TMMOB Odalar 24 Kasım 2024, Pazar
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 28.01.2008
Güncellenme Zamanı: 28.01.2008 10:14:38

1985-95 yılları arasında dünyanın 90 ülkesinde madencilik ile ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılmış olduğu biliniyor. Sonraki dönemde yapılanlarla birlikte madencilik yasalarını yenileyen ülkelerin sayısının 130‘u geçtiği söylenebilir.

Son dönemde Maden Yasası‘nda iki kez köklü değişiklikler yapmış olan ülkemizde de, bu değişikliklere ve bunu gerektiren ve güden neden ve süreçlere küresel, tepeden bir bakış çok yol gösterici olabilir.

Küresel kapitalizm süregelen bunalımını aşabilmek üzere, gelişen bilişim teknolojisi, ilerleyen ulaşım olanakları ve finans kapitalin egemenliğinin pekişmesinin getirdiği olanakları kullanarak yeni kuramlar oluşturmaya ve kurulan yeni uluslar arası kurumlar eli ile dünyayı yeniden biçimlendirmeye başladığından beridir, küreselleşme terimi ile içli dışlı olduk.

Küreselleşme, dünyanın her yerinde, tüm ülkelerinde bütçe kısıtlamaları, kamu harcamalarının kısıtlanması, vergi oranlarının düşürülmesi, finansal liberalleştirme, döviz kurlarının serbest bırakılması, ticaretin serbestleştirilmesi, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, yasaların birörnekleştirilmesi, ulusal devletlerin yetkilerinin bir çoğunun uluslararası kurumlara devredilmesi, vb dönüşümlerin savunulması, zorlanması ve yaygınlaştırılması ile gelişti. Bunun için sayıları git gide artan uluslar arası kurumlar oluşturuldu ve bunların yetkesi, yaptırım gücü arttırılmaya çalışıldı. Özellikle, az gelişmiş ülkelerde 1970‘lerde ortaya çıkan borç sarmalı, tasarruf oranının düşüklüğü ve dış yardım ve yatırıma duyulan yaşamsal gereksinim, bu ülkelerin küresel kapitalizmin istemleri doğrultusunda yeniden yapılandırılması için büyük kolaylık sağladı. Borç bunalımının aşılmasında IMF, dış yatırımların bu ülkelere kaydırılmasında Dünya Bankası, IFC, bölgesel yatırım bankaları, MIGA, ve benzerleri bu ülkeleri, deyimin tam anlamıyla avuçlarına alıp istediklerini yaptırdı.

Madencilik kesimindeki bunalımın aşılmasında da küreselleşmenin çokuluslu şirketlere sağladığı olanaklar zorlandı ve kullanıldı.

Bu amaçla, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki endüstrinin hammadde gereksinimini ucuz ve elini pisliğe bulaştırmadan karşılamayı amaçlayan küresel kapitalizm kendi başına ayakta duramayan bu sektörü truva atı gibi kullanabilmek için DB ve bağlı kurumlarla besliyor, her türlü baskı ve yasadışı yolla az gelişmiş ülkelere sokmaya çalışıyor. Maden pazarındaki bu dalgalanmalar bu şirketlerin yöneticilerine ise çok büyük kazançlar sağlıyor.

DB Grubu, yönlendirmelerinin, madenciliğe konu olan ülkelerin dışsatım gelirlerinin arttırılması, bu yolla sağlanacak gelirlerle kalkınmanın hızlandırılması ve yoksulluğun yenilmesini amaçladığını savunuyor.

İşte, son dönemde madencilik yasalarında dünyanın bir çok ülkesinde yapılan düzenlemeleri anlamak bu açıdan önem taşıyor.

Günümüzde dünya çapında bakıldığında, maden hukukunun birörnek ve yalın bir yapısının olduğunu söylemek son derece güç. Ulusal maden yasaları bir yandan Dünya Bankası‘nın ideolojik etkisinin altında ve güdümünde sektörün liberalleştirilmesine yarayacak ortak özellikler taşırken, bir yandan da birbirlerinden köklü farklılıklar sergileyebilmekte. Üstelik, madencilik çalışmaları yalnızca maden yasalarıyla yönlendirilmiyor. Başta, çevre hukuku olmak üzere özellikle doğal çevrenin ve doğal varlıkların korunması ve kullanımını düzenleyen çeşitli hukuksal kurallar da madencilik çalışmalarını etkiliyor.

Ne var ki, madencilik çalışmaları, giderek artan bir yoğunlukla uluslararası düzenleyici kayıt ve kurallarla düzenleniyor. Ulusal devletlerin yasal erki, yerini giderek uluslararası sözleşmelere, konvansiyonlara, bölgesel örgütlerin kurallarına, kod ve standartlara bırakıyor.

