Tüm dünyada siyasetten ekonomiye, istihdamdan eğitime birçok alanda yüzleşmek zorunda kaldığımız cinsiyet eşitsizliği en yakıcı haliyle günümüzde hüküm sürmekte, en beklenmedik yer ve zamanda dahi karşımıza çıkabilmektedir. Kuşkusuz ki ülkelerin dini, kültürel yapılarının yanı sıra kapitalizmin sürekli değişen yüzüyle kadınlara biçtiği toplumsal cinsiyet olgusu, kadınların vermiş olduğu yüzyıllık mücadele ve direnişle bir hayli şekil değiştirmiş, birçok alanda hak taleplerinde düzenlemeler, iyileştirmeler yapılmış veya yapılmak zorunda kalınmıştır.
Kadınların ülkelerindeki ekonomi, eğitim ve politikaya katılım ile sağlık ve hayatta kalma süreçlerindeki cinsiyet eşitsizliklerini ortaya koyarak, bu eşitsizliklerin giderilmesi konusunda ülkelere rehber olmayı hedefleyen ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2006 yılından itibaren düzenli olarak her yıl yayınlanan Küresel Cinsiyet Farkı Raporuna göre 2006-2023 yıllarını kapsanan 106 ülke dikkate alındığında, Küresel Cinsiyet Farkı Endeksindeki farkın 2023’te % 68,6 oranında kapandığı görülmektedir. Bu oranın sevindirici olduğunu düşünmek için acele etmemek gerekmektedir çünkü 2006 yılından bu yana sadece % 4,1 ilerleme kaydedilmiş durumdadır. Mevcut ilerleme hızıyla ekonomik eşitlik için 169 yıl, siyasi eşitlik için ise 162 yıl gerekirken genel anlamda tam eşitliğe ulaşmak için 131 yıl geçmesi, diğer bir söylemle kadınların 131 yıl beklemeleri gerekmektedir. Tabi bu noktada bölgesel farklılıklar önem kazanmakta, Kuzey Amerikalı kadınların 95 yıl, Avrupalı kadınların 67 yıl, ülkemizin de içinde bulunduğu Avrasya ve Orta Asyalı kadınların ise 167 yıl beklemeleri gerekmektedir. Küresel Cinsiyet Farkı Endeksinde ilk sıralarda yer alan İzlanda, Finlandiya, Norveç, Yeni Zelenda gibi ülkeler bile cinsiyet eşitsizliğini henüz kapatabilmiş durumda değildir. Diğer bir dramatik durum ise 2023 yılındaki verilere göre, tüm bölgelerde tam eşitliğe ulaşmak için geçmesi gereken sürenin 2022 yılı verilerine kıyasla daha da uzadığı; Kuzey Amerika’da 59 yıldan 95 yıla, Avrupa’da 60 yıldan 67 yıla, Ülkemizin içinde yer aldığı Avrasya ve Orta Asya Bölgesinde ise 152 yıldan 167 yıla “gerilediği” görülmektedir. Dünya genelinde meydana gelen savaş, afet, ekonomik krizler gibi etkenlerin bu süreci yavaşlattığı veya gerilettiği aşikardır. Ancak meydana gelen sıkıntıların yükünün öncelikli olarak kadınlara çıkarıldığına bakılırsa cinsiyete dayalı eşitsizliğin giderilmesi konusunun aslında sistemlerin, yönetimlerin öncelikli derdi olmadığı hatta zor zamanlarda ikinci plana atıldığı ortadadır.
Küresel Cinsiyet Farkı Endeksi sıralamasına Ülkemiz özelinde bakıldığında durum daha da vahim hale gelmiş bulunmaktadır. 2006 yılında 105, 2008’de 123, 2017’de 131, 2020’de 130, 2022’de 124, 2023’de ise 129. sırada yer aldığı, son 17 yıllık süreçte cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi konusunda kayda değer bir ilerleme olmadığı gibi, gerileme olduğu görülmektedir.
