TMMOB Odalar 21 Kasım 2024, Perşembe
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 02.10.2004
Güncellenme Zamanı: 15.08.2020 16:43:40

 

* DEPREM ŞURASI ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER

*TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Türkiye Mühendislik Dergisi 2004-5 Sayı: 433 (s. 46, 48) ‘te yayınlanmıştır.

Ülkemiz, sahip olduğu jeolojik, topoğrafik ve meteorolojik koşulları nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan afet olayları ile sıkça karşılaşmaktadır. Türü ne olursa olsun meydana gelen afet olayları her yıl ortalama GSMH’ nın % 3’ü oranında doğrudan zarara neden olmaktadır. Dolaylı zararlar ( üretim kaybı, çevresel etkiler vb ) göz önüne alındığında ise zarar toplamının GSMH’nın % 5-7’ sine yükseldiği tahmin edilmektedir. Ülkemizdeki kentsel ve kırsal yerleşim alanları sadece deprem değil aynı zamanda heyelan, su baskını, kaya düşmesi vb tehlikelerle mücadele etmek zorundadır.

 

1999 Depremleri meydana getirdiği büyük can ve ekonomik kayıplarla ülkemizin unutulan afet gerçekliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Depremler sadece, Kuzey Anadolu Fayı adındaki jeolojik bir fayı hatırlatmakla kalmadı toplumsal, siyasal, ekonomik faylarımızı ve kırılmalarımızı da bize gösterdi.

Sıkça sorulan bir sorudur; Afet sadece bir doğa olayı mı ? Elbette değil, afet toplumsal bir olgudur. Afet yönetimi açısından olayın kendisinden çok sonuçları esas alındığından , afet teknik,sosyal, ekonomik hatta psikolojik boyutlu bir olgu olarak karşımıza çıkar. Bu bakış açısında doğanın kavranması kadar toplumsal gelişmişlik derecesi de önem kazanır. Afet risklerine karşı uygulanan politikalardaki başarı, diyalektik olarak , ekonomik, sosyal, kültürel, teknik vb faktörle doğrudan ilişkilidir. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vb alanlarda yaşadığımız çarpıklığın bir benzerini sosyo-ekonomik baskılar sonucu afet konusunda da yaşıyoruz. Düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı arazi kullanım ve yerseçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi vb faktörler afet zararlarının doğrudan belirleyicileridir.

 

Afet olgusu ve afet zararlarını arttıran nedenler sosyo - ekonomik koşullardan ve siyasal ilişkilerden bağımsız ele alınamaz ve afet zararlarının büyüklüğü gelişmişliğinde bir göstergesidir. 1960’lı yıllardan sonra Dünyada afetlerden etkilenen insan sayısı ortalama her yıl %6 artmış, afetlerden etkilenen kişilerin %90’nının üçüncü dünya ülkelerindeki büyük kentlerinde yaşayan yoksullarının oluşturduğu ortaya çıkmıştır. 2004 yılının son günlerinde Güneydoğu Asya’da yaşanan deprem ve tsunami ile bir kez daha gördük ki, günümüzde az gelişmiş dünyada afetler karşısında giderek artan bir korumasızlık sözkonusudur.

 

Ülkemizde daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevrede yaşamayı temel bir insan hakkı olarak gören anlayışların egemenlik kazandığını söylemek mümkün değil. Afet güvenliğine yönelik olarak siyasi iktidarların yaptığı en etkin şey, her afet olayından sonra “devlet güçlüdür, olaylara gerekli müdahale yapılacak” şeklindeki hamasi söylemleri olmuştur. Bir zamanlar dünyanın en kapsamlı afet yönetim yasasını ( 7269 sayılı Afetler Yasası - 1959 ) çıkartan ülkemizde iktidara gelen hükümetlerin siyasal rant hesapları, afet hizmetlerinde “yara sarmanın” ön planda kalmasını sağlamış, uzun vadeli emek ve strateji gerektiren “zarar azaltma “ hizmetleri gündemden uzak kalmıştır. Bu politikaların da etkisiyle toplumun önemli bir bölümü için afet, bir kader / Takdir-i İlahi bir olay olarak algılanmaktadır. Oysa yaşadıklarımızdan sonra afet olaylarına yönelik söylenmesi gereken; Takdir-i idari olduklarıdır.

