TMMOB Odalar 24 Kasım 2024, Pazar
Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 18.12.2007
Güncellenme Zamanı: 25.11.2008 15:45:30

1985‘te, hele hele son olarak 2004‘te Maden Yasamızda değişiklikler yapıldıktan sonra Kanada‘da kurulu çok sayıda şirket ülkemizde çalışmaya başladı. Kendilerine bölgenin yerini ya da mitolojisini düşündüren adlar koyanlar; giderek adını "Anadolu Madenleri Geliştirme Ltd. Şti." olarak seçenler bile oldu. Şimdi, Inmet, Teck Cominco, AMDL, Eldoradogold, Fronteer, Eurasian, Odyssey, Valhalla, Silvermet, vb. ülkemiz madencilik endüstrisinin hizmetinde!

Geleneksel Türk-Kanada kardeşliği, tarihten gelen dostluk, stratejik ortaklık, ortak çıkarlar filan aramamak gerek bunda. Kanadalı şirketlerin ilgisi Türkiye topraklarıyla sınırlı değil.

Dünyadaki borsalara kayıtlı aramacı ve işletmeci madencilik şirketlerinin yüzde 60‘ının Kanada‘da kurulu olduğu bildiriliyor. Kanada Maden Arama ve Geliştirmeciler Derneği yöneticisi Tony Andrews‘e göre Kanada borsalarında kayıtlı dış yatırımcılar arasında en büyük payı madenci şirketler tutuyor ve bunların şimdi 100‘den çok ülkede 8 bin kadar yatırımları var. Bunların çoğu Latin Amerika, Ortadoğu ve Asya‘da. Türkiye, başını Meksika‘nın çektiği ülkeler dizisinde Kanada‘nın ilgisini çekebilen ancak 16‘ncı ülke.

Kanada 1997‘de, o yıl dünyada maden aramaya ayrılan kaynağın yarısı olan 7 milyar dolar harcamıştı. 2005 yılında dünya maden arama yatırımlarının yüzde 45‘ini Kanada şirketleri yaptı. Bu kapsamda 22 milyar Kanada dolarlık harcamanın 12 milyarı buradan geldi. Aynı yıl içinde dünyada aramaya ayırdıkları kaynak 3 milyon dolardan büyük olan 304 şirketin yüzde 53‘ü Kanada şirketiydi.

2000 yılından sonra Kanada içindeki harcamalar da düzenli olarak arttı, 2006 yılında bir önceki yıla göre yüzde 32 artarak 1,72 milyar dolara çıktı. Bunun 1,12 milyar dolarını küçük şirketler yaptı. 2007 yılı içinde Kanada topraklarında 734 proje için harcanan kaynak 2 milyar dolara yaklaştı.

Bu değirmenin suyu başat olarak Toronto Borsası‘ndan geliyor. Biraz da Vankover Borsası‘ndan. Bu borsalarda skandalların da ardı arkası kesilmiyor.

Kanada‘da daha 1997‘lerde borsa yatırımlarını denetleyen elliden çok broker, bir dizi araştırma kurumu ve 2 milyar dolardan daha büyük bir kaynağı yöneten 90 bin kadar da toplumsal yatırımcı bulunuyordu.

Kanadalı madenci şirketleri iki grup. Aralarında Teck Cominco, Inco, Placer Dome, Falconbridge vb. bulunan büyükleri, senyörler aramadan işletmeye kadar büyük projelerle ilgileniyor. Ancak küçük, girişimci, junyor madenci şirketlerin sayısı bunların 8 katı. Bunlar genellikle az gelişmiş ülkelerdeki arama projelerini yürütüyor. 2005 yılında Kanada‘da kurulu 730 küçük madencilik şirketinden yalnızca 2‘si beşten çok ülkede çalışıyordu. 130 şirket iki ülkede ve 571 şirket te yalnızca tek ülkede çalışan şirketlerdi.

Bu şirketler gittikleri ülkelerde hiç bir zaman doğrudan kendileri iş yapmıyor. Yüzde 100‘üne de sahip olsalar mutlaka alt şirketler kurup işlerini bunlar eliyle yürütüyorlar. Arada da, çoğu durumda Cayman adaları, Solomon Adaları, Barbados, İngiliz Virjin Adaları gibi vergi cennetlerinde kurulu şirketler var. Ayrıca sık sık birbirleriyle ortak girişim kuruyorlar. Borsaya kayıtlı olmayan, kişisel şirket çok az. Borsalarda bu şirketlerin paylarını alanların dışında, bir de bu şirketlere borç verenler var. Bunlar daha güvende; çünkü, şirketin batması durumunda yasal olarak pay sahiplerine kıyasla öncelikleri var. Bu şirketlerin paylarının yüzde 10‘una kadarı da yöneticilerinin elinde olabiliyor.

