TMMOB Odalar 24 Kasım 2024, Pazar
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 28.01.2008
Güncellenme Zamanı: 28.01.2008 10:11:39

2008 yılının mücadele alanı: Maden Yasası değişmelidir (1)

Geçtiğimiz yıl küresel emperyalizmin yeraltı kaynaklarına ilgisi çok ve alışılmadık tepkilere neden oldu. Ülkemizin çok değişik yerlerinde, Artvin‘de, Tunceli‘de, Eğin‘de, Uşak Eşme‘de, İzmir‘de, Kozak‘ta, Bergama‘da, Edremit Körfezi‘nde, Balıkesir‘de, Çanakkale ve bütün Biga Yarımadası‘nda yerel ve yaygın tepkiler oluştu. Yazılı ve görsel basın bu yıl konuya daha çok ilgi gösterdi. Meslek odaları, çevre örgütleri ve öteki sivil toplum girişimleri büyük çaba gösterdi ve kamuoyunun bu konuya ilgisi uyandırıldı.

Tartışmalar, söz konusu girişimlerin yaşanmaya başlanan ve gelecekte olası çevre etkilerine, yarattığı ve yaratabileceği halk sağlığı sorunlarına ve yerel halkı yerinden etmesine olduğu kadar yeraltı kaynaklarımızın emperyalist sistem adına talanına karşı da yöneldi. Ve bütün tartışmalar bir temel istekle noktalandı: "Maden Yasası Değiştirilmelidir".

Bu haklı isteğe, sorunun doğru bir tanısından yola çıkılarak varıldığı açık. Bir önceki yazıda dünyanın hemen bütün ülkelerinde maden hukukunun nasıl değişip dönüştüğü ve nasıl küreselleştiği üzerinde durulmuştu. O zaman da dikkat çekilmek istendiği gibi onca baskı ve yönlendirmeye karşın, dünyanın bir çok ülkesinde, ülke çıkarlarını koruyup kollamak için bazı kurallar konmuş ve bu kurallar korunmaya çalışılıyor. Kaba bir bakışla bile açıkça görülüyor ki, bizim Maden Yasamıznda bu kurallar yok. Bizim yasamız ülke çıkarlarını hiç kollamayan, en liberal, küresel sermayenin isteklerini eksiksiz yerine getiren bir metin. Hiç bir yurtseverin içine sindiremediği ve sindiremeyeceği bir hukuksal düzenleme. Yasaya son şekli verilirken bu konuda gereken uyarılar, ısrarla ve inatla yapılmıştı. Ama, küresel kapitalizmin ideolojik hegemonyası ve içerideki işbirlikçilerin çabaları baskın gelmiş ve tasarı bugünkü içeriği ile yasalaşmıştı.

Konunun yeniden gündeme geleceği, yitirilenin savaşımın bir aşaması olduğu ve yurtseverlerin bu yasanın ülke ve halkın çıkarlarını kollayacak, yeraltı zenginliklerimizi savunacak, çevre ve insan sağlığını gözetecek; yani, kısacası kamu çıkarlarını koruyacak bir yasa geçerli kılınana kadar savaşımını sürdüreceği de açıktı. Nitekim, üzerinden 3 yıl geçti ve yasa yaygın bir biçimde tartışılıyor. Bize de, yurt çıkarlarını ve kamu yararını koruyup kollayan bir maden yasası üzerinde kafa yormak, eleştiri ve önerilerimizi yeniden gündeme taşımak düşüyor. Bu kez, geçerli olan yasanın yurt çıkarları ve kamu yararı açısından neleri kapsamadığını, bu yasada neler olması gerektiğini konuşalım.

