YÖNETMELİĞİN 4708 SAYILI YASAYA AYKIRILIK NOKTALARI:
İdari işlemler mutlaka bir sebebe dayanır. Sebepsiz idari işlem olmaz. İdari işlemde sebep, idareyi işlem yapmaya yönelten bir şarttır. Bu şart maddi ve fiili bir olay ya da hukuki bir durum olarak kendini gösterebilir. İdarenin yaptığı işlemin sebebini mevzuat açıkça göstermiş olabilir, açık olmayan, geniş anlamlı kavramlarla ifade etmiş olabilir ya da işlemin sebebi tümüyle subjektif bir nitelik alarak idarenin takdirine bırakılmış olabilir. Ancak bu üç durum için de geçerli genel bir kural vardır: İdare bir işlem tesis ederken takdir yetkisini sınırsız ve mutlak kullanamaz. Takdir yetkisinin kamu yararı, kamu düzeni, kamu güvenliği ve hizmet gereği gibi genel yararlılığı gösteren kavramlar doğrultusunda kullanılması gerekir. Bu kapsamda kullanılmayan yetkiye dayanılarak tesis edilen işlemler sakat olur.
Sözkonusu yönetmeliğe dayanak teşkil eden kanunda amacı açıklayan 1. Maddede şöyle denilmektedir: “ Bu yönetmeliğin amacı, can ve mal güvenliğini teminen, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun, kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” güvenliğinin esas alındığı belirtilmektedir.Diğer bir deyişle,Yönetmeliğin sebep ve amaç unsurunu imar kurallarına, fen ve sağlık kurallarına uygun kaliteli yapı yapılması teşkil etmektedir.Ancak, bu sebebe dayanılarak çıkarılan yönetmelikte binalardaki dayanıksızlıkların en önemli nedeni olan, jeoteknik etütlerin gerektiği gibi yapılmaması hususu gözardı edilmekte, jeoteknik etütler konusunda deprem öncesi düzen devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Yönetmeliğin 6 maddesi c bendinde yine Bakanlığın 1993 tarihli Zemin ve Temel Etüdü Raporlarının Hazırlanmasına ilişkin Esaslar Genelgesinde tanımlanan jeoteknik etüt raporuna uygunluk denetimi yeterli görülmekte, yönetmelikte zemin-yapı ilişkisinin doğru ve sağlıklı kurulmasına yönelik jeoteknik etütler konusunda yeni hiçbir şey söylenmemektedir. Yönetmeliğin 7. Maddesi b bendinde jeoteknik etüt raporlarının denetimi jeoteknik konusunda hemen hiçbir bilgisi olmayan projeci inşaat mühendislerine verilmekte, bu konuda asıl uzmanlık sahibi olanların ve uygulamada da jeoteknik raporları hazırlayanların aldıkları eğitim gereği jeoloji mühendisleri olduğu göz ardı edilmektedir.
Yönetmelikte sözü edilen “Zemin ve Temel Etütlerinin Hazırlanmasına İlişkin Esaslar” 28 Haziran 1993’de çıkarılan bir genelgedir. Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği bu genelgeye gönderme yaparak deprem öncesinde olduğu gibi zemin ve temel etütlerinin jeoloji mühendisliği dışındaki bir meslek grubunca yapılmasına olanak sağlamakta, 17 Ağustos Depremi ve bunca yıkım hiç yaşanmamış gibi hala can ve mal güvenliği ve kamu yararı açısından bu kadar önemli bir konuyu bazı mesleklerin iş alanlarını kaybetmemesi açısından değerlendirmektedir. Denetim işlerinde görev alacak tüm mühendisler tek tek sayılırken iş jeoteknik etüdlere geldiğinde eski tarihli bir genelgeye gönderme yapılarak da ilgilinin inşaat mühendisleri olduğu belirlenmekte, bu durum madde 7 b bendinde açık olarak da ortaya konulmaktadır. Bu hali ile yönetmeliğin sağlık ve fen kurallarına uygun yapı üretimi ve denetimi konusunda yeni hiçbir şey getirmediği ve eski statülerin korunması konusunda bir kaygıyla hazırlandığı ortadadır.
