KIZILIRMAK SUYU İÇME İÇİN SAĞLIKLI DEĞİLDİR
Dr. Niyazi TARHAN
(Jeoloji Yük. Müh)
Kızılırmak nehrinin beslenme havzası Orta Anadolu‘dur. Kızılırmak nehri İmranlı-Zara/Sivas dolaylarından doğar, Orta Anadolu‘da bir yay çizdikten sonra Samsun‘un Bafra deltasında Karadenize dökülür.
Jeolojik açıdan Orta Anadolu‘da ofiyolit, granitoyid, metamorfik kayalar (Kırşehir ve Akdağ masifleri), tuz-jips-anhidrit içerikli Tersiyer yaşlı birimler ile Neojen yaşlı volkanik tüflerin yaygın yüzeylenimleri vardır. Granit ve metamorfik kayalar; ağır metal, polimetalik-sülfür ve radyoaktif mineralleri içermektedir. Söz konusu kayalar içerisinde tarihi çağlarda kurşun-çinko aramaları yapılmış galeriler vardır. MTA Genel Müdürlüğü 1987 yılında Hacıbektaş-Gülşehir dolaylarında radyoaktif mineral aramaları yapmıştır. Hacıbektaş ilçesine bağlı Aktaş köyünde radyoaktif minerallerce zengin bir alana uranyum sondajı yapılmıştır. Bu sondaj yeri Kızılırmak nehrine yaklaşık 10 km uzaktadır. Bu gün bile aynı bölgede radyoaktif mineral aramaları yapılmaktadır. Kanser vakalarının yaygın olduğu Karaburna köyü ve Tuzköyü Kızılırmak nehrinin yakın kıyılarında yer alırlar. Özellikle Aktaş, Karaburna ve Gümüşkent yerleşim birimleri radyoaktif ve sülfür minerallerce zengin granit ve metamorfik formasyonların üzerinde yer alırlar. Tuzköyü/Gülşehir ve Sivas havzasında yaygınca yüzeyleyen tuz-jips-anhidrit içerikli Oligo.-Miyosen yaşlı birimlerin sulfat içeriği zengindir. Ayrıca, stronsuyum minerali (SrSO4) içerirler. Orta Anadolu‘da yüzeyleyen Tersiyer yaşlı birimler kırıntılarını tabanlarında ve çevresinde yüzeyleyen polimetalik, sülfür ve radyoaktif mineral içerikli Kırşehir-Akdağmadeni metamorfik ve granitlerinden almıştır. Erciyes volkanı (Kayseri) ve Acıgöl kalderasından (Nevşehir) püskürmeyle çıkmış Neojen yaşlı tüflerin Orta Anadolu‘da yaygın yüzeylenimleri vardır. Bu tüflerin bölgede akciğer kanserine neden olan ince lifimsi-çubuksu mineraller içerdikleri bilinmektedir. Ayrıca, bölgede içme sularından dolayı mide ve bağırsak kanserlerinin ve gen bozunması sonucu oluşan cücelik ve kas erimesi gibi hastalıklarının yaygın olduğu da bilinmektedir. Şayet, bölgede geniş bir halk sağlığı taraması yapıldığında durumun ciddiyeti daha da ortaya çıkacağından eminim.
Sonuç olarak; Kızılırmak nehri ve onun beslenme havzası polimetalik-sülfür, radyoaktif, tuz-jips-anhidrit mineraller içeren formasyanlardan yerüstü ve yeraltı sularla süzülerek, kansorejen ve gen bozunumuna neden olan sülfür, ağır metal ve radyoaktif mineralerce kirlenmektedir. Ayrıca, Neojen tüflerinden süzülen sular akçiğer kanserine neden olan ince-iğnemsi mikrolitleri içine alarak toplanma havzasına taşırlar. Gözle görülmeyen bu ignemsi çubuklar suda hep asılı katı parçacıklar durumda kalırlar. Bunları içeren sular içme olarak alındığında bu sefer mide ve iç organlarda kanserleşmeye neden olabilirler.