Anımsanacaktır, dünyadaki bir çok maden yasasında "ussal madencilik"i (rational mining), "sorumlu madencilik"i (responsible mining) akılcı bir maden işletmeciliğini sağlamaya yönelik kurallar var. Bizim yasamızda ise yok. Öteki yazılarda daha bugünden olumsuz örnekleri ortaya çıkan, ülkemiz yeraltı kaynaklarını hiçte ussal olmayan, yalnızca yatırımcının kısa erimli kazancını en yükseğe çıkartmaya yönelen işletme yaklaşımlarına değinilmişti. Bazı örneklerini anımsayalım. Çayeli Bakır İşletmeleri özelleştirilmiş ve Kanada‘da kurulu Inmet‘e devredilmişti. Şimdi, Inmet işletmeyi büyüttü. Cevheri çıkarırken, yatağın %3,7‘den az bakır kapsayan kısmını yerinde bırakıyor. Başarırsa Artvin Cerattepe‘de de %8,8 bakır tenörü sınır olacak. Bu ussal mı? Öyle olsa, İspanya‘da Las Cruces işletmesinde açık ocakta %1 ve kapalı ocakta %3 bakırı; Finlandiya Pyhasalmi işletmesinde %1 bakırı; Kanada Troilus‘ta altının yanında %0,07 bakırı; Papua Yeni Gine‘deki Ok Tedi‘de, %0,8 bakırı neden işletme tenörü olarak seçebilsin? Belli ki Inmet, bizim ülkemizde kazancını en yüksek orana çıkaracak bir işletme tenörü seçmiş. Bu durumda da, maden yatağının önemli bir bölümü çıkarılmamış, işletilmemiş olacak. En değerli bölümü çıkarılmış olacağı için cevherin kalanının gelecekte çıkarılması şansı da ortadan kalkmış olacak.

Bunun bir benzeri, şimdi izinleri hakkında ya yürütmeyi durdurma ya da iptali doğrultusunda yargı kararları verilen yine Kanada‘lı Eldoradogold‘un (ülkemizdeki uzantısı Tüprag) Uşak Eşme‘deki altın işletmesi. Hep vurgulanmıştı: yatakta 238 ton altın rezervi var; ama, işletme bitmiş olduğunda 98 ton altın çıkarılmış olacak. Seçilen teknoloji ve çeşitli işletme parametrelerinden ötürü rezervin %59‘u telef olacak.

Bu ussal mı? Bu sorumlu madencilik mi? Hayır, yatırımcı kendi yatırım olanakları ve pazar koşullarına göre kazancını en yükseğe çıkaracak bir işletme planı, programı ve teknolojisi seçmiş. Telef olanın, ülkemizin bir yeraltı kaynağı olması onun ne umuru?

Görünüşte bir yerli işletmeci, Koza Altın İşletmeleri Ltd Şti. de, kaynağı tükenmek üzere iken devraldığı Bergama Ovacık‘taki altın işletmesine dünyada örneği görülmeyen bir biçimde başka maden yataklarından kamyonla cevher taşırken de, hiçte ussal olmayan bir yol seçmiş durumda. Daha önce de üzerinde durulmuştu, hiç bir altın yatağının maden jeolojisi ve mineralojisi birbirinin aynı değil. Bu yüzdendir ki, her bir yatak için ayrı bir işletme kurulur, cevher farklı boyutlara öğütülür, kimi işletmede kapalı tanklarda ve kimi işletmede de açık havada yığın liçinde siyanürle yıkanarak işlenir, her bir işletmede farklı bir siyanür derişimi kullanılır, her bir işletmenin su tüketimi ve sonunda da cevherdeki altını kazanım oranı, başarısı da birbirinden farklı olur. Bu yüzdendir ki, Uşak Eşme‘deki, Erzincan Ilıç Çöpler‘deki, Bergama Ovacık‘taki işletme ve işleme biçim ve yordamları farklı olduğu gibi kazanılabilen altının oranı da değişir. Ancak, şimdi Koza Havran Küçükdere yatağındaki cevheri kamyonlarla Bergama Ovacık tesisine taşıyıp burada işliyor. Gümüşhane‘den buraya deniz yoluyla cevher taşındığı söyleniyor. Kozak Dağı‘ndaki üç yeni yataktan da yine kamyonlarla cevher taşınıp Ovacık tesislerinde işlenecek. Bütünü ile farklı bir cevher için tasarlanıp yapılmış olan bir tesiste. Bu işletme denemelerinin cevherdeki altının %10-15‘inden fazlasını elde edemeyeceği ileri sürülmüştü. Ne işletmeciden ve ne de kamu görevlilerinden bir ses çıkmadı. Bu ussal mı? Bu yapılan sorumlu madencilik mi? Hayır! Yine bir çok altın-gümüş yatağı telef edilmiş, şirketin bir yolla ele geçirmiş olduğu amortisman süresi dolmuş tesiste "kaymak" yenecek.