 

Bu genel değerlendirme ışığında DEPREM ŞURA’sına bakacak olursak ilk söylenecek şey afet olgusunun taşıdığı çok boyutluluğun katılıma, raporlara ve sonuç bildirgesine yansıtılmamış olmasıdır. Sosyal ve siyasal boyut tümüyle gözardı edilmiştir. Sosyal bilimcilerin, psikologların, afetzede derneklerinin vb temsiliyeti sağlanamayınca (Şura toplantısının başladığı anda afetzede dernekleri şura toplantı binası önünde güvenlik güçleri denetiminde kendilerinin şurada temsil edilmemesini protesto gösterisi yaparak şuraya katkı vermeye çalışmışlardır.) Şura’da ele alınan konulardaki siyasal, sosyal, psikolojik boyutların yeterli irdelemesi yapılamamış, şura belgeleri “ teknik metinler “ olarak kalmıştır.

 

Şura açısından ele alınması gereken bir diğer konu organizasyondur. Deprem Şurası gündeminde yer alan konu başlıkları ve komisyon üyeleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca belirlenmiştir. Bu komisyonlar ilk toplantılarını NİSAN-2004’te yapmışlar ve kendi çalışma programlarını oluşturarak yaklaşık üç ay içerisinde rapor hazırlayacak şekilde çalışmalarını sürdürmüştür. Komisyon raporları TEMMUZ-2004’ te Şura sekreterliğine teslim edilmiştir.

Şuranın düzenlenebilmesi için ilk yasal düzenlemelerin ( 4927 sayılı kanun- 22.07.2003 tarih ve 25176 sayılı Resmi Gazete, Yönetmelik 02.10.2003 tarih ve 25247 sayılı Resmi Gazete) yapılmasından sonra yürütülen çalışmalarda komisyonlar ve çalışma konularının belirlenmesine yönelik TMMOB vb ilgili kuruluşlardan görüş ve öneri alınmamış, sadece komisyonlara temsilci göndermeleri (Şubat-2004) istenmiştir.

Diğer yandan 13.04.2004 tarihinde Ankara’daki ( İller Bankası Macunköy Sosyal Tesislerinde ) ilk toplantısını yapan komisyonlar arasında yeterli iletişimin ve koordinasyonun sağlanamaması nedeniyle, Şura gündemine birbirinden kopuk, hatta birbiriyle çelişkili raporlar sunulmuştur.

Şura Yönetmeliğinin 11.maddesinde “ komisyon raporları oylama sonucuna göre kabul ya da reddedilerek Şura kararına dönüştürülür” denilmesine karşın raporlar oylanmamış ve hukuksal olarak Şura kararına dönüştürülmemiştir. Bu eksiklik Şura Sonuç Bildirgesi ile tamamlanmaya çalışılmış, bildirgede “ ana görüş ve öneriler” şeklinde bir ifade altında karşı görüşleri belirtilmeksizin yer verilen bazı değerlendirmeler kamuoyuna sunulmuştur.

 

Şura’da ele alınan konulara bakacak olursak, genel olarak neo-liberal politikaların egemenliği altında afet ve imar hizmetlerinin kamusal alan dışında piyasa koşullarına bırakılmasına yol açan önerilerin geliştirildiği ( uzman/yetkin mühendislik, yapı denetim şirketleri, mesleki sorumluluk sigortası, DASK, afet hizmetlerinin yerelleştirilmesi vb. ) görülmektedir. Afet ve imar hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak korunmasına ve geliştirilmesine yönelik ne raporlarda ne de sonuç bildirgesinde herhangi bir vurguya rastlanılmamaktadır.

 

Bugünlerde Bakanlığın web sayfasında yayınlanan İmar ve Şehircilik Yasa Tasarısında da açıkça görüldüğü gibi, yapı denetimi olgusu kamuoyunda bilindiği gibi kentlerdeki konutların denetimi olmaktan çıkmış yol, köprü, tünel, havaalanı, baraj vb denetimi sürecine dönüştürülmüştür. Bu durumun, neo-liberal politikalarla Kamunun yeniden yapılandırılmasının doğal bir sonucudur. Çünkü benzeri düzenlemeler sonucu yapı denetimi, kamusal bir hizmet olmaktan çıkartılarak piyasadan satın alınabilecek bir hizmete dönüştürülmektedir. Bilindiği gibi Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Belediye, Büyükşehir, İl özel İdaresi kanunları ile yol, baraj, tünel vb yapımı yerel yönetimlerin görevleri arasında sayılmakta ve merkezi yönetim içindeki ilgili birimler tasfiye edilmektedir.

 

Kamusal kaygılardan uzaklaşıldığı oranda raporlarda ve tartışmalarda “ meslek taassubunun” da öne çıktığı üzülerek görülmüştür. Özellikle Zemin Alt Komisyon raporunda vurgulandığı şekliyle hem de bilimsellik adına, mesleklerin birbirine rakip olarak görülmesi, mühendislik disiplinleri arasındaki iletişimin yitirilmesi ve jeoloji mühendisliği hizmetlerinin “ tanınmaması noktasına kadar gelinmiş olması” ileride daha sancılı günlerin bizleri beklediğinin sinyallerini vermektedir.