Jeoloji mühendisliği bina için temel önemde olan zemin etütleri konusunda en yetkili meslek disiplini olmasına ve bu durum, gerek YÖK, gerekse ODTÜ Mühendislik Fakültesi Dekanlığınca ve TMMOB Mimarlık Mühendislik Hizmetleri ve Asgari Ücret-Asgari Çizim ve Düzenleme Esasları Yönetmeliğince kabul edilmesine rağmen, Bakanlık zemin etütleri konusunda inşaat mühendisliğinden başka bir meslek disiplinini kabul etmemeye kararlı gözükmektedir. Bina için temel önemde olan jeoteknik etütler konusunda tek bir denetçi jeoloji mühendisinden bile söz etmeyen yönetmelik, jeoloji mühendislerinin denetçiliğini laboratuvar aşamasındaki zemin deneyleri ile sınırlı tutmuştur.
Yönetmelik yapı sürecini sadece inşaat aşamasının başlangıcından sonuna kadar geçen süre olarak algılayan bir anlayış içinde ele almaktadır. Halbuki yapı süreci kazmanın yere vurulması ile başlayan bir süreç değil, yerleşime uygun alanların belirlenmesi ile başlayan, jeoloji mühendislerinin, şehir planlamacılarının, mimar ve inşaat mühendislerinin vd. ilgili meslek dallarının yeraldığı bilimsel çalışmaları gerektiren uzun bir süreçtir. 17 Ağustos Depreminde yaşanan büyük yıkımın kaynağında, bina yapımını bu kapsamda ele almayan anlayışlar bulunmaktadır. Yerleşime uygun alanların seçimi ve buna bağlı olarak imar planlarının yapımı için jeolojik etüt raporunun yapılması büyük şehirlerimiz de dahil olmak üzere yerleşim alanlarının büyük çoğunluğunda henüz tamamlanmamıştır. İnşaatın yapımında temelde uygulanacak sondajlı çalışmalar sonrasında zemini oluşturan birimlerin (toprak, kaya) jeoteknik özelliklerinin belirlenmesinin yanısıra zemin koşullarının gerektirmesi halinde yapılması gerekli olabilecek zemin iyileştirme çalışmalarını kapsayacağı da aşikardır. Bu çalışmaların başlıcaları, her türlü kazık uygulamaları, ile her türlü delgi ve enjeksiyon işleri, jet grouting (basınçlı enjeksiyonlar) uygulamaları, drenaj, kazı ve dolgu çalışmaları gibi iyileştirme işlerini ve bunlara bağlı çalışmaları kapsamaktadır. Yukarıda genel olarak bahsedilen bu işlerin uygulanmasında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamuda ve özel kuruluşlarda yoğun olarak jeoloji mühendisleri görev yapmaktadır. Eğitim boyutuna bakıldığında yukarıda belirtilen alt disiplinlerden mühendislik jeolojisi jeoloji mühendisliği eğitiminde, kaya mekaniği maden ve jeoloji mühendisliği eğitiminde, zemin mekaniği ise inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisliği eğitiminde verilmekte, hatta ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerde jeoloji ve inşaat mühendisliği disiplinlerinde aynı ders saati üzerinden ortak olarak verilmektedir. Bazı üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinde geoteknik ana bilim dallarında yüksek lisans düzeyinde verilen eğitim ise jeoteknik etüde yönelik değil, temel tasarımı ağırlıklı eğitimdir. Jeoteknik, çok sayıdaki ana bilim dallarından (mühendislik jeolojisi, hidrojeoloji, zemin ve kaya mekaniği, temel mühendisliği, zemin dinamiği) oluşmaktadır. Jeoloji mühendisleri bu dallardan ilk dördüne ait dersleri lisans düzeyinde almakta ve uygulamada bunları kullanmaktadırlar. Dolayısıyla jeoteknik sadece inşaat mühendisliğine ait bir bilim dalı olmayıp disiplinlerarası bir bilim dalıdır.
