TMMOB Odalar 21 Kasım 2024, Perşembe
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 08.08.2011
Güncellenme Zamanı: 08.08.2011 18:24:15

Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı tarafından gönderilen "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı (UDSEP)"nde, ilk kez "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" hazırlandığı ifade edilerek bu planın ana amacının, "depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmak" olduğu belirtilmektedir.

Odamız tarafından yayınlanan DEPREM VE DEPREM YÖNETİMİ RAPORU‘nda da belirtildiği üzere afet yönetiminin en yalın ifadesiyle bir planlama sorunu olduğu ve ivedilikle toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları zarar azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak bir afet yönetim sistemi ve stratejik planın geliştirilmesi gerektiği altı kalın çizgilerle vurgulanmıştır.

Bu hedefe giden yolda Ulusal Deprem Konseyi tarafından "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi-Nisan 2002" ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca 29-30 Eylül ve 01 Ekim 2004 tarihlerinde İstanbul‘da düzenlenen Deprem Şurasında Şura ve Komisyon Raporları yayınlanmışsa da, bugüne kadar ortaya konan yaklaşımları bir plan bütünselliği içinde ve eylem planları ile birlikte ele alan bir çalışma gerçekleştirilmemiştir.

Bu nedenle UDSEP Taslağına ilişkin vurgulanacak ilk konu, AFAD tarafından gönderilen dökümanda birçok noktada eksiklikler gözleniyor olsa da, Taslağın Ülkemizde "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" oluşturma çabası içinde olunduğunu göstermesi açısından bile hem Odamız hem de konuyla ilgili tüm taraflar açısından olumlu bir gelişme anlamını taşımakta olduğudur.

Umudumuz odur ki, uzun bir süredir pratik bir değer kazandırılamadan tekrarlanan ve tozlu raflardaki belgelerin sayfalarında unutulan "stratejik plan" kavramı böylece hayatla buluşabilir.

Bu noktadan hareket eden Odamız, toplumsal açıdan önemli bir hedef olarak gördüğü "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı"nın oluşturulması sürecine katkı sunmak amacıyla görüş ve önerilerini 2 başlık altında toplayarak aşağıda sunmuştur.

"Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı"na İlişkin Genel Değerlendirme

Toplum güvenliği açısından böylesine önem taşıyan bir stratejik plan üzerine ilk ele alınması gereken konu elbette ki planın hazırlanma yöntemi olmak durumundadır.

Bilindiği gibi, 26.05.2006 gün ve 26179 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan "Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in "Genel İlkeler" başlıklı 5‘inci maddesinde de belirtildiği üzere, "Stratejik planlama sürecinde, kamu idaresinin hizmetinden yararlananların, kamu idaresi çalışanlarının, sivil toplum kuruluşlarının, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili diğer tarafların katılımlarının sağlanarak katkıları"nın alınması gerektiği belirtilmektedir.

Ancak bahse konu UDSEP (Ulusal Deprem Strateji Eylem Planı); hazırlayıcılarının da belirttiği üzere, AFAD bünyesinde yer alan Deprem Danışma Kurulu (DDK), bu kurul tarafından davet edilen kişiler ile AFAD personeli tarafından hazırlanmış olup ilkesel olarak hem ilgili mevzuata hem de stratejik planlama doğasına aykırı bir boyut taşımaktadır.

Taslakta, "Komisyon tarafından hazırlanmış olan bu taslak ‘Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı‘ nın (UDSEP) hazırlanması sırasında, alt çalışma komisyonlarına ait raporların içeriği ile KENTGES stratejisi ve eylem planı ve diğer ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların deprem ve diğer afetlere yönelik planlanmış hedef ve stratejileri esas alınmıştır" yönünde bir açıklamaya yer verilmişse de UDSEP sürecinde KENTGES‘te olduğu gibi her aşaması katılımcılığa açık bir yöntem izlenmemiş, sınırlı katılımcının bakış açısı ile yetinilmiştir.