Yine de, ulusal yasalar önemli bir yer tutuyor madenciliğin düzenlenmesinde. Colorado School of Mines‘dan J.M.Otto, madencilik yasalarını ayrıntılı olarak inceliyor. Otto‘ya göre, Japonya, Kore ve Tayvan gibi maden kaynakları kısıtlı, fakat gereksinimi çok olan ülkeler ile; Papua Yeni Gine, Yeni Kaledonya ve Kongo gibi endüstrileşmemiş maden zengini ülkelerin madencilik politikaları da, madencilik hukukları da birbirinden farklılıklar gösteriyor. Bunun gibi, Brezilya, Çin, Hindistan ve ABD gibi önemli yurt içi talebin olduğu büyük maden üretici ülkelerin de kendilerine özgü politikaları var. Otto bu çalışmasında politika farklarını kapsam, bağımsızlık, ekonomi (vergi, dış satım kısıtlamaları, teşvik, dış alım kısıtlamaları, ekonomideki yeri, istihdam, arazi kullanımı, koruma), yaşam kalitesi, yasal çatı (uyulacak yasalar, maden hakları, öncelik, hak güvenliği), düzenleyici kurumlar başlıkları altında inceliyor. Bu politikaların çoğu, prospeksiyon, arama, çıkarma ve cevher hazırlamayı kapsıyor. Hemen bütün madencilik yasalarında su ve pek çoğunda enerji hammaddelerinden petrol ve doğal gaz yer almıyor. Radyoaktif hammaddeler de bazı ülkelerde ayrı yasalarla ürütülüyor.

Devlete biçilen rol de madencilik politikalarını ve maden yasalarını farklılaştırıyor. 1990‘larda pek çok ülkede devlet işletmeleri özelleştirildi. Yine de, Çin, Küba ve Kore gibi sosyalist ülkelerde; Kazakistan, Özbekistan, Polonya, Ukrayna, Rusya ve Viet Nam gibi dönüşüm ülkelerinde; ve kendine yeterlilik politikasını izleyen Hindistan ve Myanmar gibi ülkelerde halen büyük ölçüde devlet kuruluşlarınca yürütülüyor.

ABD, Japonya, Kore ve bir kaç yıl önce yeni bir yasa ile değiştirilene kadar Güney Afrika gibi çok az sayıda ülkenin dışında, maden yatakları devletin malı. Bunun ne zaman işleticinin malı olduğu yasayla düzenleniyor. Bu, kimi ülkelerde ruhsat alındığında, kimi ülkelerde yeraltından çıkarıldığında, kimilerinde de vergisi ödendiğinde özel ya da tüzel kişilerin malı oluyor. Olmadıkça da, ne rehin ne de ipotek edilebiliyor.

Yabancıların bu işletmelere hangi statüde katılabilecekleri de bu yasalarla düzenleniyor.

Devletin maden işletmesinden nasıl bir pay alacağı da bu yasalarla düzenlenen bir konu. Devletin, Papua Yeni Gine‘de bedelini ödeyerek, Fransızca konuşan Afrika ülkelerinde karşılıksız pay sahibi olma hakkı var. Bazı ülkelerde de devlet bir pay almasa bile, yerli özel sektörün katılımını zorunlu tutabiliyor. Bunun son örneğini, iki yıl önce yasalaşan yeni Güney Afrika maden yasası, madencilik şirketlerinde kara derili yurttaşlarının payının arttırılmasını amaçlayan yeni düzenlemeler ile verdi. Daha önce Malezya‘da, Endonezya‘da, Zaire, Uganda, Gana, Zambiya gibi Afrika ülkelerinde de bu tür uygulamalar görülmekte idi.

Bu yasalar uygulanacak vergileri de tanımlamakta.

Ülkelerin dışsatım politikaları, madencilik yasalarına da yansıyor. Geçmişte pek çok ülke madenlerin dışsatımını engelleyen politikalar uygulamaktaydı. 90‘larda küreselleşmenin getirdiği yeni politikalar bir çok ülkeyi bundan vazgeçirdi. Yine de çok sayıda ülke, bazı özendirmelerle tüvenan satış yerine işlenmiş ürünlerin satışını geliştirmeye çalışıyor. Küreselleşme yasalardaki dışalımı kısıtlayan maddelerin de kalkmasına neden olmakla birlikte, şimdi de bazı tekniklerle iç pazarın korunması yolunda kurallar konuyor.

İstihdam politikaları da bir şekilde maden yasalarına yansıyan alanlardan biri.

Bir başka ve daha önemli konu da maden yatağını koruma politikaları. Yalnızca en yüksek tenörlü kesim işletilip daha düşük tenörlü kesimi geride bırakan yaklaşımlarla ilgili olarak devletin bu kararlara nasıl müdahale edeceği de bu yasalarda yer alıyor. Bu alanda karışmacı politika izleyen ülkelerde işletme öncesinde devletin işletme planı konusunda onayının alınmasını gerektiren kurallar konmakta.

Arazi kullanımı da maden yasalarında düzenlenmeye çalışılan konulardan biri. Pek çok ülke arazi kullanımını vergilendirmeyi yeğliyor.

Madencilik işletmeleri açılırken de, kapanışlarında da çevrelerindeki toplumsal yaşamı etkiliyor ve yasaların bazılarında bu konuda da düzenlemeler var.

Madenciliğin doğal çevreye etkileri de maden yasalarında giderek artan bir yer kaplıyor. Bu konuda hangi yasanın ve hangi bakanlığın geçerli ve yetkili olacağı da ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor.

Ruhsatların veriliş süreci, ilk başvurana mı yoksa yeterliliğini belgeleyene mi verileceği, ruhsat güvenliği, hakların geri alınması koşulları, denetim ve düzenleme ile yetkili devlet kurumları ve bilgi verme zorunluluğu konuları da bu yasalarda düzenlenen konular.

Otto (1999), birbirinden farklılıklar gösterse de, üç ana maden hukuk türü olduğunu ortaya koyuyor: 1) haklar ve sorumlulukların bir yasa ile düzenlendiği hukuk; 2) yasaların eki olan ya da ondan önce gelen model anlaşmalarla belirlenen hukuk düzeni; ve 3) her işletme için özel bir sözleşme ile düzenlenen hukuk düzeni.