Bunlara kim karar veriyor? Çoğu yabancı, kimi de yerli giysili şirket yönetimleri. Birkaç CEO, bir kaç düzine Yönetim Kurulu üyesi. Kimin adına? Öncelikle kendi çıkarları ve dolaylı olarak da borsada onların şirket paylarına para yatırmış olan birkaç bin kişi adına.

Pekiyi, Anayasamızın 168. Maddesi değil mi, "yeraltı kaynakları devletin malıdır" ve devlet bunları "Yasalarla düzenlenen şekilde işletir ya da işlettirir".

İşte yasa, Maden Yasası. Ve işte sonuç, Maden Yasası‘nda, Devletin kendi malı olan yeraltı kaynağını kamu yararına çıkarması gereken şirketin işletme için seçmiş olduğu yol ve yordama müdahale olanağı sağlayacak tek bir madde, tek bir satır ya da sözcük yok.

İşte Maden Yasamızın mutlaka giderilmesi gereken bir eksikliği bu.

Doğal kaynaklar ülke sınırları ile bölüştürülemeyecek, insanlığın ortak malı. Her ülkenin halkı da bunların bekçisi. Bütün insanlığın ortak malı olan doğal kaynakların, elbette yeraltı kaynaklarının telef edilmeden, bütün insanlık için bir damlası bile ziyan görmeden değerlendirilmesini sağlamak bir insanlık görevi. Bu konudaki son söz ve karar hakkı ancak kamunun olabilir. Bunu, başta devlet temsil eder ve sorumluluğun büyüğü devlet kurumlarının ve görevlilerinindir. Ancak, bundan hepimiz de sorumluyız. Başta da yurtseverler. Madem ki, dünyadaki ve ülkemizdeki yeraltı kaynaklarının sonlu, tükenebilir olduğunun farkındayız, bunların telef ve talan edilmesine razı olmamızı kimse bizden bekleyemez.

İster bir kamu kurumu, bir devlet şirketi olsun, ister bir yerli ticari kuruluş ve isterse çokuluslu bir madenci şirket, bu topraklardaki bir yeraltı kaynağını çıkaracak ve işleyecekse bunun bütün insanlığın, bu ülkenin halkının ve o yöredeki insanların malı olduğunu göz ardı etmeden, kaynağı telef etmeden, ziyan etmeden, o zenginliğe zarar vermeden çıkarmakla sorumlu olmalı. Bu konudaki bütün değerlendirme, hesap, tasarım ve üretim ve işletme programlarını, seçtiği teknolojiyi, işletme programını açıklamalı ve olur ve onay almalı. Bu konuda hem kamu kurum ve görevlilerini, hem sivil toplumu ikna etmeli. İşletme ancak bu ortak sağduyu ve anlayış sağlandıktan sonra yapılabilmelidir. Liberalizm, DB, IMF, DTÖ, GAT hiç bu kurala karşı çıkabilir mi? Bu da, Serbest Pazar! Bu istek, bu talep sosyalist bir dünya için, bütün doğal kaynaklar ve üretim araçlarının ortak mülkiyeti adına dile getirilmiyor ki. Günü geldiği, gücümüz yettiğinde o da yapılacak, elbette. Ama, o güne değin, bu gün kapitalist dünya hegemonyası altındaki dünyada da sonlu ve sınırlı doğal kaynakların telef edilmesine göz yumulabilir mi? Gelecek kuşakların yaşamlarını sürdürebilmesi için de bunu gerçekleştirmek zorundayız.

Maden Yasası, maden yataklarını işletecek herkes ve her kuruluşun işletme tercihlerinin ussal, sorumlu ve kaynağı korumayı sağlayacak şekilde olması için kurallar içermelidir.

Bunu istemek, bunun için mücadele etmek yurtseverliğin de, dünyaya ve insanlığın ortak çıkarlarına sahip çıkmanın da temel gereğidir.

Bu yıl bunun için haykıracağız.

Keşke istenebilecek şeyler, giderilmesi gereken eksiklikler, Maden Yasası‘nı bir sömürge yasası durumuna getiren gedikler yalnızca bu olsa idi. Ama değil. Taleplerimizi sıra ile dile getireceğiz.

BU YAZI http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=27369 ADRESİNDEN ALINMIŞTIR.


Okunma Sayısı: 3165