Değerli Basın emekçileri,
2008 yılı; yoksulluklarla, yolsuzluklara, açlıkla, savaşlarla, zamlarla, yalanla, talanla, rantsal bölüşümler ve kentsel yıkımlarla, özelleştirmelerle, krizlerle, ölümlerle zulümlerle geçti. Her bütçe gibi 2009 bütçesi de yoksuldan alıp zengine veren, küresel kapitalizmi sıkıştığı köşeden çıkarmaya odaklı ve emek düşmanı bütçe olarak meclisten geçti. Her yeni yıl gelirken istediğimiz dilekler bu yıl da emekçiler açısından kötü bir yıl oldu. Biz bu ülkenin mühendis mimar ve şehir plancıları olarak, bu kötü tablonun sorumlularını her fırsatta dile getirdik bundan sonra da dile getireceğiz.
Bitirmeye hazırlandığımız yıl, Tuzla Tersanelerindeki ölümlerle işçi sağlığı açısından tarihe kara puntolarla yazıldı. İşçilerin kobay olarak kullanılmasının yanı sıra maliyet azaltma adı altında yapılan işlemler sonucunda onlarca işçi hayatını kaybetti, sorumluları seri cinayetlerine devam ediyorlar.
Belirli zamanlarda, ülkemizin farklı noktalarında patlayan bombaların patlatıcıları, topluma korku ve şiddet salarak emellerine ulaşmak istemektedirler. Kimin patlattığı belli olmayan ancak, çete davaları ile kamuoyunun önüne gelen şiddet olaylarının güç odakları arasındaki çatışmanın bir sonucu olduğunu, iş işten geçtikten sonra öğreniyoruz. Şiddet yoluyla yapılan güç gösterileri toplumsal anlamda hiçbir çözüme katkı sunmamışlardır, bundan sonra sunması da beklenmemelidir.
Bütün Dünyada emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs, ülkemizde gene tahammülsüz iktidar anlayışının en azgın biçimde ortaya çıktığı bir gün olmuştur. Günler öncesinden iktidar yetkilileri tarafından başlatılan gerginlik yaratma çabaları ve istibdat dönemi yöntemleri ile devlet eliyle şiddet üretilen bir gün olarak tarihe geçmiştir. Ayakların baş olamayacağını söyleyen Başbakan‘a en güzel yanıt yıl biterken bir Iraklı gazeteciden gelmiş ve ayakkabıların nasıl onurlu bir eylem yaptıklarını bütün dünya görmüştür.
Baskı, şiddet, sindirme çabası sadece alanlardaki emekçilere değil, aynı zamanda günümüz iletişim ortamlarından internete de sıçramış, egemen çevrelerin ve İslami çevrelerin hoşuna gitmeyen siteler mahkeme kararlarıyla kapatılarak, yargılamasız infazlar sanal dünyada da uygulanmıştır. Bilimi toplumun aydınlanması için rehber olarak gören biz mühendis, mimar ve şehir plancıları için evrim ile ilgili sitelerin erişme engellenmesi, bilim ile hurafe arasında iktidar odaklarının tercihinin somut göstergesidir. Bir yıl boyunca yaklaşık 900 internet sayfası kapatılmış veya erişim engellenmiştir. Yasak ve sansür zihniyetinden basın organları da paylarını almışlardır.
Yaşamı ticarileştirmek için iktidar olduğu günden beri çırpınan, sosyal devleti ortadan kaldırıp sadaka devleti haline getiren, eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte, kamu hizmetlerinde tek ölçüsü kar/zarar olan iktidar, işsizlik fonunu bile işverenlerin emrine sunmayı düşünerek kimlere hizmet ettiğini göstermiştir. Diğer yandan iktidarın üst düzey yöneticilerinin karıştığı yolsuzluklar ortaya dökülmüş, yolsuzluk "dişli"lerinin hangi "fener"lerin ışığı altında döndüğü, siyaseti kirletenlerin kötü ve kalitesiz kömürlerle havayı da kirlettiği artık aleme ilan edilmiştir.
Toplum içinde, farklı olanları ötekileştirmiş, azınlıkları susturmaya yönelmiş, kendi siyasal anlayışına uymayan yaklaşımları provokatif eylemlerle sindirmeye çalışmış, provokasyonlara da vatandaşların hassasiyeti diyerek hukuktan ne kadar anlamadığını göstermiştir. Siviller arasındaki bir kavgada pompalı tüfek kullanılmasını da mazur göstermeye çalışanların, asayişi sağlamak gibi bir dertlerinin olmadığı, farklı olanlara karşı her yolu mubah saydıklarını gördük.
2008, güç odakları arasındaki savaşların her türlü zeminde sürdürüldüğü bir yıl olmuştur. Bir yandan iktidar partisi aleyhine açılan parti kapatma(ma) davası, diğer yandan deştikçe ortaya çıkan ama örtbas edilen Ergenekon davası bu iktidar savaşının ipuçlarını kamuoyu gündemine taşımıştır. Yasaları uygulamakla yükümlü ve yürütme erkini elinde bulunduran bir parti "suçlu" bulunmuş ve para cezası verilmiştir. Kendisi yasaları hiçe sayan bir partinin iktidar sahibi olarak yaptığı her işlem kamu vicdanında kuşku ile karşılanmaktadır.
