Van Depremlerinin üçüncü yılında Odamız bir basın açıklaması yayımladı. Açıklamayı haberin devamında okuyabilirsiniz...
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 23.10.2014
Güncellenme Zamanı: 09.12.2015 17:56:09
23 Ekim 2011 tarihinde merkez üstü Van-Tabanlı olan ve büyüklüğü 7.2 (Mw) depremde 604 vatandaşımız, 09.11.2011 tarihinde merkez üstünün Van-Edremit olduğu açıklanan büyüklüğü 5.6(Mw) olan ikinci bir deprem de ise 40 vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan Van Depremlerinin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bugün hala bazı sorunlar tam olarak çözülememiştir.
Yaşanan sorunlara bakıldığında;
- Depremin üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen depreminin ardından kurulan, Anadolu konteyner kentinde 44 aile, Tahirpaşa konteyner kentinde 20 aile, Kayaçelebi ve Erciş konteyner kentlerindeyse toplamda 5 aile hala depremin mağduriyetini yaşamaktadırlar.
- Söz konusu ailelere; TOKİ tarafından inşa edilmiş konutlardan verileceği vaad edilmesine rağmen depremden sonra işlerini kaybeden ve maddi imkansızlık çeken bu ailelere TOKİ tarafından yapılan konutlar 70 ila 90 bin lira arasında değişen fiyatlarla satışı yapılmak istenilmiştir. Deprem mağduru bu aileler, kendilerine istihdam sağlanması halinde kimsenin yardımına ihtiyaç duymayacaklarını belirtmelerine rağmen Valilik tarafından kendilerine iş değil, bir yıllık sureyi kapsayacak şekilde kira yardımında bulunulması teklifi yapılmıştır. Depremzede aileler; " iş istiyoruz, sadaka değil" diyerek öneriyi red etmiş, hemen akabinde konteyner kentlerin elektrikleri kesilmiş, soğukla ve hastalıkla başbaşa bırakılmışlardır. Ailelerden büyük bir kısmı konteynır kentlerden ayrılmış, bir şekilde yaşamlarına şekil vermeye çalışmışlardır. Bunun dışında kalan aileler hala çözüm beklemektedirler. Depremzedeler Van`da bir çıkmazın içine itilmiş, yasam istekleri tamamen göz ardı edilmiştir.
- Depremin ardından açıklanan harcamalara bakıldığında en büyük harcamanın kalıcı afet konutlarına yapıldığı görülmektedir. Mevcut siyasi iktidar her fırsatta yapılan kalıcı konut sayısı ve harcama miktarına vurgu yapmaktadır. Oysa ki, depremzedelere verilen bu konutlar hibe olmayıp değerinden çok yüksek meblağlara satışı yapılmış konutlardır. Bu yaklaşımla sosyal devlet anlayışından uzak devlet müteahhitliği mantığıyla hareket edilerek depremzedeler üzerinden rant elde etmiştir.
- Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından çok kısa sürede inşa edildiği için övünç kaynağı olarak görülen kalıcı afet konutlarının altyapı sorunları hala devam etmektedir. İçme suyu şebekesi yapılmayan konutların su depolarına hala tankerlerle su taşınarak içme suyu problemi aşılmaya çalışılmaktadır.
- Depremden sonra hazırlanan imar planı beraberinde birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. İmar Planı birkaç kez revize edilmesine rağmen sorunlar bir türlü çözülememiş, Van`ın en önemli istihdam kaynağı olan inşaat sektörü durma noktasına gelmiş, var olan işsizlik oranları daha da yükselmiştir.
- Depremde çok büyük oranda hasar gören içme suyu şebekesinin yenilenmemesi nedeniyle halen birçok mahallede içme suyu konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
- Depremden sonra kentte yaşanan göç ve yıkım sonucu, ekonomik yaşam önemli oranda sekteye uğramış, daha önce benzeri durumlarda uygulamaya geçirilen Vergi Terkini Van`da uygulanmayarak ekonomik sorunların daha da artmasına sebebiyet verilmiştir.
- Van depreminden sonra ülkemiz deprem ve afet soruna çare olarak sunulan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun kapsamında Erciş ilçesinde Kentsel Dönüşüm Projesi`nin hayata geçirileceği belirtilmesine rağmen bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamış, ilçe ekonomik ve sosyal olarak bir belirsizliğe sürüklenmiştir.
