TMMOB Odalar 23 Kasım 2024, Cumartesi

TBMM’DE KABUL EDİLEN “MADEN KANUNU” ÜLKEMİZ YER ALTI KAYNAKLARINA YÖNELİK BİR TEHDİTTİR.

Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 03.06.2004
Güncellenme Zamanı: 12.07.2005 12:21:16

"Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı" TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek sayın Cumhurbaşkanı’mızın onayına sunulmayı bekliyor.

TBMM’nin değişik komisyonlarında yapılan  son değişikliklerle kabul edilen kanun, madencilik kesiminin sorunlarına çözüm getirmek bir yana, yer altı kaynaklarımızın ulusal madencilik politikaları doğrultusunda ülke ve toplum çıkarlarına uygun olarak kullanılmasının önünde engel oluşturmaktadır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, “Ülkemiz Madencilik Sektörü” ve “Maden Kanunu”na yönelik değerlendirmemizi kamuoyunun bilgilerine sunuyoruz.

Ülkemiz doğal kaynaklar açısından önemsenir bir potansiyele sahiptir. Ancak ülke ekonomisinde madenciliğin buna paralel olarak önemli bir yeri olduğunu maalesef söyleyemiyoruz.

Ülkemizin jeolojik özellikleri, küçük-orta rezervli, çok çeşitli maden yataklarının oluşumuna olanak tanımaktadır. Bor’da dünyanın en büyük ve Trona’da ise dünyanın ikinci büyük rezervlerine sahip olduğumuz bilinmektedir. Diğer yandan saptanmış maden kaynaklarımızdan bazıları gerekli teknoloji sağlanamadığı için atıl kalmış ya da yeterince değerlendirilememiştir.

Madenciliğin yüksek katma değer yaratan, emek yoğun bir sektör olması, ülke sanayinin gelişimine ve işsizlik sorununun çözümüne önemli katkılar sağlayacak  bir potansiyel ortaya koymaktadır. Diğer yandan madenlerin “yenilenemez” kaynaklar olması, bu varlığın en verimli şekilde değerlendirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Ülkemizin ulusal sanayi politikası ve ulusal enerji politikası olmadığı için ulusal bir madencilik politikasından bahsetmemiz oldukça zordur. Sorunun tek başına “madenciliğin gelişmesi” olarak ortaya konması, bu çerçevede eksikli bir yaklaşım olacaktır. Konunun “ülkenin gelişmesinde madenciliğin katkılarının artırılması”  şeklinde bütünlüklü  bir perspektifle ele alınması gerekmektedir.

Bu anlamda ülke sanayinin gereksinim duyduğu maden kaynaklarının geliştirilmesine öncelik verilmesi madencilik stratejisinin temeli olmalıdır. Her şeyden önce maden arama politikaları bu temel üzerinde yükseltilmelidir. Madencilik arama, işletme ve zenginleştirme süreçleri AR-GE yatırımlarıyla desteklenmelidir. Devletin, birikimli ve donanımlı kurumlarıyla AR-GE alanında yönlendirici ve destekleyici olması zorunludur.  Bu yaklaşım, madenlerin hammadde olarak ucuza ihracı yerine, yüksek katma değer ve istihdam yaratan rafine ve uç ürüne dönüştürülmesini gerekli kılar.

Sonuç olarak; Ulusal Madencilik Politikalarının nasıl olması gerektiğine yönelik genel yaklaşımımızı başlıklar halinde detaylandıracak olursak;   

ü         Öncelikle madenlerin hammadde olarak dış satımının desteklenmesi ve özendirilmesinden (teşvikinden) vazgeçilmesi gerekir. Buna karşı, maden ve endüstriyel hammaddelerin ülke içinde işlenmesi alabildiğince özendirilmelidir.

ü    Ülke endüstrisinin gereksinim duyduğu girdiler düzenli biçimde izlenmeli, geleceğe yönelik duyarlı öngörümler yapılmalı ve kritik kaynaklar için maden aramaları her türlü etkin araçla desteklenip, teşvik edilmelidir.

ü    Maden ve endüstriyel hammadde yataklarının talan edilmeden, önemli bölümü yeraltında bir daha kazanılamayacak şekilde terk edilmeden işletilmesi için kayıt ve kurallar konulmalı, düzenli denetimler yapılmalıdır.

ü   Madencilik sektöründe kullanılan makine, donanım ve gerecin ülke içinde üretilmesine yönelik endüstrilere yatırımlar özendirilmelidir.

ü    Maden işletmelerinin kendi iç fizibilitelerinin yanında, çevre ve öteki doğal sermayeye etkilerini de göz önüne alan yarar/zarar değerlendirmesi yaptırılıp kesin işletme kararları buna göre verilmelidir.

Bütün bunların gerektirdiği bilimsel ve teknoloji bilgisinin üretilmesi, temel araştırmaların yapılması ve üst düzeyde stratejik hedeflerin seçilmesi için donanımlı ve özerk bir “Ulusal Doğal Kaynaklar Enstitüsü” gerekli görülmektedir. Bunun için MTA enstitü önceki özüne dönüştürülerek bu işlevi üstlenmelidir.

ü    Endüstrinin gereksiniminin karşılanamadığı ya da tükenme sürecine girmiş maden ya da endüstriyel hammadde kaynaklarının aranması her türlü yolla özendirilmeli ve ruhsat haklarının bu çalışmaları aksatma ve sürüncemede bırakacak şekilde kullanılmasına karşı önlemler alınmalıdır.