Binanın oturacağı zeminin kaya veya toprak zemin olması veya bozuşmadan dolayı kaya ve toprak arasında geçiş özelliği taşıyan bir zemin olması durumunda temel tipinin belirlenmesinde kullanılan “zeminin dayanım parametreleri”ni saptamak, aldıkları eğitim sonucunda edindikleri bilgi birikimi ile en iyi şekilde jeoloji mühendislerince gerçekleştirilebilir. Zeminlerin deprem anında ve yer altı suyu koşullarında nasıl davranacağının saptanması da yine jeoloji mühendisleri tarafından belirlenebilmektedir. Günümüzde pekçok yerleşim yerinin imara açılması için gerekli olan jeolojik/jeoteknik çalışmaların henüz yapılmamış olması nedeniyle bu çalışmalarda belirlenmesi gereken deprem, heyelan, sel, sıvılaşma vb. jeolojik risklerin bu konularda çok daha fazla bilgiye ve daha geniş bir bakış açısına sahip olan jeoloji mühendisleri tarafından saptanması ile büyük faydalar sağlanmış olacaktır.
Zemin etütlerinde zeminlerin (kaya ve toprak) temel tasarımında kullanılacak dayanım parametrelerinin saptanması, jeoloji mühendisliği meslek disiplininin görevidir. Bu dayanım parametrelerini kullanarak temel dizaynının yapılması işi ise inşaat mühendisliği meslek disiplininin görevleri arasındadır. Zeminlerin temel tasarımında kullanılacak dayanım parametrelerini saptayan jeoloji mühendisleri, bu konuda hazırlanan jeoteknik etüt (zemin etüdü) raporlarının da denetleyicisi olmalıdırlar.
Bu nedenle yönetmeliğin 6/c bendinde ve 7/b bendinde yer alan, inşaat mühendislerinin jeoteknik etüt raporlarının tek denetleyicisi olarak belirlenmesi hükmünün bilimsel kurallara aykırı olması nedeniyle iptali gerekir. Bu ifade inşaat ve jeoloji mühendisleri arasında bir yetki kargaşasına yol açarak jeoloji mühendislerince hazırlanan jeoteknik raporların yapı denetim kuruluşunda bu işle ilgili denetçi inşaat mühendisi tarafından kabul edilmemesi sonucunu da doğurabilecek niteliktedir.
Anayasa’ya göre “Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilirler”. Bu tanımlama ile yönetmeliklerin kanun ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacı ile çıkarıldığı belirlenmektedir. Yönetmelikte ise uygulamaya yönelik neredeyse hiçbir açıklama yer almamakta, denetimin nasıl yapılacağı belirtilmemekte, buna karşın yönetmeliğin eki olarak sunulan “Laboratuvar İzni Onay Talimatı” tüm ayrıntılara yer vererek bu denetimde en önemli iş laboratuvarmış gibi öne çıkarılmaktadır.
4708 sayılı Yasanın 1 maddesinde yasanın amacı, “can ve mal güvenliğini teminen imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemek"”olarak belirtilmiştir. Bu tanıma göre düzenlenen alan kamusaldır. Anayasa Mahkemesi’nin 11.12.1986 tarih ve 1985/11E, 1986/29K sayılı kararında da yapı denetiminin bir kamu hizmeti olduğu açıkça belirtilmektedir. Anayasa‘’ın 128. Maddesi 1. Fıkrasında “Devletin kamu iktisadi, teşekkülleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve kamu görevlileri eliyle yürütülür” denilmektedir. Kanunun 2 maddesinin 1. Fıkrasında ise her türlü yapının Bakanlıktan aldığı izin belgesi ile çalışan ve münhasıran yapı denetimi ile uğraşan tüzel kişiliğe sahip yapı denetim kuruluşlarınca denetlenecekleri belirtilmektedir. Yasanın bu maddesi açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Bu şirketlerin kamu eliyle denetlenmesi amacıyla Yasanın 4. Maddesinde getirilen Yapı Denetim Komisyonu ise en az genel müdür seviyesinde bir başkan ve en az şube müdürü seviyesinde 4 üyeden oluşan bir komisyon olup, ülkenin 19 ilinde faaliyet gösteren çok sayıdaki yapı denetim kuruluşunun , hem de başka asli görevleri olan bu 5 kişi tarafından nasıl denetleneceğine Bakanlık cevap vermek zorundadır. Denetimin kağıt üzerinde kalacağının en açık göstergelerinden biri de bu komisyonun üye sayısı ve oluşumudur.