- Depremin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen kent merkezinde yer alan ağır hasarlı binaların hala yıkılmamış olması, bölge halkı için tehlike arz etmeye devam etmektedir.
- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasına göre, 2. Derece Tehlikeli Deprem Bölgesi içinde yer alan Van kent merkezinin bu konumunun değiştirilerek 1. derece tehlikeli deprem bölgesi kapsamına alınması konusunda gerekli revizyonlar henüz yapılamamıştır.
Değerli kamuoyumuz,
Ülkemizin, Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Batı Anadolu Horst-Graben Sistemi ile Doğu Anadolu`da sıkışmalı-genişlemeli bir tektonik rejimin getirdiği çok sayıda diri fayın etkisi altında olduğu; Deprem Bölgeleri Haritası`na göre yurdumuzun %92`sinin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde yer aldığı, nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında yaşadığı, ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün birinci derece deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Depremsellik açısından dünyanın en aktif bölgelerinden biri üzerinde bulunan coğrafyamızda, her yıl büyüklüğü 5-6 arasında en az 2, her 3 yılda da en az 6 veya üzerindeki büyüklüklerde bir depremle karşılaşma olasılığı bulunmaktadır.
Bir doğa olayının afete dönüşmesinin son örneğini de 650`ye yakın yurttaşımızın ölümü, yüzlerce yapının yıkılması, binlerce yapının ve konutun ağır hasar görmesiyle sonuçlanan 3 yıl önce yaşadığımız Van depremleri oluşturmuştur. Biliyoruz ki, deprem kaçınılmaz olarak bir kez daha karşımıza çıkacaktır. Bu jeolojik gerçekliğin bilinmesine, yaşadığımız 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinin acı sonuçlarına rağmen, meydana gelecek yeni bir depremin yeniden bir afete dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü sürekli ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin en temel gündem maddelerinden biri olması gereken Deprem, bugün ne yazık ki unutulmuş ve unutturulmuştur.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak defalarca paylaşmamıza rağmen bu güne kadar hala hiçbir adımın atılmadığı önerilerimizi bir kez daha açıklamayı ve tekrar tekrar uyarmayı bir görev biliyoruz.
Toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları zarar azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak, mevzuat, kurumsal yapılanma, eğitim, sağlık v.b. alanlarında kısa, orta ve uzun dönem hedef ve ilkeleri denetim süreçleri ile birlikte ortaya koyan kapalı kapılar ardında bazı kurumlar tarafından hazırlanıp topluma dayatılan değil, üniversitelerin, kamu kurum ve kuruluşların, meslek örgütlerinin ve sivil tolum kuruluşları ile siyasi partilerinde içinde yer aldığı geniş katılımlı bir grup tarafından oluşturulmuş bir ekip tarafından ‘Stratejik Afet Eylem Planı` hazırlanmalıdır. Hazırlanacak Stratejik Afet Eylem Planı`nda kurum, kuruluş, meslek örgütleri, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin rolleri ve yapacakları görevler ile bu kurumlar arasında eş güdümü sağlayacak kurumların görev ve sorumlukları belirlenmeli, bu plan TBMM`nin de onayı alınarak yasal bir zorunluluk haline dönüştürülmelidir.
Bu stratejik plan çerçevesinde:
- Afetlerle doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuat ‘imar, afet, yapılaşma ve denetim` kanunları yeniden düzenlenmeli ve bu kanunlar birbirleriyle entegre olacak biçimde çıkarılmalıdır.
- Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı kurulduğu günden bu güne kadar geçen zaman dilimi içinde çoğunlukla acil durumlara müdahale amacıyla ‘Kriz Merkezi` gibi çalışmış, afetlere ilişkin çalışmalar ikinci planda kalmıştır. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yeniden yapılandırılarak, doğal afet çalışmalarının her evresine öncülük edecek, kurumlar arasında yetki karmaşasına neden olmayacak, yetki ve sorumluluğunu diğer kurum, kuruluş ve meslek örgütleri ile paylaşacak ve her düzeyde eş güdümünü sağlayacak yaptırım gücüne sahip bir kurum haline dönüştürülmelidir.