Denver Üniversitesi‘nden George W. Pring madenciliği etkileyen uluslararası kural ve yasaları inceleyerek bu alanın giderek geliştiğini ortaya koymuştur. Pring‘e göre, bir yandan daha çok sayıda ülkenin pazar ekonomisine geçmesi ve bir yandan da çokuluslu madencilik şirketlerinin bu pazarlara yönelmesi önemli çevresel, toplumsal, kültürel ve ekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu ise, bu sorunlara karşı uluslar arası duyarlığın ve düzenleyici bazı kural dizilerinin artmasına neden olmuştur. Ulusal devletler, isteklerinin dışında da olsa uluslararası kayıt ve kurallarla erklerinin bir bölümünden vazgeçmektedir. Dünyada, çevre konusunda çoğu 1970‘ten bu yana oluşturulmuş 1000‘den çok uluslararası anlaşma bulunuyor. Uluslararası hukuk kurallarının tümü eşdeğerli ya da birbirinin eşi değil. Pring bunları üç ulamda ele alıyor: Katı, Yumuşak ve Ara yasalar.

Katı Yasalar‘ın başında madencilik alanlarına erişimi denetleyen metinler gelmektedir. Bu kapsamda, doğayı korumaya yönelik (1972 World Heritage Convention, 1971 Ramsar Convention, 1979 Berne Convention, 1995 Natura 2000, vb); Biyo çeşitliliğin korunmasına yönelik (Convention on Biological Diversity), 1982‘de hazırlanan Deniz Konvansiyonu (1982 United Nations Convention on the Law of the Sea) ve Sınır Aşan Konularda Çevresel Etki Değerlendirmesi Konvansiyonu (1997 Espoo Convention) gibi metinler öncelikle dikkat çekenlerdir. Ayrıca, madencilik işlemlerini denetleyen başka bazı sözleşmeler de var. Birçok belge madenciliğin nerelerde yapılamayacağı ya da yapılırken uyulacak kısıtlamalar konusunda kurallar getiriyor. Örneğin, deniz tabanı madenciliğinde Deniz Konvansiyonu‘nun kısıtlamalarına uyulması gerekirken, karadaki madencilikte de doğayı ve biyo çeşitliliği koruma yönünde kayıtlar yer almaktadır. Örneğin, Dünya Mirası Konvansiyonu‘nun listelerinde yer alan Yellowstone Ulusal Parkı‘nda maden işletmeye hazırlanan Crown Butte Mines Company şirketi yıllardır izinlerini tamamlayamamakta. Deniz ve göllerin su kalitesini korumaya yönelik bir çok uluslar arası sözleşme de bu yönde kısıtlamalar getiriyor. LRTAP (1979 Uzun Erimli Sınır Aşan Hava Kirliliği Konvansiyonu) birçok salgı sınırlaması getiren uluslararası belgeden biri. 1985 Ozon Tabakası Koruma Montreal Protokolu, 1992 BM İklim Değişimi Konvansiyonu, 1997 Kyoto Protokolu, yine hava kirliliğinin denetimi amacı ile hazırlanmış ve bir çok endüstri etkinliği gibi madenciliği de sınırlayan uluslararası metinler.

Maden ürünlerinin ticaretini denetleyen belgeler de bir başka dizi oluşturuyor. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) çerçevesinde yayınlanan bazı ticaret yasakları, ambargolar ve başka ekonomik yaptırımlarla bazı zararlı ürün ya da atıkların ticareti kısıtlanmakta. LRTAP Ağır Metaller Protokolu, UNEP/FAO‘nun PIC anlaşması ya da Kalıcı Organik Kirleticiler anlaşmaları bunun ilk örnekleri. Madencilik kökenli tehlikeli atıkların uluslararası ticareti de etkili biçimde engellenmektedir. 1989 Basel Konvansiyonu, 1991 Bamako Konvansiyonu, 1995 Waigani Sözleşmesi, 1989 Lome Konvansiyonu değişik bölgelerde bu ticaret türünü yasaklayan uluslar arası metinler. Maden ürünlerinin yasaklanması da karşılaşılmayan örnekler değil. 1996‘da AB‘nde bazı kullanım alanlarında kadmiyum, cıva, krom ve kurşunun yasaklanası önerilirken, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) da içme suyu sistemlerinde bakırın kullanımını sorgulamaya başladı.

Ara Yasalar, katı ve yumuşak yasaların arasında geçiş niteliğinde bir dizi uluslar arası kurum ve kuraldan oluşmaktadır. Bunun başında uluslar arası mahkemeler gelmekte. Şili‘de Chanaral ve Huasco davaları, Filipinler‘de Marcopper‘e açılan dava, Peru‘luların Newmont için açtıkları davalar, Papua Yeni Gine‘lilerin Ok Tedi için, Ekvator ve Peru‘luların Texaco için açtıkları davalar, Endonezya‘lıların Freeport Mac Moran için açtığı dava, ve benzerleri giderek yaygınlaşan örneklerden bir kaçı. Artık çokuluslu şirketler çalıştıkları ülkelerin yasalarının ötesinde kendi ülkelerinde de davalarla karşılaşabiliyor.