Bitirmekte olduğumuz yıl, hükümetin çifte standartlı zam kararlarının da sıklıkla gündeme geldiği bir yıl olmuştur. İşçiye, memura ve emekliye kaşıkla %8 zam veren anlayış, doğalgaza%82, elektriğe %60 zam yaparak halkın hükümeti olmadığını, halkın ümüğünü sıkmak isteyenlerin sözcüsü olduğunu göstermiştir. Küresel kapitalizmin krizi patladığında önce hamdolsun etkilenmeyeceğiz diyen, sonra teğet geçecek diyen ve son olarak da krizin psikolojik olduğunu söyleyen anlayışın öngörüsüzlükleri saymakla bitmeyecek kadar çok. Küresel mali krizin faturasını emekçilere ödetmek isteyen AKP, önce dayılandığı IMF heyetine sonra yalvarmıştır. Son olarak milyonlarca emekçiyi ilgilendiren asgari ücret konusundaki karar da emekçi, karşıtı tutumunun açık göstergesi olmuştur.
Kapitalizmin balonunun patlamasıyla ortaya saçılan kriz sonrasında kamu kaynaklarını sermaye sınıfına peşkeş çeken ülkeler kervanına katılan hükümet, 2008 yılında özelleştirme adı altındaki talan politikalarını had safhaya ulaştırmıştır. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlikte yaşamı ticarileştiren yıkım politikaları uygulanmış, doğalgaz ve elektrik dağıtım işleri kamu işletmeciliği olmaktan çıkarılmış, kentlerin en değerli yerlerinde bulunan hazine arazileri kapalı kapılar ardında bölüşülmüştür. Başbakan ile bir basın kuruluşu patronu arasındaki tartışmadan öğrenilen bazı bilgiler ise peşkeş operasyonlarının ne kadar büyük olduğunu açık ve net olarak göstermiştir.
Özellikle başkent Ankara‘da kentsel dönüşüm adı verilen rantsal bölüşüm ile halk soğuğa ve sokağa atılmışlardır. Ulaşımda insanlara değil arabalara odaklı yaklaşım sonucu başkent yaya trafiği açısından daha çekilmez hale gelmiş, yargı kararlarına karşın ve fütursuzca yapılan yatırımlarla Ankara‘nın kentsel dokusu ciddi biçimde tahrip edilmiştir. Aynı tiranlık anlayışı zehirli Kızılırmak suyu ile mevcut suyu iki kat kötüleştirirken, bu zehirli suyu halka haber vermeksizin 20 gün şebekeye vermiştir. Büyükşehir belediyesinin su ve doğalgaz sayaçlarındaki vurgunları da zaten yıl biterken ortaya dökülmüştür.
Bütün bu kent suçlarına ve rantçı anlayışlara karşı çıkan TMMOB ve bağlı odalarının bizzat Başbakan, daha sonra da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından halka şikayet edilerek çalışmalarının hukuksal yollarla engellendiğinin ifade edilmesi ise otoriter yönetim anlayışının maskesini bir kez daha düşürmüştür. Dikensiz gül bahçesi isteyen iktidar sistemin kendi yasalarındaki engellere bile tahammül edememiş ve ülkenin mühendislerine, mimarlarına ve şehir plancılarına saldırarak suçlarını örtbas etmeye çalışmıştır.
Dünyanın başına musallat olan ve insanlığın geleceğini tehdit etmeye devam eden nükleer enerji inadı çok uluslu nükleer tekeller lehine ısrarla savunulmuştur. Ayrıca, madencilik sektörünü geliştirme adına ülkemizin her tarafını dünya altın tekkelerinin kar hırsları uğruna siyanürle zehirlemeye, yöre halklarının bütün direnişlerine rağmen yargıya müdahale ederek değerlerine tamamen yabancılaşmış bir iktidar erki ortaya çıkmıştır. Çevre, enerji ve madenler sermayenin kar alanı değil insanlığın ortak değerleri olarak algılanmalıdır.
Dünya‘nın ve Ortadoğu‘nun şımarık çocuğu İsrail ABD ve BM şemsiyesi altında sivil, kadın ve çocuk katliamlarına devam etti. ABD Irak ve Afganistan‘da işgal politikalarını sürdürürken, Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta da siviller hayatını kaybetti. Her savaşın bir kaybedeni ve bir kazanı mutlaka vardır ve her savaş silah tekellerinin karlarını arttırmaktadır. Yılın sonunda, Bush‘a atılan ayakkabı işgal altındaki Irak halkının düşüncelerini ifade etti.
Egemenlerin dünya halklarına karşı işlediği suçların bir kısmı bunlar. 2008 dünya haklarına mutluluk getirmemiş emperyalist güçlerin ve onların işbirlikçilerinin vahşet senaryolarına sahne olmuştur.
Biz TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu bileşenleri olarak, 2009 yılında küresel kapitalizmin yerli işbirlikçilerinin değil, halkın direksiyonda olduğu bir yıl istiyoruz. Savaş ve şiddete karşı barışı, sömürüye karşı insanca yaşam ve hakça bölüşümü, ötekileştirmeye karşı halkların bir arada kardeşçe yaşamasını, dünyayı kirleterek çöplüğe dönüştürme eğilimlerine karşı insana saygılı bir çevre anlayışını, otoriter ve baskıcı yönetim anlayışlarına karşı demokrasiyi, sermayenin sınırsız özgürlüğüne karşı emek cephesinde bulunanların mücadelesini, yolsuzluğa karşı şeffaflığı, vurguna karşı kamu çıkarını, karanlığa karşı aydınlığı savunduk, savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz.
TMMOB Ankara IKK
Okunma Sayısı: 3143