Bu kapsam içinde ele alındığında 4708 sayılı Yasanın 2,3,4,5,6,7 ve 8 maddeleri bütünüyle, Anayasa’nın 128. Maddesinde belirlenen, kamu hizmetlerinin kamu görevlileri eliyle sürüdürüleceği hükmüne aykırıdır.
Yasanın 2. Maddesi a bendinde yapı denetim kuruluşlarının görevleri sayılırken “ Proje müelliflerince hazırlanan, yapının inşa edileceği arsa, veya arazinin zemin ve temel raporları ile uygulama projelerini ilgili mevzuata göre incelemek, proje müelliflerince hazırlanarak doğrudan kendilerine teslim edilen uygulama projesi ve hesaplarını kontrol ederek, ilgili idareler dışında başka kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulmadan, ilgili idareye uygunluk görüşü bildirmek” denilmektedir.
Bu maddede özellikle koyu olarak belirttiğimiz kısımların bir hüküm olarak anılması ne anlama gelmektedir? Anayasa Hukuku’na göre bir yasa kendi zorunluluklarını belirtir. Başka yasa ve yönetmeliklerle konulmuş zorunlulukları ortadan kaldıracak maddeler getirmenin yasa koyucu açısından hiçbir amacı olamaz. (ki Anayasa ile, diğer yasa ve yönetmeliklerle verilen görevlerin başka kuruluşlarca kullanılmasının, bu yasanın uygulanmasına hiçbir olumsuz etkisi de bulunmamaktadır) Bu maddede kendi zorunluluklarını belirten yasa, ayrıca, Anayasa’nın 135. Maddesindeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına verilen görevleri ve bu görevleri açıklayan TMMOB yasa ve yönetmeliklerinin gerekmediğini de belirtmekte “Bunların uygulanmasına gerek yoktur” demektedir. Bu hususun yasanın amaç unsuru ile hiçbir ilgisi olamaz. Bu yasa hükmü ile TMMOB ve bağlı odaların Anayasa’dan ve kendi yasa ve yönetmeliklerinden aldığı yetki ile yıllardır sürdürdüğü mesleki denetim ve vize uygulaması ortadan kaldırılmakta, proje hazırlayanların bu yasa ve yönetmeliklere uymaması ifade edilmektedir. Anayasa 135. Maddede ve TMMOB yasası 2/b bendinde mesleki kamu kuruluşlarının amaçları, “.......mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak "olarak belirlenmişken, bu yetkilerin, kendi uygulaması ile ilgili hiçbir engel teşkil etmediği halde başka bir yasa ile ortadan kaldırılması, hem Anayasa‘ya, ve TMMOB Kanunu’na, hem de amaç unsuru olmadan hüküm tesis edildiği için yasa yapma tekniğine aykırıdır.
Ayrıca Yasanın 2 maddesinin 3. Fıkrasından alınan yetkiye dayanılarak Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikte 16. Maddede denetçi mimar ve mühendislerin sicillerinin tutulması görevi, Yapı Denetim Komisyonu’na verilmektedir. Mesleki sicilleri meslek odası tutar, bu nedenle bu madde de Anayasa’nın 135. Maddesine ve TMMOB Kanununa aykırıdır.
19-HUKUKSAL GİRİŞİMLER VE AÇILAN DAVALAR
Yukarıda adı geçen yönetmelik maddeleri özet olarak, 2 Eylül 1999 tarihinde yayınlanan ve zemin etütlerinin yapılması işini temel olarak jeoloji mühendislerine bırakan yönetmeliğin aksine, zemin etütlerinin yapılmasında keyfiliğe yol açabilecek ve bu raporların hazırlanmasında asıl yetkiyi inşaat mühendislerine bırakan bir içerik taşımaktadır. Yönetmelik maddelerine karşı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na karşı açılan davada, jeoteknik etütlerin ve onların parsel bazındaki biçimi olan zemin etütlerinin yapılması ve raporlarının hazırlanması konusunda, aldıkları eğitim gereği öncelikle jeoloji mühendislerinin yetkili olması gerektiği açıklanmış, bilimsel kuruluşların bu doğrultudaki görüşleri sunularak uygulamanın da bu yönde olduğu ayrıntılı bir biçimde ortaya konulmuştur. Dava, davalı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın isteği ile duruşmalı olarak görülmüş olup, karar aşamasına gelinmiştir.