SONUÇLAR
1986-1987 yıllarında Orta Anadolu‘da yapılan jeolojik çalışma sırasında bazı içme sularının sağlıklı olmadığı kansorojen ve radyoaktif mineraller içeren formasyonlardan geçtiği gözlemlenmiştir. Bazı içmecelerin sularına ilişkin olarak doktor raporuna göre temiz olduğu vurgulanmıştır (Örğ. Gümüşkent/Salanda içmecesi). Oysa, bazı içmecelerin suları bakterilojik olarak kirli olmayabilir, ancak kimyasal olarak canlı organizma yaşamını tehdit edici kimyasal kirlilik içerebilirler. Bu tür sularda herhangi bir organizmanın veya bakterinin yaşama ve üreme şansı yoktur. Bu nedenle, bölgedeki suların kimyasal analizlerinin yapılmasına ilişkin Sağlık Bakanlığı‘na 29. 01. 1992 tarihli ve 029 kayıt numaralı dilekçe ile başvuruda bulunmuştum.
Kızılırmak nehri ve onu besleyen su havzasında yüzeyleyen kaya birimlerinin içerdiği minerallerden dolayı içme suyu olarak kullanılması halk sağlığı için yararlı olmayacağı kanısındayım.
Eğer bu su Ankara‘ya getirilmek isteniliyorsa park, bahçe sulamalarında ve sanayide kullanılmalıdır. Bu da ek bir alt yapı sistemi maliyetini doğuracaktır. Mutlaka bu su yine 5-6 defa farklı arıtma sistemlerinden geçirilmelidir. Bazı sülfatlı bileşikler gübre sanayinde kullanılabilir.
Kızılırmak suyunun Ankara‘ya getirilmesi bu nehrin geçtiği alanlarda ve Bafra deltasındaki ekolojik dengeyi bozacak ve çevre kirlenmesine neden olunacaktır.
Kızılırmak nehrin suyundan içmeden ziyade, sulama ve üzerinde kurulan santrallerden elektrik üretmek amacıyla yararlanılmalıdır.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı‘nın Bolu-Gerede suyunun pahalıya mal olacağı için Kızılırmak suyundan yararlanılmaya gidildiğini ifade etmesi gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü, Bolu-Gerede suyu Kızılırmak suyundan daha temiz olduğu bir gerçektir. Oysa ki, ilk bakışta maliyeti daha ucuz olan Kızılırmak suyu içerdiği zararlı mineral ve kimyasal kirlenme nedeniyle uzun vadede kullanıldığında, halk sağlığını olumsuz yönde etkileyecek olup, sağlık giderlerini ve maliyetlerini artıracaktır. Ayrıca suların kimyasal temizlenmesi çok zor ve pahalı bir işlemdir. İleri teknoloji gereklidir. Halk sağlığı da buna eklendiğinde görüldüğü gibi başlangıçta çok pahalı olan temiz Bolu-Gerede suyunun uzun vadede Kızılırmak suyuna oranla çok çok daha ucuza geleceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ayrıca doğru planlama ve iyi bir güzergahının seçilmesiyle Bolu-Gerede suyunun maliyeti öngörülenden daha ucuza gerçekleşebileceği kanısındayım. Gerede suyunun bugüne değin getirilmemeyişi, olasılıkla bazı kurumlar arasındaki öncelik uzlaşmamazlığından kaynaklanmaktadır (örğ. Yuvacık barajı maliyetinin çok çok üzerine yapılmıştır).