Uluslararası finans kuruluşlarının uyulmasını istediği çevre koşulları da bir başka uluslararası kural öbeği getiriyor. Dünya Bankası ve IBRD, IFC, IDA, MIGA, vb uluslararası kurumlar artan çevre ve toplumsal sorunlardan ötürü, destekledikleri projelerde uyulmasını istedikleri yeni kurallar koymaya başladı. Çok taraflı kalkınma bankaları da destekledikleri projelerin bu kurallara uymasını istemektedir. Kalkınma yardım ajansları da artık bu biçimde davranmakta.

Madencilik firmalarının titizlikle izlemeleri salık verilen bildiriler, Birleşmiş Milletler ve öteki hükümetler arası kurumların eylem planı ve gündemleri, BM Uluslararası Yasa Komisyonu gibi hükümetler dışı uzman gruplarının önerileri ve endüstri kılavuz, standart ve kodları "Yumuşak Kurallar" başlığı altında toplanabilecek belgelerdir. 1972 Stokholm ilkelerinden bazıları; UNCED, Rio Bildirisi‘nin bazı maddeleri; Agenda 21; BM ve ajanslarının hazırladığı bazı kayıtlar; Hükümetler arası bölgesel örgütlerin kuralları; Özel kesim kod ve kılavuzları; ISO 14000 standartları; STÖ‘lerin ve yerli halkın baskıları, hep bu tür yumuşak kurallar olarak göz önüne alınabilir.

Özetle, küreselleşen dünyada madencilik çalışmalarını düzene koyan karmaşık ve yaygın uluslar arası kurallar bulunmakta ve bunların sayısı her gün biraz daha artmaktadır.

Ulusal maden yasalarındaki bazı tipik ilke ve uygulamalar
Bu bölümde dünyadaki hemen her tür madencilik politikalarını temsil etmeleri ve yasalarının tam metinleri elde edilebilmiş olmasından ötürü 13 Asya ülkesinin maden yasaları üzerinden bazı sonuçlar çıkarılmaya çalışılmış ve buna Afrika ve Kuzey ve Güney Amerika‘dan başka veriler de eklenmiştir.

Yasaların Adları: Bu alanı düzenleyen yasaların, Madencilik Yasası (Japonya 1950, Kore 1994, Filipinler 1995, Brunei 1920, Laos 1997, vb); Maden Yasası (Moğolistan 1997, Tayland 1967, Vietnam 1996,vb); Madenler Yasası (Kamboçya, Myanmar 1994); Maden Kaynakları Yasası (Çin Halk Cumhuriyeti 1997); Maden Geliştirme Yasası (Malezya 1994); ya da Madenciliği Düzenleme Temel Yasası (Endonezya 1967) gibi değişik, ancak birbirine yakın adlarla adlanmaktadır.

Devletin Malı Olması: Doğal kaynaklar hemen bütün ülkelerin maden yasalarında devletin, ya da halkın (bazen de kralın) malı olarak nitelenmektedir. Bunun dışında yalnızca ABD, Kore ve Japonya kalmıştır. ABD‘nde doğal kaynaklar başvuru-patent sistemi ile özel mülkiyet konusu olarak ele alınmaktadır. Yakın zamana kadar doğal kaynakların özel mülkiyete konu olduğu Güney Afrika Cumhuriyeti‘nde de geçtiğimiz yıllarda yapılan değişiklikle doğal kaynakların devletin malı olduğu kuralı yaşama geçirilmiştir. Japonya‘da ruhsatları devlet verse de ruhsatsız yerlerdeki madenler sahipsiz; ruhsatlı yerlerdekiler ise yeraltında iken bile ruhsat sahibinin malı kabul edilmektedir.

Ulusal kişi ve şirketlerin katılımıyla işletme: Japonya‘da o ülkenin yurttaşı olmayan bir kişi ya da orada kurulu olmayan bir şirket maden hakkı elde edemiyor. Kore yasası yabancıların ve sermayesinin çoğunluğu yabancıların olan şirketlere maden hakkı tanımıyor. Bu yasada ayrıca devlet işletmeleri için de ayrı maddeler yer alıyor.

Karşı bir örnek olarak Moğolistan yasası ise yabancılara da maden hakkı vermektedir.

İlk başvurana hak anınması: Hemen bütün yasalar başvurusu ilgili makama önce ulaşan tarafa hak tanımaktadır. Bazılarında ayrıca yeterlilik aranmakta. Bazı ülkelerde ise sahalar ihaleye çıkarılıp ruhsatlandırılabiliyor.

Ruhsat güvencesi verilmesi: Kamboçya yasasına göre çeşitli konulardaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletmecinin ruhsatı iptal edilebilmektedir.

Endonezya yasasının 22. maddesine göre de bazı koşulları yerine getirmeyen işletmecinin ruhsatı iptal edilebiliyor.

Kore yasası da, belli eksik ve yanlışlıklar durumunda maden haklarının iptalini düzenlemektedir.

Filipinler yasası da, tanımlanmış koşullarda ruhsat iptaline yer veriyor.

Ülkemiz Maden Yasası‘nda 2004‘te yapılan değişiklikle maden haklarının kaldırılamayacağı ve sürdürülemez duruma geldiği ortaya çıktığında bile 6 ay ek süre verilmesi uygulamalarının benzerlerinin başka ülkelerin ulusal maden hukuklarında yerinin pek olmadığı görülüyor.

Madencilik papılamayacak yer ve koşulların belirtilmesi: Ulusal yasaların hemen her birinde madencilik yapılamayacak olan bazı ortamlar sıralanmaktadır. Buralarda ya hiç işletme yapılamamakta ya da özel izinler alınması gerekmektedir.