Dava devam ederken, dava konusu yönetmeliğe dayanak teşkil eden 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında KHK, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, bu nedenle dava konusuz kaldığından dava konusu yönetmeliğin iptali tarafımızca talep edilmiştir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na karşı açılan davada yayınlanan genelgede “yapı denetleme kuruluşlarının projelerden de sorumlu olması nedeniyle ayrıca bu projelerin mühendis ve mimar odalarınca vize edilme şartı aranmıyacağı” ibaresi dava edilmiş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın düzenleyici bir işleminde başka kurum ve kuruluşlara verilen yetki ve sorumlulukları kısıtlama veya yok etme gibi bir yetkisinin bulunmadığı belirtilerek sözkonusu cümlenin iptali istenmiştir.
Dava sürerken, dava konusu genelgeye dayanak teşkil eden 595 sayılı KHK’nin Anayasa Mahkemesi tarafından iptali sonucu dava konusuz kalmıştır.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na karşı açılan davada, mühendislik ve mimarlıkla ilgili düzenlemelerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılamıyacağı, Bakanlığın mesleki bir kuruluş olmadığı ve birçok mühendislik alanını da bünyesinde barındırmadığı, bu görevin T.C. Anayasası ve kanunlar uyarınca TMMOB ve Odalara verildiği açıklanarak konu yönünden yetkisizlik nedeniyle yönetmeliğin iptali ve yürütülmesinin durdurulması talep edilmiştir.
Dava devam ederken kabul edilerek yayınlanan 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, Uzman Mühendis ve Uzman Mimar Yönetmeliği’nin dayanağı olan 601 sayılı KHK’nin ilgili maddelerini yürürlükten kaldırdığı için, dava konusuz kalmıştır.
Açılan davada 4708 sayılı Yasaya dayanılarak hazırlanan yönetmeliğin bazı maddelerinin kendisine dayanak teşkil eden yasaya aykırılıkları ortaya konulmuş, ayrıca yasanın T.C. Anayasası’nda yer alan “kamu hizmetlerinin kamu görevlileri tarafından yürütülmesi” ilkesine aykırı olduğu açıklanmıştır. Yönetmelikte ise zemin etütleri ile ilgili olarak yeni hiçbir şey söylenmediği belirtilerek zemin etütleri ile ilgili olarak jeoloji mühendislerinin yetkilendirilmemesinin doğurabileceği sakıncalar, bilimsel gerekler ve uygulamalar ortaya konularak açıklanmaya çalışılmıştır. Dava devam etmektedir.
Dava sürerken Danıştay, Jeoloji mühendisi Ali Keleş’in mühendis kadrosuna atanması için yaptığı başvuruyu, düzenlenecek eğitim ve sınavlara katılabilmesi için, kurumda iki yıl çalışmış olma şartı gerçekleşmediği gerekçesi ile reddeden Bakanlığın bu işlemi için yürütmeyi durdurma kararı vermiş, bu kararın kaldırılması için Bakanlıkça yapılan itiraz ise Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca reddedilmiştir.
Bu gelişmelerden sonra Bolu Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde memur kadrosunda görevli Jeoloji Mühendisi Ali Keleş, kurumda iki yılı doldurmadığı halde, idari yargının bu yürütmeyi durdurma kararından yararlanarak düzenlenen eğitim ve sınava katılmış ve mühendis ünvanını almıştır. Davanın yönetmelik maddesi iptali ile ilgili bölümü devam etmektedir.
Köy Hizmetleri İl Müdürlüklerinde çalışan çeşitli mühendisler bu gelişmeden haberdar olduktan sonra, kendileri için de benzer bir kararın alınması ve Martta açılması beklenen görevde yükselme sınavına katılabilmek için, Ali Keleş ile ilgili verilen kararı emsal göstererek yürütmeyi durdurma talepli iptal davaları açma yoluna gitmişlerdir. Bu konuda dava açan mühendis sayısı 11’dir. Açılan davalar halen devam etmektedir.
7) Vize edilmek üzere odaya sunulan rapora sahte deney föyü eklendiğinin saptanması üzerine ilgili jeoloji mühendisliği bürosu ve deneyin yapıldığı üniversitedeki öğretim üyesi hakkında Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur
Savcılık soruşturması devam etmektedir.
Okunma Sayısı: 3566