Ülkemizin cinsiyet eşitliği konusunda yerinde saymasının hatta geriye gitmesinin sebeplerini TÜİK’in bazı kategorilerdeki verilerinden rahatça görmek mümkündür. 2023 yılı itibariyle okur yazar olmama oranı kadınlarda %5.8, erkeklerde %0.9, on beş yaş üzeri istihdam oranı kadınlarda %30.4 erkeklerde %60, işgücüne katılma oranı kadınlarda %35.1, erkeklerde %71.4, yükseköğretim mezunlarının işgücüne katılım oranı kadınlarda %68.8, erkeklerde %85.1, 599 milletvekilinin %19 kadın, üst ve orta düzey yönetici pozisyonundaki kadın oranı %19,6 olarak saptanmış durumdadır. Yaşam Memnuniyeti Araştırma sonucuna göre erkeklerin %10.2’si, kadınların ise %27.4’si yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvensiz hissettiğini belirtmiştir. Hiç şüphesiz ki cinsiyet eşitsizliğinin derinliğini gösteren bu örnekleri daha da artırmak mümkündür.
Ülkemizde 1985 yılında imzalanan ve 1986’da yürürlüğe giren Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ile eşitsizliklerle mücadelenin sadece yasalar önündeki eşitliği sağlamakla sınırlı kalınmayıp, ayrımcılığı yaratan ve pekiştiren sistemsel uygulamalarla mücadele edecek araçların oluşturulması yükümlülüğü altına da girilmiştir. Bu bağlamda kültürel, dinsel faktörler eşliğinde sistemin dayattığı toplumsal cinsiyet rollerinin her alanda dönüştürülmesi gerekmektedir. Aksi durumda cinsiyet eşitliğine ilişkin çıkarılan kanun ve uygulamaların kağıt üzerinde kalacağı, pratikte yeterli etkiyi sağlayamayacağı bir gerçektir. Küresel Cinsiyet Farkı Endeksinde 17 yıldır ilerleme sağlayamamamızın ana nedeni aslında kadına karşı şiddet, namus cinayetleri, eğitimden mahrum bırakma, küçük yaşta evlilikler gibi toplumsal cinsiyetin dayattığı bu yapısal bozukluklardır.
Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada, her alanda kadınların böylesi devasa bir ayırımcılıkla yüz yüze kalmasının nedenlerini iyi kavramak gerekmektedir. Cinsiyet ayrımcılığının “modernlik-gelenekçilik” veya “ekonomik geri kalmışlık-gelişmişlik” çerçevesinde ele alınması, modern veya ekonomisi gelişmiş ülkelerde ki kadın görüntülerinin neden pek de iç açıcı olmadığını, 2023 yılında Cinsiyet Eşitliği Farkının kapatılması için neden hala 95 yıla veya 67 yıla ihtiyaç olduğunu açıklamaktan uzaktır. Kadınların özgür, eşit bireyler olarak yaşamın her alanında var olabilmesi, toplumsal karar alma mekanizmalarına katılabilmesi için, bu uğurda mücadele eden tüm kadınları kucaklayacak, kapsayıcı bir kadın hareketine ihtiyaç vardır. Böyle bir hareket, kadınların devasa boyutlardaki sorunlarına, kuşkusuz bugünden yarına köklü çözüm getiremez ama bizlere ev hapsinin, toplumdaki ikincil konumumuzun bir yazgı olmadığını kavratacak, zedelenmiş özgüvenimizi kazanmamızın önünü açacak, yalnız olmadığımızı gösterecek ve toplumsal mücadele süreçlerinde kadınların konumu sorununu sürekli gündemde tutmayı olanaklı kılacaktır.
Kadınların yüzlerce yıldır eşitlik, özgürlük ve hak kazanımları için verdikleri mücadele ve ödedikleri bedellere selam olsun…
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
(412 KB) (08.03.2024 10:10:33)
Okunma Sayısı: 3397