Kanada‘da 2001 yılında 198 tahvil ve hisse senedi firması olduğu belirtiliyor. Toplam endüstri gelirlerinin yüzde 71‘ini bir ABD işlemcisi ve altı büyük bankanın sahibi olduğu 7 büyük firma denetler durumdaydı. Kazancın kalan yüzde 20‘sini perakendeci kuruluşların ve yüzde 9‘unu da yabancı yatırımcıların aldığı söyleniyor.

2006 yılında ise, dünyada madencilik yapan şirketlerin yüzde 60‘ı Toronto borsalarında kayıtlı, dünya madencilik finansının yüzde 40‘ı buradan sağlanıyor ve dünyadaki madencilik anlaşmalarının da yüzde 88‘i bu borsada işlem görüyordu.

Kanada, madencilik alanında araştırma ve geliştirmede de başı çekiyor. 2006 yılında bu alana 538 milyon dolar harcanmış.

Kanada hükümeti de bu şirketleri, bir federal kurum olan EDC, Kanada Dışsatım Geliştirme kurumu eli ile finansal ve büyükelçilikleriyle de siyasal yoldan destekliyor. Kanada‘da kurulu çok sayıda sivil toplum örgütü de, yatırımlara konu ülkelerdekilerle birlikte bu şirketleri çevreye ve insan haklarına saldırılarından ötürü eleştiriyor, Kanada hükümetinin önlem almasını istiyor. Bu açıdan da en çok, Tanzanya ve Şili‘de yaptıklarından ötürü Barrick Gold eleştiriliyor. Andlar‘daki buzulları tahrip eden Pascua Lama Maeni yerel halk Diaguita toplumunun sulama olanaklarını yok ediyor. Bunun yanında 90‘ların sonunda Kolombiya‘da bir maden işletmesinin yerel paramiliter güçleri destekleyerek aralarında bir sendika lideri de bulunan 19 kişinin öldürülmesinden ötürü suçlanan Conquistador Mines şirketi de bunlardan biri. 1996‘dan beri askeri cuntayla kurduğu yarı yarıya ortaklıkla Monywa madenini işleten Ivanhoe Mines de bunlardan bir başkası.

Kanada hükümetinin bu şirketlere olan yardımını, bir sivil toplum örgütleri birlikteliği olan Halifax Initiative mercek altına almış. Girişimin hazırladığı "Kirli Uygulamalar" başlıklı rapora göre bu destek en az sekiz yolla sağlanıyor. EDC, bu şirketlere yalnızca 2005 yılı içinde 2,5 milyar dolar ticari kredi ya da garanti sağlamış. Sigorta desteği de bir başka yol. 2004‘te yerel bir isyana karşı Demokratik Kongo Cumhuriyeti ordusuna lojistik destek veren Anvil Madencilik Ltd Şti‘ne ertesi yıl MIGA tarafından 13,6 milyon dolar sigorta desteği sağlanmış. Eliçiliklerin sağladığı siyasal desteğe biz de tanığız. Guatemala‘da Kanada şirketlerinin sahip olduğu Marlin madeni çevresinde yaşayanların yüzde 95,5‘inin madene karşı olduğuna ilişkin araştırma sonuçlarının basında çıktığı gün, Kanada Büyükelçisi James Lambert‘in bu işletmenin Guatemala halkına yararlarını anlattığı bir yazısı da başka bir gazetede yer alıyordu. Elçilikler bununla yetinmeyerek, Filipinler‘de yöre halkına silahlı saldırılar bile örgütleyen TVI Pacific‘in bazı çalışmalarına yaptıkları gibi finansal destek de sağlayabiliyor. Açılan davalara yapılan siyasal müdahaleler, Kanada hükümetinin bu şirketlere desteğinin bir başka örneği olarak sunuluyor. Sudan Presbiteryan Kilisesi‘nin Talisman Energy‘ye karşı insan haklarının çiğnenmesi suçlamasıyla açtığı davaya, Washington‘daki Kanada Büyükelçiliğinin müdahil olup davanın reddini sağlaması bunun bir örneği. Kanada Uluslararası Kalkınma Ajansı CIDA‘nın Kolombiya maden yasasının değiştirilmesi yönündeki 2001 yılında baskı ve destekleri de yerel halkı yabancı madencilere karşı kollayan yasa hükümlerinin gevşetilmesine neden olmuştu. Kanada hükümeti bazı müdahaleleriyle, yerel halkın çıkarları ve çevrenin korunması yönünde yasal düzenlemeler yapılmasını da önlemeye çalışıyor. Kaliforniya‘da yerli halkın topraklarına yakın alanlarda madencilik yapıldığında işletme alanının eski durumuna getirilmesini zorunlu kılan 2003 yılında yapılan yasal düzenlemeye karşı Glamis Gold Ltd‘nin 2006‘da açtığı davada da Kanada hükümeti taraf oldu. Son olarak, Kanada Ticaret Misyonları da yatırım yapılan ülkelerde bu şirketlerin çıkarlarını savunuyor. Örneğin Manhattan Minerals Corp. Peru‘daki bu misyona girdikten sonra halkın sert direnişi ile karşılaşan Tambogrande altın madeni konusunda Peru hükümetinin desteğini almayı başarmıştı.