ü    Ek istihdam ve katma değer yaratan yerel, küçük ölçekli, el emeği (artizanal) madenciliğin korunması ve geliştirilmesi için yasal, ekonomik ve eğitimsel önlemler alınmalı, bu madencilerin örgütlenmesi özendirilmeli ve bu yoldaki girişimler desteklenmelidir.

ü    Madencilik sektöründe iş güvenliği, işçi sağlığı ve çevre sağlığı ile ilgili köklü önlemler alınıp ödünsüz uygulanmalıdır.

Bu anlam da TBMM’de yasalaşan kanunda yukarıda belirttiğimiz Ulusal Madencilik Politikalarımızın olmazsa olmaz koşulu olan bu ilkeleri göremiyoruz. Kanunun  Gerekçesi, “Madenciliğimiz içinde bulunduğu zor şartlar nedeniyle beklenen gelişmeyi gösterememektedir. Son yıllarda sektöre olan ilgi azalmış, yatırımlar durma noktasına gelmiştir. Bunun başlıca nedenleri madencilik mevzuatı dışındaki mevzuatlar, çevresel endişeler, madenciliğe getirilen kısıtlama ve yasaklamalar ile ağır ve çok süre alan bürokratik işlemlerdir. Ayrıca maden mevzuatından kaynaklanan bazı olumsuzluklar da mevcuttur. Özellikle ruhsat iptallerini öngören maddelerin çokluğu ruhsat güvencesini azaltmaktadır. Bu olumsuzlukları gidermek maksadı ile madencilik faaliyetlerinin kendine özgü şartları dikkate alınarak madencilik faaliyetlerine başlanabilmek için alınması gerekli izinler ve uyulması gerekli hususların bir yönetmelikle belirlenmesi gerekli görülmüş ve bu yönde bir düzenlemeye gidilmiştir.” olarak gösterilmiştir. Madenciliğin beklenen gelişmeyi gösterememesi ve ilginin azalmasını mevzuat, bürokratik kısıtlamalara bağlamak çok doğru bir tespit değildir. Asıl sorun, ülkemizin ulusal maden ve sanayi politikasının olmaması, yanlış uygulamalar sonucunda sadece madenlerimizin değil, diğer sektörlerde de ulusal kaynaklarımızın kullanılmayarak  atıl bırakılmasına neden olmaktadır.

Bu kanun ile,                                                                      

Duyarlı alanlarda nasıl madencilik yapılacağına ilişkin hükümler Bakanlığın hazırlayacağı bir yönetmeliğe bırakılarak belirsizlik yaratılmıştır.

Ereğli Kömür yataklarının, özel kesimce işletilebilmesinin yanında, "devredilebilmesi"nin önü açılmıştır.

Kaplıcalar için daha önce verilmiş imtiyaz sürelerinin 20 yıla kadar uzatılmasına yetki verilerek kötüye kullanmaya açık bir hüküm getirilmiştir.

Turba; kanun kapsamında bıraktırılarak sulak alanların değersiz bir kaynak gibi talanına yol açılmaktadır.

Özel mülklerin madenci adına kamulaştırılmasında ETKB‘na “kamu yararı vardır” kararı verme yetkisi tanınıp tartışmalı konulara kapı açılmaktadır. Yeni koruma alanları belirlenirken "faaliyetleri etkilenecek kurum ve kuruluşların" yanında, konuya objektif bakmayacak ilgili madencilik şirketlerin de görüşü alınmasına zemin hazırlanarak hukuki sorunların artmasına yol açılmıştır.

Arama aşamasında ÇED kaldırılarak en küçük ölçekte çevre koruma tedbiri göz ardı edilmiştir.

Madencilik bölgesindeki ağaçlandırma alanları ağaçlandırma masrafı karşılığı gözden çıkarılmıştır.

Yasada, çıkarılacak yönetmeliklere atıf yapılarak, bir çok konuda belirsizlik yaratılmıştır. Kanunda yer alması gereken hususların yönetmeliklere bırakılması kanun yapma tekniğine de aykırı olup, bu yönetmeliklerle yabancı şirketlerin kuralsızlıklarının meşru hale getirilmesi kaygıları daha şimdiden zihinlerde oluşmaya başlamıştır.

Yer altı kaynaklarımızın hiçbir kayıt ve kural getirilmeden ham cevher olarak çıkarılıp dışarıya satılmasının önü açılmıştır. Üstelik dünyada ham cevher ihraç ederek zengin olmuş, kalkınmış bir ülke olmadığı bilinirken.

Kanun bu durumu ile madencik sektöründeki sorunlara çözüm getirmeyecektir. Bunun yanısıra mevcut düzenleme tarımsal, çevresel, doğal ve kültürel varlıklarımız için de bir dizi olumsuzluklar taşımaktadır.

Bu nedenle, kanunun Sayın cumhurbaşkanımız tarafından hassasiyetle inceleneceğine olan inancımızla, dünya örnekleri ve yurt çıkarlarının ışığında bütünü ile ve yeniden hazırlanmasını talep ediyoruz.  Bunun için bilimsel bilgi, yatırım, istihdam, katma değer, teknoloji, koordinasyon, yatırım riski parametrelerini, çevresel, tarımsal, kültürel ve diğer doğal kaynakları gözeten planlı bir madencilik politikasının belirlenmesinin yanında, madencilik üretiminde rol alan bütün tarafların söz ve karar sahibi olduğu, üretiminden pazarlamasına kadar kamu yararını esas alan bir anlayışın yerleşmesi gerekmektedir.

Kamuoyuna duyururuz.

Saygılarımızla

TMMOB

JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI YÖNETİM KURULU


Okunma Sayısı: 3156