Oysa bu tür stratejik planlama çalışmalarının konuyla ilgili tüm tarafları (Örneğin Odamız, TMMOB vb) kucaklayacak şekilde organize edilmesi ve karar süreçlerinin tarafların aktif katılımı ile onların bakış açılarını da yansıtacak platformlarda şekillendirilmesi gereklidir.

UDSEP sürecindeki bu eksiklik gerek plan içeriğindeki mevcut durum analizlerinde gerekse eylem planlarında bütüncül ve katılımcı bir bakış açısının geliştirilebilmesine engel olmuş, plan aşağıda belirteceğimiz birçok boyutu gözden kaçırmıştır.

AFAD tarafından gönderilen UDSEP‘deki bir diğer yaklaşım sorunu da, hazırlayıcılarının elinde olmayan nedenlerden dolayı ulusal mevzuattaki güncel değişimler sonucu ortaya çıkan hukuksal sorunlardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın kurulmasına ilişkin 644 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri çerçevesinde gerek Bayındırlık ve İskan ile Çevre ve Orman Bakanlıklarının kaldırılması gerekse risk yönetimi, sakınım planları ve plana esas jeolojik-jeoteknik etütlere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilen yeni görevler gözönüne alındığında, UDSEP‘deki eylem planı ve bu planları uygulayacak kurumlara ilişkin görevlendirmelerin 644 sayılı KHK çerçevesinde yeniden ele alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Taslaktaki genel bazdaki bir diğer sorun ise UDSEP eylemlerin içeriğinin oluşturulmasında, eylemlerdeki sorumlu ve ilgili kuruluşların seçiminde ve eylemlerinin hazırlık ve gerçekleşmesi için öngörülen zaman dilimlerinin belirlenmesinde yaşanan sorunlardır. Örneğin "Deprem bilgi altyapısı konusundaki AR-GE çalışmalarının koordinasyonu sağlanacak ve öncelikli AR-GE alanları belirlenerek desteklenecektir (STRATEJİ A.1.1.)" şeklinde ifade edilen ve ülkemizde gelinen noktada daha kısa sürede çözülmesi gereken böylesi bir eylem ile "Türkiye‘deki bina envanteri çıkarılacak ve mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılacaktır (STRATEJİ B.1.2.)" gibi teknik alt yapısı ve hacmi bu denli yüksek ve uzmanlarınca uzun yıllar alacağı söylenen bir eylem aynı kategoride değerlendirilerek 5 yılda tamamlanacağı ifade edilmiştir. Marmara depreminin üzerinden on yılı aşkın süre geçmiş olmasına rağmen bu konudaki deneyimlerin yeterince değerlendirilemediği, gerçekleşmesi belirtilen sürede imkansız bazı öngörülerin stratejik eylem planına ilave edildiği görülmektedir.

Diğer yandan eylemlerdeki sorumluluk dağılımı da dikkati çekecek oranda sorunludur. UDSEP kapsamında tanımlanan toplam 82 eylemin 46‘sı, bu rakam toplamda %56ya karşılık gelmektedir ki; bu durum ülkedeki afet mevzuatının uygulanmasına ve geliştirilmesine yön veren, danışmanlık yapan, koordinasyonu sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir kurum olan  AFAD‘ın bilfiil uygulamanın içinde olmayı tercih ettiğini, bu durumun kurumun misyonuyla bağdaşmayacağı gibi kurumlar arasında yetki karmaşasına neden olacağı ve bununda stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesine engel olacağı düşünülmektedir. Bunun yanlış bir tercih olduğunu belirtmemiz gereklidir.

Bu bağlamda, riskli birey grupları (Eylem C.2.3.1.), gönüllü kuruluşlar (Eylem C.1.4.3.), alt yapı (Eylem B.1.6.4.), Deprem Yönetmelikleri ve bina tasarımları (Eylem B.1.5.1., B.1.3.1., B.1.2.3., B.1.2.2.), Deprem Mühendisliği (Eylem B.1.4.2.), risk ve sakınım planları, mikrobölgeleme (Eylem A.2.1.6., A.2.2.3., A.2.2.4.) gibi konulardaki eylemlerin asli sorumlularına bırakılması uygun olacaktır.

Bu kapsamda, uygulamacı kurumların (başta belediyeler olmak üzere yerel yönetimlerin) UDSEP kapsamında neredeyse devre dışı kaldığı görülmektedir. Afetlerle/depremle mücadelenin önemli bir aktörü olan yerel yönetimlerin gerek imar plan sınırları içindeki gerekse de dışındaki alanların deprem güvenliğine ilişkin teknik ve sosyal sorumluluklarının stratejik planda tanımlı olması gereklidir.

"Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı"nın İçeriğine İlişkin Teknik Değerlendirme

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından gönderilen "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı"nda, ilk bakışta dikkati çeken konu, katılımındaki eksikliğin bir sonucu olarak, afet yönetiminin temel ilkelerinin göz ardı edilmesi ve en temel afet güvenliği sorunsalı olan "İmar/planlama ile afet mevzuatı" arasındaki bütünselliğin kopartılmasıdır.

Daha önce AFAD tarafından hazırlanan "AFET, ACİL DURUM VE SİVİL SAVUNMA HİZMETLERİ KANUNU TASARI TASLAĞI"nda da gözlenen bu durum UDSEP‘de de ne yazık ki izlenmektedir.

Diğer yandan UDSEP eylem ve yaklaşımlarıyla Afetlere/Depremlere karşı güvenli yaşam için yapılması gerekenler sorunun sadece teknik bir sorun olarak algıladığını açık olarak göstermekte, depremle mücadelenin sosyo-ekonomik boyutundan uzak durmaktadır. Bu durum yukarıda da belirttiğimiz gibi UDSEP‘in hazırlanmasındaki eksik katılımın ve böylece zincirde eksik bırakılan sosyal, siyasal ve ekonomik halkaların bir sonucudur.

Oysa yıkıcı afet zararlarına yol açan nedenler, ülkedeki sosyo-ekonomik koşullardan ve siyasal ilişkilerden bağımsız değildir ve toplum içinde kurumsallaşmış ilişkilerin bir sonucudur. Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Afeti sadece bilimsel/teknik, yasal veya kurumsal sorun odaklı olarak anlamaya ve açıklamaya çalışmak sorunu çözmeye yeterli olmaz/olamaz. Afet/Deprem, merkezinde insan olan sosyal, ekonomik, teknik, kültürel, siyasal vb boyutları olan karmaşık bir olgudur.

Dolaysıyla UDSEP‘deki bu eksikliğin öncelikle giderilmesi Taslağın sosyo-ekonomik politikalar ve eylemlerle zenginleştirilmesi gereklidir.

Taslakta görebildiğimiz kadarıyla teknik ve mevzuat alanında da;

- Depremle doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuat; "Afet ve İmar Kanunu" ana ekseninde düzenlenecek çatı/çerçeve yasaların altında yeniden oluşturulması,

- İmar ve afet mevzuatı arasındaki kopukluğun giderilmesi,

- Afet mevzuatı, bütünleşik afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi yoluyla elde edilecek bir çatı yasa altında yeniden yapılandırılması,

- Bu çatı yasa altında afet mevzuatımıza, diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak "Fay Yasası" kazandırılması, "Diri Fay Haritası", "Yüzey Faylanması Tehlike Zonu Belirleme (Tampon Bölge)" ve "Sismotektonik Harita" hazırlanması ve kullanımına ilişkin alt mevzuatın oluşturulması,

- İdarelerin (Valilik/İl Özel İdaresi ve Belediyeler) çevre düzeni ve mevcut imar planlarını gözden geçirmeleri, imar sınırları içindeki alanların karşı karşıya olduğu afet tehlikelerini belirlemek için jeolojik ve jeoteknik etütlerini yaptırmalarının sağlanması,

- İmar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt raporları ve yerleşime uygunluk değerlendirme haritalarının kentsel bilgi sisteminin bir parçası olarak kullanıma sunulması,

- Genelde afetler özelde depremle mücadele süreçlerinin sosyo-ekonomik boyutuna dikkat çekilmesi ve bu süreçte düşük gelir gruplarının desteklenmesi,

- Ulusal, bölgesel ve yerel altyapı (petrol ve gaz boru hatları, baraj, gölet regülatör gibi su yapıları, içme ve kullanma suyu gibi alt yapı tesisleri, enerji tesisi ve dağıtımı gibi) tesislerin depremden korunması için gerekli çalışmaları yürütecek kurumlar ile bunlara ilişkin mevzuatsal düzenlemelerin yapılması ve uygulanması konusundaki strateji ve eylemliliklerin belirlenmesi,

-Eskiyen ve yıpranan yapıların yenilenerek kullanılması veya yıkılarak yenilenmesi süreçlerinde düşük gelir grupları için yapılacak yapılar için fon oluşturulması,

gibi eylemlere yer verilmeyerek önemli boşluklar bırakılmıştır.

Taslak boşluklara ilaveten ciddi yanlış tepsitler de içermektedir.

- Üniversitelerde nitelikli eğitimin; yeni bölüm açılmasından kontenjan sorunundan, laboratuvar, yeterli ve nitelikli akademisyen sorununa kadar bir bütün olarak sorunun kaynağı olan birime (YÖK) bırakılması tarafımızdan kabul edilebilir bulunmamaktadır. Bu konuda başta üniversite akademisyenleri, öğrenciler, veliler ve TMMOB olmak üzere eğitimin sorunlarını birleşik bütünleşik tartışan, tartıştıran bir mekanizma olmadan nasıl çözüleceği merak konusudur. Mühendis-mimarlar arasında unvan ve yetki karmaşası, istihdam ile eğitim arasında ciddi bir uyumsuzluk mevcuttur. Bu nedenle TMMOB‘nin Mühendislik/Mimarlık eğitimlerinde yaşanan olumsuzlukların giderilebilmesi için oluşturduğu görüşlerin dikkate alınması gerekmektedir.

- Yetkin veya profesyonel mühendislik uygulaması; sorunu çözmekten uzak mühendis/mimarlar arasında statü belirlemeye dönük sınıflandırma ve hiyerarşik adlandırmalarla eşitsizlik ve emek sömürüsü yaratacak uygulama ve girişimlerdir.

- Taslakta yer bir diğer sorunlu alan "deprem mühendisliği laboratuvarları"na dönüktür. Laboratuvar hizmetleri ve denetimleri ticari kaygılardan arındırılmış, kamu/devlet eli ile yapılmalıdır.

- Mesleki sorumluluk sigortası bir başka piyasa ilişkisine dair uygulamadır. Hatalı, eksik, dikkatsizce hazırlanan ve üçüncü şahısların zarar görmesi sonucu proje müellifine para, meslekten men, hapis vs. hukuki cezai sorumluluk süreçlerinin göz ardı edildiği görülmektedir.

- Taslak aynı zamanda zarar ve zarar azaltmaya yönelik olarak gereken kaynağı devlet ve sermaye odaklı kurumlar yerine yurttaşa yükleyerek siyaseten tercihini ortaya koymakta, gerekli kaynağın devlet tarafından karşılanmasını yük olarak görmektedir,

- Taslak yine hasar tespitlerinin kamu ve özel sektör tarafından yapılması yaklaşımını içermektedir. Ticari kaygılardan arındırılmamış bir tespit çalışması objektif olamaz.

Sonuç olarak; ülke geleceği için son derece önem taşıyan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" gibi bir belgenin ancak "toplumsal bir sözleşme" niteliği taşıdığında bir anlamı olacağı açıktır. TBMM‘de 23. Dönemde kurulan "Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırması Komisyonu Raporu" dahil konuyla ilgili tüm dökümanlarda vurgulanan katılımcılığı esas alan bir yöntem izlenerek hazırlanmadığı sürece bu planın hayatta karşılık bulması zor gözükmektedir. Bu nedenle hazırlanan taslak süreç içerisinde yer alan tüm aktörler ile siyasi partilerinde katılacağı toplantılar dizisiyle yeniden ele alınması ve sonucunda mutabık kalınan metnin stratejik eylem planı olarak toplumun önüne getirilmesi gerektiği düşünülmektedir.


Okunma Sayısı: 3181