Geçmişten günümüze kadar bir sınıflı toplum biçiminden diğerine evrilen ve “gelişen”, temelde tahakküm ve sömürüye dayalı tüm ekonomik sistem ve toplumsal ilişki türleri, bulunduğu dönemin iç dinamiklerine göre kadınlara bir takım görev ve roller vermiştir. Şeklen değişmekle birlikte özünde aynı kalan toplumsal cinsiyet temelli bu roller hiç kuşkusuz o toplumun kadınlara bakış açısını şekillendirmekte; düşünce, davranış ve hatta kullanılan dile yansıyarak en derin ayrımcılığı, ötekileştirmeyi ve beraberinde haksızlıkları getirmektedir.
Kadınların insan hakları temelinde siyasi ve sosyal bilincinin gelişmesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nasıl önemli bir dönüm noktası ise kadınların yıllar yılı süren mücadelelerinin bir sonucu ve kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi de bir o kadar önemli ve vazgeçilmezdir.
2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi toplumdaki tüm itirazlara rağmen, hukuksuzca ve kadınlar aleyhine yaratacağı sonuçlarının bilinmesine rağmen bir gecede, ansızın feshedilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği 1 Temmuz günü açıklanan Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı`nda (2021-2025) toplumsal cinsiyet kavramına hiç yer verilmezken 3. Ulusal Eylem Planı`nda (2016-2020) toplumsal cinsiyet kavramı tanımlanmış ve kırk üç ayrı yerde kullanılmıştır. Ülkemiz hukuk devleti normlarından adım adım uzaklaşırken, kadınların kazanılmış hakları iktidar tarafından tek tek aşındırılmakta, yok edilmekte; kadınların her alanda sindirilmesinin, pasifize edilmesinin yolları inşa edilmektedir.
Dünya Ekonomik Forumunun 2021 yılı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporunun kadın ve erkek nüfusu arasındaki cinsiyet eşitsizliğinin mercek altına alındığı Küresel Cinsiyet Endeksi sıralamasında, Türkiye 156 ülke arasında 133. sırada yer almaktadır. 2019 yılında 130. sırada yer alan ülkemizin 3 basamak daha geriye gitmesi, toplumsal cinsiyetçiliğin mevcut siyasi iktidar eliyle nasıl derinleştirildiğinin açık biçimde göstergesidir. Kadınlara yönelik her türlü şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin imzalanan İstanbul Sözleşmesinden vazgeçilmiş olması, kadınların hak kazanımlarını hiçe sayan, cinsiyetçi siyasi bir yaklaşım olup Küresel Cinsiyet Endeksi sıralamasında neden geriye gittiğimizin de net bir göstergesidir.
Demokrasi, eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik ve insanca yaşam mücadelesinin temel bileşeni olan biz kadınlar, tarihsel süreç içerisindeki kazanımlarımız ve hafızamız, bilgimiz, cesaretimiz; aydınlık bir yarına olan inanç ve umudumuzla;
Kadınların kendilerine dayatılan koşullar karşısında susmalarını, korkmalarını ve itaat etmelerini bekleyenler yanılgı içindeler. Unutulmasın ki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bilgiyi cesaretle harmanlayıp, kendi hikayesini yazma cesareti gösteren; susmayan, itaat etmeyen kadınların emeklerinin ürünü, bizlere armağanıdır.
Kendi hikayesini yazan, yazma cesareti gösteren tüm kadınlara selam olsun…
TMMOB
JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
Kadın Komisyonu
Okunma Sayısı: 3218