- Depremlerden ve diğer bütün doğal ve toplumsal afetlerden korunma yönündeki istemler, en temel insan hakkı olarak ele alınmalı ve daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir. Afetlerde en büyük kaybı yaşayan dar gelirliler ile sosyal desteğe ihtiyaç duyan kesimlerin, afet sonrasında sağ kalsalar bile yaşam dayanaklarını yerine koyamayacakları gerçeğinden hareketle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nca 6306 sayılı kanunda gerekli değişiklikler yapılarak kırsal yerleşim birimlerinin altyapısı ve üstyapısı uygun finansal araçlar yaratılarak yenilenmelidir.
- Son yıllarda devlet müteahhitliği ve rant proje ihaleleri yapan bir kuruluş haline getirilen TOKİ yeniden yapılandırılmalı, kent yoksulları için sosyal konutlar üreten bir yapıya dönüştürülmelidir.
- Ülkesel, bölgesel ve yerel kalkınma planları ile bu planlar çerçevesinde oluşturulmuş kentsel gelişim ve yerleşim stratejileri dikkate alınarak belediyeler, il özel idareleri ile Milli Emlak Genel Müdürlüğü işbirliği içinde sağlıklı ve güvenli yerleşimler için her yıl belirli sayıda arsa üretme zorunluluğu getirilmeli arsa ve arazi rantı engellenmelidir.
- 1999 yılında yaşanan Marmara depremlerinden sonra afetlerle mücadele ve yeniden yapılanma amacıyla dönemin siyasi yetkilileri tarafından bazı mal ve hizmetlere getirilen ÖTV (Özel Tüketim Vergisi), zaman ve süreç içinde hem zorunlu hale gelmiş, hem de elde edilen kaynak çoğunlukla kamu maliyesinin finansmanında kullanılmıştır. Afetlerle mücadele ve yeniden yapılanmanın sağlanması için, ÖTV`den elde edilen kaynağın belli bir oranı bu amaçla oluşturulacak bir fona (Afet Fonu) aktarılmalı, bu fon afetlerle mücadeleye yönelik projelerde kullanılmalıdır.
- Kurumların bütçelerinin belirli bir bölümünü afetlere yönelik projelere ayırma zorunluluğu getirilmelidir.
- Dünyada zarar azaltma süreçlerinin ilk adımı olarak görülen ve afete duyarlı planlamayı sağlamada önemli bir araç olan Afet Tehlike Haritalarının hazırlanmasına yönelik çalışmalar kamu kurumları ve üniversite işbirliğinde ivedi olarak başlatılmalı; Deprem Tehlike Haritalarının yanı sıra, Heyelan Duyarlılık ve Risk Haritaları, Çığ Düşmesi Risk Haritaları, Su Baskını Haritaları üretilmeli ve bu haritalar planlama süreçlerinde girdi olarak kullanılmalıdır.
- Sınırları mülki idare sınırı olan ve ülke nüfusunun yaklaşık %75`ini oluşturan 30 Büyükşehir Belediyesinin kentsel/kırsal alt ve üst yapı hizmetleri (yol, su, kanalizasyon, köprü, baraj vb) ile binaların projelendirilmesi süreçlerinin doğru olarak yürütülmesinde gerekli olan jeolojik-jeoteknik etütlerin yapılması, kontrol edilmesi ve denetiminin sağlanması, kentsel su temini, yeraltısuyu kaynak ve rezervlerinin araştırılarak ortaya konulması, yeraltısuyu havzalarının korunması, jeotermal kaynak ve doğal mineralli sulardan arzu edilen yararın sağlanması süreçlerinin doğru yürütülmesi ve geliştirilmesi için Büyükşehir Belediyeleri idari yapılanması içerisinde "Jeoloji-Jeoteknik Etütler ve Yeratısuları Daire Başkanlığı" kurulmalıdır. Bu illerimizin sınırlarının değişmiş olması göz önüne alınarak, son çıkarılan yönetmeliklere uygun imar planlarına esas jeolojik jeoteknik etüt raporlarının tamamı ivedi şekilde tekrar revize edilmelidir.
