Tüm dünya Kovid-19 pandemisi ve onun getirdiği, ekonomik ve sosyal sorunlarla uğraşırken, ülkemizi yöneten mevcut siyasal iktidar, uzun yıllardır uyguladığı yanlış ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal politikalara devam etmektedir. Bu politikalar sonucunda; ülkenin varlık ve kaynakları, Tank Palet ve şeker fabrikaları, enerji kuruluşları, havalimanları, köprüleri, otoyolları bir avuç sermayedara ve uluslararası tekellere peşkeş, çekilmiş, yer altı kaynakları ve doğal çevremiz talana uğratılmıştır. Bugün, reel işsizlik oranlarının yüzde 25’e ulaştığı, 1 milyon 100 binin üzerinde genç üniversite mezununun işsizliğin pençesinde kıvrandığı, yoksulluğun alabildiğine arttığı bir süreçte, siyasi iktidar mevcut sorunları çözmek yerine, bilim ve mühendisliğin gelişmesi ve toplumsallaşması için çalışan, ülkemizde barış, kardeşlik, laiklik, demokrasi, adalet, sosyal hukuk devletinin gelişmesine önemli katkılar sunan meslek örgütlerini işlevsizleştirerek bakanlıkların bir uzantısı haline getirmek, kuruluş kanunlarını değiştirmek istiyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası kurulduğu günden bu yana ülkemizde, bir yandan kendi uzmanlık alanları içinde yer alan, doğa kaynaklı afetler, çevre, enerji, madencilik, jeolojik miras niteliğindeki doğal varlıkların belirlenmesi ve korunumu, yapı üretim ve denetim, kıyı ve deniz araştırmaları, küresel iklim değişikliği gibi jeoloji bilim ve mühendisliğinin geliştirilmesi ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi için mücadele ederken, diğer yandan ülkemizde emek, özgürlük, demokrasi, adalet, hukuk devleti ilkelerinin geliştirilmesi çabalarına da destek vermektedir.
Odamızın, kamusal yarar çerçevesinde jeoloji mühendisliği hizmet alanlarında yürüttüğü çalışmalarının bu yazının içine sığdırılması mümkün değildir. Ancak toplumu Kovid-19 pandemi sürecinde olduğu gibi derinden etkileyen doğa kaynaklı afetlere karşı yürütülen çalışmalardan birkaç örnek verebiliriz.
Ülkemiz insanının doğa kaynaklı afetlerden korunması, güvenli yerleşim alanlarının tespiti, depremler başta olmak üzere diğer doğa kaynaklı afetlere karşı, sağlık ve güvenliğinin sağlanması konusunda yürüttüğümüz çalışmalar Odamızı, başta beton lobisi olmak üzere, ülke imar ve yerleşim politikalarını arazi rantı ve talanı ile harç ve vergi boyutuna indirgeyen kurum ve kişilerin hedefi haline getirmiştir. Benzer durum kara yolu, demir yolu, havalimanları, boru hatları, barajlar gibi çok sayıdaki mühendislik yapısında ya yanlış yer ve güzergah seçimleri, ya da yetersiz jeoloji mühendisliği hizmetleri nedeniyle, “jeolojik gerekçeler” mazeret gösterilerek yapılan maliyet artırımlarının yandaş müteahhit firmalara rant aktarmanın aracı haline getirilmesine ilişkin gösterdiğimiz direnç ve bu konuda toplumu bilgilendiren yaklaşımlarımız karar vericilerin hoşuna gitmemekte ve onları rahatsız etmeye devam etmektedir.
Geçtiğimiz aylarda Elazığ-Sivrice ve İran-Hoy depremleri sonucunda odamızca yapılan gözlem ve incelemeler, özellikle fay zonları üzerine oturan yerleşim birimlerindeki yapıların, ağır hasar görerek can kayıplarına neden olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Kırsal alanda nüfusun görece olarak az olduğu bu alanlarda meydana gelen depremler sonucunda, 50’ye yakın yurttaşımızın yaşamı yitirdiği, 20 bine yakın yapının ağır hasar görerek yıktırıldığı veya yıktırılacağı bu günlerde meydana gelen maddi hasarın da altı milyar Türk lirasını geçtiği bilinmektedir. Bu durum göz önüne alındığında başta Bolu, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Muğla, Kütahya, Erzurum, Hatay, Erzurum, Hakkâri gibi 18 il, 80’i aşkın ilçe ve 500’ün üzerinde köy yerleşim biriminin aktif fay hatları üzerine oturduğu, bu yerleşim birimlerinde 100bini aşkın binanın ve bu binalarda yaşayan yüz binlerce yurttaşımızın tehlike altında bulunduğu, bu nedenle ülkemizde “fay yasası” çıkarılarak öncelikle bu alanların yapılaşmaya kapatılması ve ülke insanının can güvenliği sağlanması gerekirken, toplumu doğa kaynaklı afetlere karşı dirençli hale getirilmesi amacıyla çalışmalar yürüten ve bu konuları dile getiren meslek örgütlerine saldırılmaktadır.
Sonuç olarak; bu rahatsızlığın kaynağını pek tabii ki biliyoruz! Toplumu doğa kaynaklı afetlere karşı korumak, fay zonları üzerinde yer alan yerleşim birimlerinin kentsel dönüşüm kapsamına alınarak vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlama yerine, ülke kaynaklarını İstanbul Boğazı ön görünüm alanları, Kanal İstanbul ve diğer kentlerde rantı yüksek alanlarda yapılan kentsel dönüşüm projeleriyle bir avuç rantiyeciye aktaranlara karşı, TMMOB ve bağlı odaları tarafından yürütülen mücadeleyi sekteye uğratarak, halkın doğru bilgilendirilmesi önlenmek istenmektedir.
Bizler biliyoruz ki, siyasal iktidarın rahatsızlığının asıl nedeni bilim ve mühendisliğin insanlık yararına kullanılmasına olan sorumluluğumuzla; kamusal değerlerimize, doğamıza, yaşam çevremize, doğal kaynaklarımıza, kısaca toplumsal olana sahip çıkma yolundaki inadımız ve gayretimizdir.
Hüseyin ALAN
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Okunma Sayısı: 3167