 

Bugünlerde Şura Sonuç Bildirgesinde belirtilen “ ana görüş ve öneriler” üzerine Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca çalışmalar başlatıldığı bilinmektedir. Ancak bu konuda da bazı karışıklıklar hala sürmektedir. Bakanlıkça İmar ve Yapı Kanunları, mikrobölgeleme vb üzerine çalışmalar sürdürülürken aynı konuda Başbakanlık Proje Uygulama Birimi tarafından da danışmanlık hizmetleri satın alınmakta;Ulusal Afet Stratejisi üzerine Bakanlığın komisyonları çalıştığı bir süreçte Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü yeni bir kurumsal yapılanma yasa tasarısını tartışmaya açmaktadır. Ulusal afet yönetim sistemindeki parçalı yapının yarattığı sorunlar bir kez”daha kendini gösterecek gibi. Aynı amaçla farklı kurumlarca yürütülen çalışmalar hem ekonomik, zaman ve emek israfını arttırmakta hem de afet güvenliği açısından yapılması hazırlanması gereken mevzuatı geçiktirmektedir.

 

Bu çalışmalar kapsamındaki Yetkin Mühendislik Yasa Tasarısı hazırlıklarının da TMMOB tarafından yürütülmesi Bakanlıkça,uygun bulunmuştur. Ancak ülkemizdeki mühendislik, mimarlık hizmetlerini önemli derecede etkileyecek, hizmet sunumunda serbest dolaşımı ve meslek sigortası uygulamasına zemin oluşturacak bu yasa hazırlığında TMMOB’ nin konuyu tüm boyutlarıyla irdeleyeceği ve “figüran olarak kullanılmasına “ izin vermeyeceği inancındayız.

 

Şura olgusunu son olarak TMMOB açısından da irdelemek gerekir. TMMOB’nin Şura konusunda organize bir çalışma yürütemediği görülmektedir. Sürecin başında Odalarımız komisyonlara vereceği temsilcilerini TMMOB üzerinden bildirmiş, ancak komisyonların 3 aylık çalışma süresi içinde TMMOB katılımcıları bir araya getirerek süreci değerlendirmemiştir. TMMOB Şura’nın toplanmasına 3-4 gün kala Oda temsilcilerini toplantıya çağırmışsa da bu girişimde başarı sağlayamamıştır. Bu dağınık görüntünün Şura toplantılarında da sürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. TMMOB’ nin yıllardır afet/deprem ve kentleşme konularındaki bütüncül yaklaşımı ve kapsamlı ekonomik,toplumsal,siyasal eleştiri ve önermeleri maalesef şurada ifade edilememiş,yapılmak istenen düzenlemelerin toplumsal sonuçları boyutuyla özünün piyasa ilişkilerini veri alan ve bu tercih üzerinden şekillenen yaklaşımlar olduğu şura topluluğuna ve kamuoyuna yansıtılamamıştır.

 

Sonuç olarak;

DEPREM ŞURA’sı,depremden sonra hızla üretilen sonuçlar ve değerlendirmelerin ürünü olan uzmanlık, yapı denetimi, zorunlu sigorta,vb. konularının bakanlık dışındaki kimi kesimleride içine alarak olgunlaştırılma aşamasına getirildiği ve buna bağlı olarak en önemlisi de bir türlü adım atılamayan bazı konularda ( kurumsal tasfiye, afet hizmetlerinin yerelleştirilmesi, yetkin mühendislik ve sigorta vb ) adımları tetikleyen bir organizasyon süreci olarak yaşandı.

Afet ve imar hizmetleri konusunda neo-liberal eksenli yaklaşımların öne çıktığı; afet olgusunun teknik ve bütçesel etkileri (mali yükler) dışındaki toplumsal,siyasal sosyal ve sınıfsal yönlerinin gözardı edildiği DEPREM ŞURA’sı yönelimlerinin TMMOB ve odalarımız tarafından her yönüyle yeniden değerlendirilmesi gerektiği inancındayız.Bu konuda alternatif bir deprem şura toplantısı konunun tartışılmayan boyutları olan toplumsal, siyasal, sosyal ve sınıfsal özelliklerinin kamuoyuna sunulması açısından olanaklar yaratacağı düşünülmelidir.

 

Hakkı ATIL - TMMOB-Jeoloji Mühendisleri Odası


Okunma Sayısı: 3169