Brunei yasasına göre kutsal yerlerde, demiryolu, kanal, vb yapıların 30 m yakınında madencilik yapılamaz; madencilik yapılırken çalı temizlenebilir ama ağaç kesilemez.

Kamboçya yasasına göre ulusal, kültürel ve artistik miras alanlarında madencilik yapılamaz.

Endonezya yasasına göre, savunma tesisleri çevresinde; maden ruhsatı verilmeyen yerlerde; mezarlıklar ve kutsal yerlerde; karayolu demiryolu su kanalları elektrik hatları vb kamu tesislerinde; ayrıca izin alınmadıkça varolan yapılar, konutlar ve fabrika sahalarında madencilik yapılamaz.

Çin Halk Cumhuriyeti yasasına göre, yetkili makamlardan özel izin alınmadıkça limanlar, havaalanları ve savunma tesislerinde; önemli endüstri bölgelerine, büyük su yapılarına ve kentlerin büyük belediye yapılarına belli bir uzaklıktan yakında; demiryolu ve önemli karayollarına belli bir yakınlıkta; önemli ırmak ve seddelere belli bir uzaklıkta; doğal koruma alanlarında, önemli doğal manzara yerlerinde, önemli tarihsel taşınmazlarda ve devlet koruması altındaki tarihi ve doğal güzellik alanlarında; devletin yasakladığı başka yerlerde madencilik yapılamaz.

Madenlerin kamu mülkiyetinde olmadığı ABD‘nde bile, Humpries and Vincent (2001), ABD‘nde kamu arazilerini çok düşük bedellerle madenciliğe açan 1872 yasası ile verilen izinleri düzenleyen BLM (Arazi Kullanımı Bürosu) tarafından yapılan bir değerlendirmeye göre, BLM‘nin sorumlu olduğu 700 milyon dönümlük alanda madencilik yapılırken bunun 165 milyon dönümlük bölümünün ulusal parklar, yaban yaşamı koruma alanları, vb nedenlerle madenciliğe kapatılmış; ayrıca 182 milyon dönümlük kesiminde de BLM temsilcisinin kabul etmediği planlara göre madencilik yapılamayacağı kararı verilmiş olduğunu not etmektedir.

Japonya‘da Çevre Eşgüdüm Kurulu, bir sahada kamu yararı açısından ya da tarım, ormancılık, ya da başka bir endüstri açısından madencilik yapılamayacağına karar vermişse burası her türlü ya da belli bir tür madenciliğe kapatılır. Japon yasası öteki ülke yasalarındakilere ek olarak bataklıklar, göller, barajlar, parklar, hastane ve okullar, vb yerleri de madencilik yapılamayacak alanlara katmış.

Kore yasasına göre işletmeci, Kent Planlaması Yasası, Erozyon Denetimi Yasası, Ormancılık Yasası, Kamu Su Yüzeyi Denetimi Yasası, Akarsu Yasası, Doğal Parklar Yasası, Tarımsal Alanlar Kullanma ve Koruma Yasası, Özel Karayolu Yasası, Askeri Tesisler Koruma Yasası ile ilgili makamların iznini almak zorundadır. Kore yasasındaki kısıtlamalar da Japonya yasasının benzeridir.

Laos yasası, korunan ormanlar, kültürel sahalar, ulusal savunmayla ilişkili sahalar, vb yerlerde madenciliği yasaklamaktadır.

Filipinler yasasına göre askeri alanlarda; özel izin alınmadıkça mezarlıklar, kamu ve özel yapılar, arkeolojik ve tarihsel sitler, köprü karayolu demiryolları, barajlar ve öteki altyapı projeleri, plantasyon ve değerli tarım ürünü üretim alanlarında; eski yaşlı ormanlarda; ulusal parklarda; bölgesel ya da belde korularında, parklar ve yeşil kuşaklarında; kuş cennetlerinde madencilik yapılamamaktadır.

Bunların dışında, son yıllarda daha kesin yasaklamalar ortaya çıkmaya başladı : ABD‘nde önce Montana ve daha sonra Wisconsin eyaletlerinde siyanür liçi ile madencilik yasaklandı; benzer bir yasaklama Slovakya‘da getirildi; bu yıl Kosta Rika turizm ve orman gelirlerini koruyabilmek için topraklarını açık maden işletmelerine kapadı.

Ussal madencilik yapılmasının istenmesi: Ulusal yasaların önemli bir bölümünde maden yataklarının ısraf edilmeden işlenmesini sağlayacak yaklaşımlar yer almakta; bunun için ussal madencilik terimi ile anlatılan önlemlere uyulması istenmektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti yasası devletin maden kaynaklarının ussal yollarla geliştirilip kullanılmasını (rational development and utilisation) gözeteceğini belirtiyor. Yasaya göre işletmeci cevher kazanım oranını tasarlanana uygun gerçekleştirmek zorunda. İşletilen cevher minerali ile birlikte bulunup ticari değeri olan öteki mineraller de kazanılmak ve ziyan edilmemek zorunda.

Kamboçya yasası "proper exploration and mining operations" kavramını kullanıyor. Buna göre işletmeci, çalışmalarını Bakanlığın kabul edeceği fizibilite ve işletme plan ve programları ve garantiler çerçevesinde yürütmek zorunda.

Japonya yasası da ruhsat sahibinin bir işletme planı vermesi ve onaylı plana uygun işletme yapmasını istiyor.

Kore yasasına göre de ruhsat sahibinin bir maden işletme planı hazırlayıp Bakanlığın onayını almasını zorunlu tutuyor. Bakanlık bu planın değiştirilmesini isteyebilir.

