloji - jeoteknik - tektonik/depremsellik verilere dayalı dört boyutlu (x-y-z-t) jeolojik modelinin oluşturulmasıdır. Bu modelin oluşturulması Jeoloji Mühendisinin yetki ve sorumluluğunda olup uygun bulduğu araştırma ve analiz yöntemlerini kullanarak modelini oluşturur. Jeolojik-jeoteknik araştırmalarda jeofizik yöntemler de kullanılabilmektedir. Ancak bu çalışmaların Jeolojik-jeoteknik etüt kapsamında gerçekleştirilmesi esastır ve planlama amacıyla tek başına kullanılmazlar. Zaten konuya ilişkin olarak Bakanlıkça yapılan düzenlemelerde de, örneğin ilgi (b) yönetmelikte, imar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt tanımlaması kullanılmıştır.
Sonuç olarak jeolojik-jeoteknik araştırmalarda kapsamı belirleyen tehlike, risk, güvenlik ve ekonomiklik ilkeleridir. Bu çerçevede, jeolojik-jeoteknik araştırmalarda yapı ve zemin özellikleri birbirinden kopartılamaz. Dolaysıyla jeolojik ve jeoteknik gerçeklerden hareketle yapılaşmaya yönelik kriterler üretilmesi ulusal ve uluslar arası normlarda yer verilmiş bir yaklaşımdır. Bu kriterlerin planlar açısından yönlendiriciliği söz konusudur. Ülkemizde afet güvenliği yüksek yerleşimlerin sayısını arttırmak için genelde imar planlarının hazırlanması özelde ise yoğunluk, yapı yüksekliği ve kat adetleri kararlarının verilmesi sürecinde Şehir Plancıları ve Jeoloji Mühendislerinin koordineli bir çalışma içinde olması kaçınılmazdır. Afetlere karşı daha güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir çevrede yaşamayı aynı zamanda temel bir insan hakkı olarak gören Jeoloji Mühendisleri Odası olarak jeolojik-jeoteknik etütlerin daha etkin kullanımı, uygulamada çıkabilecek sorunların kamu yararı ve bilimsel ilkeler doğrultusunda çözümü konularında üzerimize düşen her sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. İmar planlama ve jeolojik- jeoteknik etütler üzerine yapılacak düzenlemelerden önce ilgili meslek odalarından görüş alınması daha sağlıklı sonuçlara ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünün ilgi (a) yazısında yer alan jeolojik-jeoteknik etütlerin içeriği, işlevi ve kullanımı açılarından yanlış uygulamalara neden olabilecek yorum ve sonuçların yukarıda sunulan değerlendirmeler çerçevesinde yeniden ele alınması,Odamız ve ilgili meslek odalarının görüşleri alınarak yeni bir yazının hazırlanması ve kamu kurumlarına dağıtılması ve sonuçtan Odamıza bilgi verilmesi hususlarında bilgi ve gereğini önemle arz eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Okunma Sayısı: 3206