Bu hükümet desteği yersiz değil. Toronto Üniversitesi‘nce 1997‘de yapılan "Rock Solid" başlıklı yayında Kanada‘ya ilişkin olarak yapılan bir değerlendirmeye göre yurt dışındaki madenler, fırınlar ve rafinerilerde yapılan her 1 milyar dolarlık ek üretimin 615 milyon dolarlık, ikinci ve üçüncü çevrim çarpanları da göz önüne alındığında 838,8 milyon dolarlık mala talep doğurduğunun hesaplandığı belirtiliyor. Başka bir açıdan yaklaşıldığında arama, geliştirme ve işletmeler için yapılan her 1 milyar dolarlık yatırımdan ötürü mal ve hizmetlere 993,4 milyon dolarlık talep; ikinci ve üçüncü çevrim çarpanları da göz önüne alındığında 1,3 milyar dolarlık talep doğuyor. Kanada, ABD ve Batı Avustralya‘daki işletmelerde kullanılan madencilik makineleri, malzemeleri, yedek parçalar, maden işlemede kullanılan tesislerin makine ve donanımı, kullanılan kimyasallar, işlemleri, vb. hemen her şey o bölge ya da ülke içinden sağlanacak ve bedelleri orada kalacak. Kanada‘da madencilik mal ve hizmet sunan 2200 işletme olduğu bildiriliyor. Daha ilginci, OECD‘nin yaptırdığı bir araştırmaya göre, yurt dışında yapılan her 1 dolarlık doğrudan yatırım 2 dolarlık bir dışsatım ve 1,70 dolarlık bir ticaret fazlası sağlıyor. Yani, Kanada‘da yerleşik bir çokuluslu şirket gelip Türkiye‘de bir altın işletmesi yatırımı yaptığında, Kanada‘nın dış ticaret fazlası artıyor, doğal olarak Türkiye‘ninki de bozuluyor.

Yapı yalın değil. Ama, açık olan şu ki Kanada borsalarıyla, borsalarda paralarını büyütmeye çalışan emekli ve sigorta fonlarıyla, orta sınıf yatırımcıları ve spekülatörleriyle, madencilik makine donanım ve malzeme yapımcılarıyla, araştırma geliştirme kurumlarıyla, hükümetiyle, finans ve dış satım örgütleri ile büyüklü küçüklü madencilik şirketleriyle küresel emperyalizmin bir yanında önemli bir yer tutuyor. Dünyanın dört bir yanındaki yeraltı kaynaklarını, doğal sermayeyi, beyin ve emek gücünü, yaratılan artı değeri borsalarına akıtmak için her yolu deniyor. Gidilen ülkede yaratılan çevre yıkımı, zarar verilen insan sağlığı, tüketilen ve kirletilen su kaynakları, yerlerinden edilen insanları, az sayıda erdemli Kanadalının dışında kimsenin umurunda değil.

Kanada da bizim dostumuz, kardeşimiz, stratejik ortağımız filan değil. O bizim emperyalist düşmanımız.

Emperyalizm, böyle bir şey. Kravatlı, takım elbiseli, sportmen, sağlıklı, yakışıklı insanlarla temsil ediliyor. Van Gölü canavarı değil


Okunma Sayısı: 3185