- 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası yenilenerek; yapı denetim sürecinin yapının üzerine inşa edileceği parselin zemine aplikasyonundan başlayıp yapılacak yapı türü, niteliği, büyüklüğü, temel derinliği v.b. unsurlar dikkate alınarak parsel üzerinde gerçekleştirilecek zemin ve temel etüdü ile yapının tamamlanmasından sonra yapının izleme ve bakım süreçlerini de dikkate alarak yeniden tarif edilmeli ve yapı ruhsatı vermeye yetkili kuruluşlar ile yapı denetim kuruluşlarının bu denetim içindeki fonksiyonları yeniden tanımlanmalıdır. Ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle afet tehlikeleri açısından oldukça riskli olması nedeniyle "zemin ve temel etütlerinin yapım, üretim ve raporlama süreçleri yapı denetim süreçlerinde yer alacak jeoloji mühendisleri tarafından yerinde denetlenmelidir.
- Deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılması gereken pek çok çalışmaya temel oluşturan diri fay haritaları incelendiğinde, bir çok yerleşim biriminin fay hatları veya zonları üzerinde, yakınında veya etki alanında yer aldığı görülerek; öncelikle diri fayların üzerinde yer alan yerleşim bölgelerinde üretebilecekleri deprem büyüklükleri de baz alınarak yapı yapılması engellenmeli, riskli alanlar kamuoyuyla da paylaşılarak terk edilmelidir. Bu amaçla en kısa sürede TBMM den bir "Fay Yasası" çıkarılmalıdır.
- MTA tarafından ülkemiz karasal alanları için düzenlenen Diri Fay haritaları, deniz alanlarının tamamını kapsayacak şekilde, kısa süre içinde genişletilmelidir.
- Gerek MTA tarafından yenilenen diri fay haritası gerekse de mevcut sismik veri ve kayıtlar ile jeoloji, yapısal jeoloji, tektonik, jeomorfoloji ve paleosismoloji çalışmaları sonucunda elde edilen verilere dayalı olarak farklı ölçeklerde "Sismotektonik Haritalar" hazırlanmalıdır.
- Ülkemizin mevcut tektonik yapısı, yeni hazırlanan "diri fay haritası" ile hazırlanacak sismotektonik haritalar baz alınarak "Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası" yenilenmelidir.
- Halkın barınma ve mülkiyet haklarını elinden alan ranta dönük Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği toplum yararı gözetilerek yeniden ele alınmalıdır. Bu kanun yerine, insan merkezli toplumsal politikaların hayata geçirilmesini esas alan, üniversiteler, meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile; rant odaklı değil, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını sağlayabilecek yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Bu anlayış temelinde Kentsel dönüşüm projeleri üretilmelidir.
- Ülkemizde sayıları hızla artan yüksek yapıların tasarımı ve deprem güvenliği açısından usul ve esasları düzenleyecek bir mevzuat için ivedilikle çalışma başlatılmalıdır.
- Köprüler, barajlar, kıyı ve liman yapıları, kara ve deniz tünelleri, boru hatları, enerji nakil hatları, enerji santralleri, doğal gaz depolama tesisleri, hızlı tren ve otoyol gibi mühendislik yapılarının gerek yer ve güzergah seçimi gerekse projelendirme aşamalarında deprem/afet güvenliğine önem verilmeli, yeterli jeolojik-jeoteknik inceleme ve modelleme yapılmadan karar süreçleri işletilmemelidir.
- Yaşamın ve yaşamsal faaliyetlerimizin jeolojik çevremizde sürdürüldüğü dikkate alınarak, jeolojik çevremize farkındalık yaratılarak doğa olaylarının doğru algılanması için jeoloji dersi ilköğretimden başlayarak eğitim programları kapsamına alınmalı, örgün ve yaygın eğitim sisteminin her aşamasına afet olgusu doğru bir şekilde entegre edilmelidir.
- Çıkarılan Torba yasa maddesi ile, afetlere karşı güvenli yerleşim alanlarının belirlenmesine, nitelikli ve güvenli yapılaşmayı sağlamaya yönelik olarak Odalarımızın yaptığı ve ortadan kaldırılan kamusal mesleki denetim yeni mevzuat düzenlemesi ile yeniden tesis edilmeli, sahte mühendis ve mimarların iş yapması, standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetlerinin verilmesi önlenmelidir.
Sonuç olarak, TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI olarak bir kez daha ifade ediyoruz, doğa olaylarının afete dönüşmesi "kader" değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Yeter ki, akıl ve bilim yol gösterici olsun..
Saygılarımızla
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu