26.08.2010 gecesi Rize- Gündoğdu Mahallesinde meydana gelen aşırı yağışlar sonucu gelişen heyelan ve sel olayları sonucunda; 12 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, yüzlerce konut etkilenmiş ve alt yapı kullanılmayacak düzeyde tahrip olmuştur. Afette yaşamını yitirenlerin yakınlarına ve halkımıza baş sağlığı diliyoruz. Benzer acıların neredeyse her iki yılda bir yaşandığı Doğu Karadeniz Bölgesinde hala gerekli derslerin ve önlemlerin alınmaması, özellikle yaz aylarındaki her yağışın bir afete dönüşmesi kabul edilemez bir durumdur.
Ülkemizin yerleşim birimleri, jeolojik, jeomorfolojik ve meteorolojik koşullarımız nedeniyle başta depremler olmak üzere, heyelan, su baskını gibi doğal afetler ile de sık sık karşı karşıya kalmaktadır.
Afet istatistiklerine göre afetlerden etkilenen afetzede sayıları dikkate alındığında; depremlerden sonra en fazla sayıda insanımız heyelanlardan etkilenmekte olup, ülkemizde meydana gelen konut bazlı afet zararları dikkate alındığında; heyelanlar % 21‘lik bir paya sahip iken, toplam afet olay sayısı açısından ise %45 ile birinci sırada yer almaktadır.
Görüldüğü gibi jeolojik gerçekliğimiz nedeniyle ülke coğrafyası; sıklıkla heyelan olayları ile karşılaşmaktadır.
Karadeniz Bölgesinin jeolojik ve topoğrafik yapısı nedeniyle yüksek derecede heyelan tehlikesi ve riskleriyle karşı karşıya olduğu yaşadığımız acı gerçeklerle sürekli ortaya çıkmaktadır.
Karadeniz Bölgesindeki heyelanların payı ülke ortalamasının üzerindedir. Bölge genelinde heyelanların afet zararları içindeki payı % 65, Doğu Karadeniz‘de ise %75‘dir.
Doğu Karadeniz bölgesini "heyelan bölgesi" haline getiren temel faktörler; sahilden itibaren dağların birden yükselmesi ile eğim değerleri artan morfoloji, bu eğim üzerinde güçlü akış halinde olan akarsuların derine doğru aşındırmaları, kuzey yamaçlardaki yüksek yağış değerleri ve yağış tipleri ile en önemlisi de bölgenin jeolojik özellikleridir.
Bu doğal koşulları bir risk haline getiren ve heyelanları tetikleyen temel faktör ise; plansız-programsız yapılaşma ve doğaya yapılan müdahalelere seyirci kalan yönetim anlayışı ile insan faktörüdür.
Bölgenin heyelan gerçekliğinin bilinmesine karşın;
- Bölge Planı, Kalkınma Planı, Çevre Düzeni Planı gibi üst ölçek planlardan başlamak üzere bölgedeki planlama çalışmalarında jeolojik verilerin yeterli şekilde plan kararlarına yansıtılmaması,
-Ulusal Heyelan Envanter projesinin tamamlanmış olmasına karşın bölge genelinde bu verilere dayalı olarak heyelan duyarlılık ve risk haritalarının hazırlanmaması,
-Bölgenin özgül jeolojik ve meteorolojik koşullarıyla uyumlu ve risk azaltma amaçlı arazi kullanım ve yapılaşma standartlarının belirlenmemesi,
- Heyelan uyarı sistemlerinin kurulmaması ve tahliye planlarının hazırlanmaması,
-Nüfus artışına bağlı olarak imar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt raporları düzenlenmeden kontrolsüz olarak eğimli yamaçların yapılaşmaya açılması,
-Yapılaşma sırasında oluşan kazı şevlerinin istinat yapılarıyla desteklenmemesi,
-Doğu Karadeniz Bölgesinde orman alanlarının tahribatı ile kazanılan alanlarda çay ekimi yapılması,
-Karadeniz Otoyolu, akarsu yataklarında HES kurulması gibi projelerle doğal dengenin bozulması, erozyon etkisinin artması
gibi nedenlerle potansiyel heyelan alanları tetiklenerek aktif heyelanlara dönüşmektedir.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak,
Heyelan ve su baskını açışından yüksek tehlike potansiyeline sahip olan Karadeniz Bölgesinde doğa olaylarının afete dönüşmemesi için, yukarıdaki tespitlerimiz ışığında, bölgede yara sarma yerine risk azaltma stratejisine dayalı bir afet yönetim sistemi oluşturulması ve ulusal ölçekte hazırlanacak Afet Risklerini Azaltma Strateji Planının bir parçası olarak "Karadeniz Bölgesi Afet Risklerini Azaltma Strateji Planı"nın bir an önce oluşturularak hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
27 Ağustos 2010
TMMOB
JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
Okunma Sayısı: 3140