TMMOB Odalar 23 Kasım 2024, Cumartesi

Her yıl 6 Ekim gününün "Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü” olarak kutlanması konusu 16 Nisan`da UNESCO Yönetim Kurulu`nda görüşülecek. Biyoçeşitlilik ve kültürel çeşitliliğin oluşması ve gelişmesinin temelini de oluşturan jeoçeşitliliğe yani ortak evimize, başka bir deyişle yeryuvarımıza geç olmadan sahip çıkmalıyız.

Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Yayına Giriş Tarihi: 15.04.2021
Güncellenme Zamanı: 20.04.2021 14:36:28

 

2020 yılında tüm kıtaları temsilen 40 ayrı ülkeden 18 uluslararası jeoloji veya doğa koruma kuruluşu, 7 bölgesel kuruluş ve 80’den fazla yerel kuruluş bir araya gelerek yaşamın temel taşlarından biri olan jeoçeşitliliğin gezegenimizde her geçen gün tüketilerek yok edilmesine karşı her yıl 6 Ekim`in “Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü” olarak kutlanması ve dünyamızda jeoçeşitliliğin korunarak gelecek nesillere aktarılması gerektiğini belirten bir deklarasyon yayımladı.

Jeoçeşitlilik, jeolojik çevremizi oluşturan mineraller, kayalar, fosiller, topraklar, yer şekilleri gibi doğanın jeolojik ve fiziksel unsurları ile aktif jeolojik ve jeomorfolojik süreçleri, nehirler, göller, denizler gibi doğanın canlı olmayan tüm çeşitliliğini ifade eder. Ekin yetiştirdiğimiz topraklardan, toplumumuzun üzerine inşa edildiği doğal kaynaklara; jeolojinin çevremizi düzenlemesinden, insanların rekreasyon için ziyaret ettiği açık hava manzaralarına kadar her şeyin temelini jeoçeşitlilik oluşturur.

Uluslararası Jeoçeşitlilik Gününde;

  • Gezegenimizdeki tüm canlılar ile jeoçeşitlilik arasındaki kritik bağlantı hakkında farkındalık yaratmak,
  • Toplumun, üzerinde yaşadığı gezegendeki jeoçeşitlilikten nasıl faydalandığı, gezegenin jeolojik kaynaklarının sürdürülebilir kullanımının ve jeolojik mirası korumasının önemini anlamasını teşvik etmek,
  • İnsanlığa inanılmaz yaşamsal materyal zenginliği sunan jeoçeşitliliğin rolünü tanımlamak,
  • Jeoparkları, dünya mirası varlıklarını, koruma alanları ve jeositleri oluşturmayı ve yönetmeyi amaçlayan tüm programların ve projelerin geliştirilmesini desteklemek ve bunların kültürel, arkeolojik ve tarihi öneme sahip alanlarla yakın bağlantıları olduğunu vurgulamak,
  • Yerbilimi eğitiminin insanoğlunun doğal kaynak ihtiyacını karşılama, doğa kaynaklı jeolojik riskleri önleme ya da etkilerini azaltma, iklim değişikliğinin ve biyolojik çeşitlilik kaybının etkilerinin öngörülmesi ve etkilerinin azaltılması için sürdürülebilir çözümler sağladığına dair kanıtlar sağlamak,
  • Eğitimli toplum, araştırma kurumları, akademiler, endüstri, hükümet ve sivil toplum kuruluşları arasındaki faaliyetleri koordine ederek yerbilimleri, araştırma-geliştirme ve eğitim alanlarında uluslararası işbirliğini geliştirmek,
  • Öğrencileri, özellikle de gelişmekte olan ülkelerdeki kız öğrencileri lisans ve lisansüstü eğitime çekmenin bir yolu olarak yerbilimlerindeki profesyonel kariyer çeşitliliğini teşvik etmek,

gibi Dünya’nın dört bir yanındaki  toplumları, kuruluşları ve ülkeleri bir araya getirerek yukarıda belirtilen konularda eşgüdüm içinde hareket etmelerinin gerçekleştirilmesi beklenmektedir.

Ülkemiz açısından bakıldığında ise son bir yılda tüm uyarılarımıza rağmen Gümüşhane’deki Dipsiz Göl’ün define arayıcıları tarafından yok edilmesi, Erzurum-Narman’da jeopark niteliğindeki alanda betonarme bina yapılması, Erzurum-Tortum Şelalesinde peyzaj düzenlemesi adı altında doğal çevrenin tahrip edilmesi, Mersin Cennet-Cehennem Obruğu içine asansör yapılması, Dünya’nın sayılı jeoparkı olmaya aday Kapadokya’nın, Kapadokya Alan Yönetimi Kanunu ile imara ve talana açılması, Konya-Hadim-Çifteler Yerköprü Şelalesi’nde yapılan peyzaj ve çevre düzenlemesi çalışmaları ile doğayla uyumlu olmayan yapılaşmayla tahrip edilmesi, ülkemizin UNESCO’ya kayıtlı tek jeoparkı olan Manisa Kula-Salihli Jeoparkı içine HES inşaatının yapılmasına izin verilmesi, Antalya-Kepez’de yer alan Düden Çayı ve Düden Şelale’sinin kirletilerek tüketilmesi veya yok edilmesi, derelerimizin, nehirlerimizin, kıyı alanlarımızın, denizlerimizin kirletilerek tüketildiği dikkate alındığında, jeolojik çeşitliliğin korunması ve gelecek nesillere aktarılması daha bir önem kazanıyor.

Sadece Ülkemiz için değil, insanlık için de önemli olan jeoçeşitliliğin korunmasının sadece jeolojik çevre ile ilişkili olmadığı; üzerinde biyoçeşitlilik ve kültürel mirasın da gelişip beslenmesine olanak sağladığı gerçeğinden hareketle bir dizi düzenlemenin acilen yapılmasına ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.

Bu kapsamda;

  • TBMM acilen 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda gerekli değişiklikleri yaparak jeoçeşitliliğin korunması ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacak düzenlenmeleri yapmalıdır.
  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü yeniden yapılandırılarak, uluslararası jeoçeşitliliğin koruması konusundaki iş ve işlemleri yürütür hale getirilmelidir.
  • Başta madencilik, çarpık kentleşme, yanlış yerleşim alanı seçimive altyapı tesisleri ile hızla yok edilen jeolojişitliliğin korunması amacıyla çevresel etki değerlendirilmesi kapsamında hazırlanan raporlarda jeoçeşitlilige ilişkin değerlendirmelerin yapılması zorunlu hale getirilmeli, yapılan faaliyetlerin jeoçeşitlilik üzerindeki etkilerinin raporlar içinde değerlendirilmesi sağlanmalıdır.
  • Yerel idarelerin Çevre Koruma Daire Başkanlıklarının görev alanları genişletilerek, jeoçeşitliliğin  korunması konusunda da çalışmalar yürüten birimler haline dönüştürülmesi sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, biyoçeşitlilik ve kültürel çeşitliliğin oluşması ve gelişmesinin temelini de oluşturan jeoçeşitliliğe yani ortak evimize, başka bir deyişle yeryuvarımıza geç olmadan sahip çıkmalıyız.

Saygılarımızla

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

Dosyalar

(784 KB) (15.04.2021 12:29:21)

PDF uzantılı Makale dosyalarını veya diğer Ek Dosyaları okuyabilmeniz için Acrobat® Reader®'ın bilgisayarınızda yüklü olması gerekmektedir.
Acrobat® Reader® yüklemek için

Okunma Sayısı: 3227