Laos yasası bir fizibilite hazırlanmasını gerektiriyor.

Filipinler yasası doğal kaynakların akılcı işletilmesini devletin görevi sayıyor. Arama sonunda ruhsat sahibi bir fizibilite hazırlayıp kabul ettirmek zorunda.

Korunan havzalar (rezervasyonlar): Bazı ülkelerde bazı maden havzaları ya da bazı maden türleri korumaya alınmaktadır.

Kamboçya yasası Bakanlığın maden potansiyeli olduğu bilinen bazı sahaları korumaya alıp açık ihaleye çıkarabileceğini belirtmektedir.

Laos yasası özel bir madenin çıkarılabilmesi için korumaya alınan sahaları ayırıyor.

Filipinler yasası, ulusal çıkarlar gerektirdiğinde, örneğin ulusal kalkınma için kritik bulunan endüstrilerin gereksindiği stratejik hammaddeleri ya da bilimsel kültürel ekolojik değerinden ötürü bazı mineralleri kollamak üzere, Devlet Başkanı‘nın Maden Koruma Havzası ilan edebileceği kuralını getirmektedir.

Bu sahalarda işletme ya da yönetimin nasıl yürütülebileceği her yasada, özellikle de Filipinler yasasında ayrıntılı bir biçimde düzenlenmektedir.

Kısıtlı madenler (protected) : Çin Halk Cumhuriyeti yasasına göre ulusal ekonomi için çok değerli olan ya da devlet tarafından kısıtlı madencilik yapılması kararı alınmış olan madenler devlet eli ile ve planlı işletilir.

Laos yasası hükümete bazı madenlerin dışsatımını kısıtlamak ya da yasaklamak üzere, ya da hiç değilse ham dış satımını engelleyen karar verme yetkisi vermektedir.

Tayland yasası hükümete dışalım ya da dışsatım kısıtlaması getirme hakkı veriyor.

Elemeği Madencilik: Birçok ülkede kendi emeği ile ve teknoloji kullanmadan madencilik yapanların hak ve sorumlulukları ayrı bir başlık altında işlenmektedir. "Artisanal Mining", "Individual Mining", vb terimlerle işlenen bu alanda ayrı ruhsatlar düzenlenmekte ve bunların haklarının büyük maden işletmelerine karşı korunması yönünde önlemler konmaktadır.

Kamboçya yasası yalnızca kendi yurttaşlarına 1 hektarı aşmayan büyüklükteki arazilerde 10 m‘yi aşmayan derinliklerde el aygıtları ile yürütülmek üzere ayrı bir Elemeği Madencilik Ruhsatı vermektedir.

Endonezya yasası bunu "Halkın Madenciliği" olarak adlandırıyor ve bunu ancak yerel kişilere verilen özel bir ruhsat ile düzenliyor. Genel madencilik çalışmaları bunların zararına yapılamaz kuralı bulunuyor.

Laos yasası yalnızca kendi yurttaşlarının alabileceği elemeği madencilik ruhsatlarını da düzenliyor.

Filipinler‘de küçük çaplı madencilik ayrı bir yasa ile düzenlenmiş durumda.

Tayland yasası bunu bireysel madencilik adı altında düzenliyor.

Sözleşmeli işletmeler: Kamboçya yasasına göre Bakanlık büyük projelere elverişli alanlarda ruhsat verdiği taraf ile ek bir Maden Yatırım Sözleşmesi yapabilmektedir.

Filipinler yasasına göre bulunan yatakların işletilebilmesi için, işletmeci ile hükümet arasında ya üretim paylaşması, ya ortak üretim yapılması ya da ortak girişim esasına göre düzenlenen bir sözleşme yapılması gerekiyor. Bunun yerine hükümetle yalnızca finansal ve teknik yardım anlaşması da yapılabiliyor.

O ülkelerin yasalarında bu sözleşmelerin nasıl düzenleneceği ayrıntılı olarak işleniyor.

Teşvikler ve çevre korumaya öncelik verilmesi: Yasaların çoğunda işletmelerin teşvikine ilişkin fazla bir kural konmamakta ve bu husus ticari yaşamın özendirilmesine, teşvikine yönelik hükümet politika ve tasarruflarına bırakılmaktadır. Yine de az sayıda yasada bazı özendirme önlemleri sıralanmaktadır. Bunların sektörün bütününe ayrıcasız uygulanacak bir örneği hiçbir yasada yoktur. Daha çok çevre koruma ya da araştırma geliştirme uygulamaları özendirilmektedir.

Filipinlerde ayrıca bilimsel ve teknolojik geliştirmeye yönelik harcamalar da yasa ile destekleniyor. Eğitime, yerel ürünlerin kullanımına, yerli işgücünün kullanılmasına da destek veriliyor.

Çevresel ve Toplumsal Etki Değerlendirmesi (ÇED) istenmesi: Yeni yasaların nerede ise hepsinde ÇED yapılması ve onay alınması zorunluluğu var. En yeni değişikliklerde artık bunun toplumsal etki değerlendirmesini de kapsayacak şekilde ÇTED biçiminde hazırlanması isteniyor. Çoğu yasada bu, arama başlarken yapılıyor.

Filipinlerde ise arama sonrasında ÇED hazırlanması zorunluluğu var.

Hindistan‘da 1986 Çevre Koruma Yasası uyarınca ÇED hazırlanıp Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın onayının alınması gerekli. Çalışma sırasında da her 6 ayda bir gelişme raporu verilmesi isteniyor.