Tüfler içerisinde gözle görülmeyen ignemsi katı parçacıklar havaya karıştıkları zaman, havada uzun süre asılı dururlar. Bu havanın solunumu sırasında katı parçacıklar akciğerlere girp, ok gibi saplanırlar. Zamanla saplandığı yer ve çevresindeki hücreleri öldürüp kansere neden olurlar. Benzer şekilde tüflerden süzülen yer altı ve yer üstü suların bünyesine aldıkları bu küçük katı parçacık içerikli sular içildiğinde, bu sefer mide ve diğer iç organlarda tahribat ve kanser oluşumuna neden olabilirler. Ayrıca, kimyasal olarak kükürtce/sülfür ve sulfatca zengin olan kızılırmak suyu, içme suyu olarak kullanıldığında canlıların bünyesinde ağır tahribatlara, telafisi mümkün olmayan hastalıklara neden olabilir. Kanser oluşumunun yanı sıra, gen bozunumu sonucu oluşan cücelik, kas erimesi, el ve ayak parmak sayılarındaki artış, hastalıklı ve deli bir toplum oluşumuna neden olunabilir. Orta Anadolu‘da bu tür hastalıklara maruz kalmış bir çok insan vardır. Bu hastalıklar tanrının kendilerine bir gazabı olarak niteledikleri için, gizli tutulmaktadır. Son zamanlarda bu bölgeden diğer yerlere göç olması bu amansız hastalıklardan az nebzede olsa uzak kalınmıştır. Çünkü, (SO4)-2 sulfat kökü (-2) değerlikli anyon iyonu şeklinde bulunur. (+) değerli katyon iyonları ile (-) değerlikli anyon iyonları birbirleriyle birleşerek duraylı bileşik ve mineralleri oluşturarak nötür durumuna geçerek duraylaşırlar. Bu nedenle, (-2) değerlikli sulfat anyonuna, (+2) değerlikli katyonlar ve elementler bağlanırlar. (-2) değerlikli sulfat iyonu; Ba, K, Cu, Pb, Sn, Pb, Zn, Cd, Na, Ca, Sr, Mg... gibi bir çok (+) değerlikli katyon iyonu ile bağlanarak kimyasal bileşikler yapar. Şayet, suda çözülmüş bu tür elementlerin atom, molekül ve iyonları varsa!. Örneğin, Barit (BaSO4) ağır ve radyoaktif bir mineraldir. Bakır sulfat (CuSO4) isal ve zehirlenmelere neden olunmaktadır. Hangi tür mineral, bileşik ve çözeltilerin tıbbi açıdan ve kimyasal etkileri ilgili uzmanlarca değerlendirilmelidir. Sülfür/kükürt (S-2) ve sülfat kökü (SO4)-2 olan anyon iyonlarıyla katyon iyonları birleşerek birçok zararlı kimyasal bileşiği sunmak mümkündür. Sulfat, Orta Anadolu‘nun tuzlu-jipsli-anhidritli evaporit çökellerinde, diğer radyoaktif, polimetalik-ağır metal ve kükürt Orta Anadolu‘nunun metamorfik ve granitik kayalarında bolca bulunur. Bu minerallari içeren kayalar da kızılırmak nehri ve onun beslenme havzasında vardır...
Bu ülkede halkın vergileriyle yapılan yatırımlarda verimliliği, kaliteyi artırmak, yapılan işlerin doğruluğunu test etmek ve yapımını hızlandırmak için bir çeşit otokontrol görevini yapacak bir bilimsel kurulun onayına ve denetimine tabi tutulursa yapılan işlerde maksimum derecede verim alınabilir. Bu şekilde hem yatırımlarda yapılan olası hortumlanmanın önüne geçilir ve hem de kamu yararına doğru bir yatırım yapılmış olunur. Bu bilimsel kurulda; Türkiye Mimar ve Mühendisler Odalar Birliği bünyesindeki her mesleki odanın yönetim veya uygun görülen 1-2 kişilik tayin edilmiş üyelerinden seçilmelidir. Bu şekilde oluşturulmuş bilimsel bir kurula ulusal düzeydeki büyük projeler sunulmalıdır. Gerek bunların doğruluğu ve gerekse tahmini maliyetlerine ilişkin onay alındıktan sonra, ilgili kurumlar veya idari yetkililer tarafından uygulanmaya sokulması ülke açısından daha yararlı olacağı kanısındayım...
Sonuç olarak; çağımızda bilim ve teknoloji kamu yararına kullanılarak kalkınılır. Bilim adamları neredeyse bir yıl önce Marmara ve Orta Anadolu‘da kuraklığın etkileri had safhaya çıkacağını çok ciddi bir şekilde dile getirmişlerdi. İlgili kurumlar bunu dikkate alıp görevlerini yapmaları gerekirdi... Bunun için ordalar ve bunun için maaş alıyorlar ama yapmadılar... Kolay çözümü, Kızılırmak nehrinin sülfürlü (kükürtlü) ve sulfatlı sularında buldular.... Tüm Ankara‘lılara sağlıklı bir gelecek ve yaşam dilerim... 21. 08. 2007
(122 KB) (21.08.2007 15:46:15)
Okunma Sayısı: 3396