Papua Yeni Gine ve Endonezya‘da son yıllarda daha fazla yabancı sermaye çekebilmek için çevre koruma standartlarının gevşetildiği bildiriliyor.

Güney Amerika ülkeleri bu konudaki gelişmelerde başı çeker durumdalar.

Dundee Üniversitesi‘nden Elizabeth Bastida üç Güney Amerika ülkesinde madencilik alanında uygulanan sürdürülebilir kalkınma ilkelerini kıyaslayarak incelediği yayınında Şili‘de merkezi bir çevre yasasının bulunduğunu ve bunun madenciliğe de uygulandığını; Arjantin‘de sektörel bir yaklaşımın seçildiğini; Peru‘da ise 1990‘a kadar merkezi bir çevre yasası uygulanırken, daha sonra madenciliğe özgü çevre kurallarının uygulanmasına geçildiğini ortaya koyuyor. Uygulamalar, Şili‘de bakanlıklar arası bir komisyon; Arjantin‘de yerine göre madencilik ya da çevre bakanlığı yetkilileri; Peru‘da ise Maden Bakanlığı tarafından yürütülüyor. Sistemin yönlendirilmesinde ÇED(çevresel etki değerlendirmesi) ya da TÇED(toplumsal ve çevresel etki değerlendirmesi) araçlarından yararlanıyor. Şili‘de yalnız arama değil, prospeksiyon aşaması için bile, elbette madencilik işlemlerinde de yalnızca ÇED değil, TÇED de yapılması zorunlu. Arjantin‘de de ağır makine kullanılan ve kazı yapılan prospeksiyon çalışmalarında ve her türlü aramada (elbette madencilikte de) ÇED yapılması gerekiyor. Peru‘da aramada ÇED gerekiyor. Şili‘de istenmese de Peru ve Arjantin‘de kapanış planlarının önceden hazırlanması ve bunun için ayrı ÇED hazırlanması isteniyor.

Bilgilerin halka açıklanması: Yukarıda anılan üç Güney Amerika ülkesinde de halkın katılımı ve temel bilgilere ulaşılabilmesini sağlayan kurallar bulunuyor.

Bir başka örnek olarak Kamboçya yasası da ruhsatlar ile ilgili bilgilerin ruhsat dönemi sonuna kadar saklı kalması kaydıyla, çevresel ve toplumsal konulardaki bilgilerin halka açıklanabileceğini kabul etmektedir.

Kapanışa ilişkin kurallar ve güvence istenmesi : Yasaların çoğunda kapanış sırasında uygulanacak planın da baştan hazırlanması isteniyor. Bunun için bir güvence verilmesi de giderek daha sık istenir oldu.

Bir örnek olarak, Filipinler yasası kapanışta çevrenin teknik ve biyolojik olarak yeniden düzenlenmesine yönelik bir program verilmesi ve buna uygun bir güvence fonu sağlanması isteniyor.

İşçi sağlığı ve güvenliği: Kamboçya yasası ruhsat sahibini, bu konudaki önlemleri işletme planında ayrıntılı biçimde işlemesini ve ayrı bir işçi sağlığı ve güvenliği planı hazırlamasını zorunlu tutmaktadır.

Filipinler yasası işçi sağlığı konusunda ilgili yasalara değiniyor ve madenlerde 16 yaşından küçüklerin çalıştırılamayacağını belirtiyor.

Güney Afrika‘da 1996 yayınlanmış bir Maden Sağlık ve Güvenliği Yasası var.

Japonya‘da da bir Madencilik Güvenlik Yasası var.

Kanada, Kore, Almanya ve Yeni Zelanda‘da ise, maden çalışanlarının güvenlik ve sağlıkları maden yasalarıyla değil, ilgili iş güvenliği yasalarıyla düzenleniyor.

Vergiler: Madencilik işletmelerine uygulanan vergiler, Parsons tarafından Ekonomik Rant Vergileri (ürün, satış ya da kazanca göre belirlenen devlet hakkı, vergi ve harçlar; hükümetlerin işletme kazancından aldıkları paylar; ürün paylaşma sözleşmeleri uyarınca hükümetlerin aldıkları paylar; maden hakları karşılığı alınan bedeller); Kullanan Öder Vergileri (sahaya ulaşım için kullanılan arazilerin bedelleri; ruhsat ve izin harçları; sigorta ve işsizlik primleri; altyapı vergileri); ve Şirket Vergileri (gelir ve kurumlar vergisi; KDV ve satış vergileri; gümrükler) şeklinde sınıflanıyor.

Yüksek riskli, sermaye yoğun, pazardaki fiyatlara bağımlı, kârlılığı devirsel, uzak yerlerde ve kısa ömürlü, kapanırken restorasyonu gereken bir işletme yatırımı olan madencilik vergilendirilirken, yatırımcılar bu vergilerin dış yatırımı özendirici olması, uzak bölgelere yatırımı özendirmesi, fiyat dalgalanmasına uyumlu olması, sermaye yoğun olan sektörü gözetmesi, restorasyonu desteklemesi ve madenciliğin sınırlı ömürlü oluşu ve yüksek riskini göz önüne almasını istemekte. Hükümetler ise, daha fazla gelir elde etmenin olanaklarını arıyor.

Kanada‘da gelir vergisi, federal hükümete yüzde 28,84, yerel hükümetlere yüzde 8,9-17 oranında ödenmektedir.

Avustralya‘da gelir vergisi oranı yüzde 36‘dır. Vergilerin yüzde 80‘i merkezi hükümete, kalanı federal hükümetlere ayrılmaktadır. Devlet hakkı taşocakları için birim başına, madenler için satış gelirlerinden değişik oranlarından, bazı durumlarda da kâr üzerinden alınmaktadır.

Şirketlere uygulanan gelir vergileri, Bolivya‘da yüzde 25; Bostvana‘da yüzde 25; Brezilya‘da yüzde 33; Şili‘de yüzde 35; Guyana‘da yüzde 35; Endonezya‘da yüzde 30; Meksika‘da yüzde 34; Peru‘da yüzde 30; Güney Afrika‘da yüzde 43-51; Surinam‘da yüzde 35; Kolorado‘da yüzde 35; Venezuela‘da yüzde 30; Zimbabve‘de yüzde 37,5 arasında değişmektedir.

Endonezya‘da üretime başlanana kadar KDV alınmamaktadır.

Arjantin‘de 1993‘te yapılan düzenlemeler ile devlet hakkı yüzde 3‘ün altına indirilmiş, 30 yıl vergi duraylılığı sağlanmış, amortismanın 3 yılda yapılması hakkı verilmiş, alt yapıya yatırım vergi dışı bırakılmış, aramada yüzde 100 vergi indirimi sağlanmıştır. Gelir vergisi oranı yüzde 33‘tür.

Devlet payı, Zimbabve‘de satış gelirinin yüzde 0,875 ile Kanada(Ontario)‘da vergiye esas kârın yüzde 20‘si arasında değişmektedir.

Nijerya‘da gelir vergisi yüzde 20-30 arasında iken, 3-5 yıl vergi bağışıklığı, alt yapı harcamalarına vergi indirimi, vb kolaylıklar sağlanıyor.

Brunei‘de devlet hakkının yanında toprak kirası ve yılda iki kez ayrı bir kira ödemek gerekiyor.

Myanmar‘daki devlet hakkı, satış değeri üzerinden yüzde 1-7,5 arasında değişmektedir.

Filipinlerde ayrıca pasa ve atıklar için de yılda iki kez ödeme yapılması isteniyor. Devlet hakkı, satışın yüzde 2,5‘i. Amortismanın olağandan iki kat daha kısa sürede uygulanması kabul edilmektedir.

Japonya‘da devlet hakkı satış tutarının yüzde 0,7-1‘i arasında değişiyor.

Bu oran Moğolistan‘da yüzde 2,5, Laos‘ta yüzde 2-5, Kamboçya‘da yüzde 3-5, Vietnam‘da yüzde 15‘tir.

Ekler: Ayrıca bazı ülkeler maden alım ve satımının, kimi ülkeler taşınmasının izinle yapılabileceği kuralını getiriyor. Tayland yasası metalurji süreçlerini de maden yasası kapsamına alıyor.

Farklı davranan ülkeler: Bu döküm gözden geçirildiğinde ülkeler arasında dikkat çekici farklılıklar olduğu dikkat çekiyor. Bazı ülkeler öncelikle kendi yurttaşlarına işletme hakkı verirken; pek çoğu, sorumluluklarını yerine getirmeyen işletmecinin ruhsatını iptal edebilirken; çoğu ülkede, ulusal parklar, tarihsel sitler, değerli ormanlar, barajlar, yollar, tarım arazileri ya da başka özel yerlerde madencilik yapılamamakta ya da ancak özel izinlerle yapılabilmekte iken; bazı ülkeler, yasalarında maden yataklarının ısraf ve ziyan edilmeden ussal kullanılmasını sağlayacak önlemler koymuş iken; bazı ülkeler, bazı maden türleri ya da bazı maden sahalarını korumaya alırken; bazı ülkeler, bazı madenlerin dış alım ya da satışına kısıtlamalar koyup ülke endüstrisini korumaya çalışırken; bazı ülkeler, kendi başına el emeği ile madencilik yapan yurttaşlarını koruyacak hükümleri yasalarına koyarken; bazı ülkeler, yalnızca çevre korumaya, araştırma geliştirmeye özendirme önlemleri uygularken; bazı ülkeler maden işletmelerini özel sözleşmelerle devrederken; bazıları, işletmelerin dışında arama aşamasında, giderek prospeksiyon aşamasında bile ÇED, bazıları da TÇED hazırlanmasını isterken; bazı ülkeler, önemli bilgileri halka açarken; bazıları, kapanış aşamasında yapılacak düzenlemelerin planının önceden hazırlanması ve bunun karşılığında güvenceler yatırılmasını zorunlu kılarken; bazı ülkeler, işçi sağlığını kollayan kuralları yasalarına koyarken; bazıları, madenciliğin kamu gelir kaynaklarını arttırıcı biçimde uygulanmasına yönelik vergi düzenlemeleri yaparken, bazıları da bunları ya boşlayan ya da tam tersine yönelen uygulamalar getiriyor. Bu farklılıkların altında, küresel kapitalizmin pazarı ya da hammadde deposu olmak zorunda olmak ya da ulusal çıkarların korunmasına ağırlık verilmesi yatıyor.

Küresel kapitalizmin henüz dünyanın bütününü teslim alamadığı anlaşılıyor.

Ülkemizin aldığı yere ayrıca bakmak gerekli.

BU YAZI http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=27036 ADRESİNDEN ALINMIŞTIR.


Okunma Sayısı: 3178