Son günlerde, Nevşehir’in Göreme ilçesinde bulunan ve her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Kapadokya peribacalarının yanında bir otel inşaatının yapımına başlandığı haberleri bazı basın ve yayın organlarında gündeme gelmiştir.
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde hem kültürel, hem doğal miras olarak yer alan Göreme Milli Parkı içinde bir yapılaşmaya izin verilmesi, bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıklarımıza ne kadar önem verildiğinin! acı bir örneğini oluşturmuştur. Göreme Belediye Başkanının “söz konusu otel inşaatının imar planı dahilinde olduğunu ve imar planı uygulanırken yetkili kurum ve kuruluşlardan da bu yapı planı için onay alındığını yapının kaçak olmadığını açıklaması”, bir aymazlık silsilesinin olduğunu da gözler önüne sermiştir.
Kapadokya ve peribacaları, ülkemizde, uluslararası ölçekte ayrıcalıklı özelliklere ve güzelliğe sahip yerel, ulusal ya da dünya insanlık mirası niteliğinde; jeolojik-jeomorfolojik özelliklere ve oluşumlara sahip alanların başında gelmektedir.
Kapadokya gibi dünyanın ve Türkiye’nin gözü önünde olan bir bölgede dahi yüzlerce kaçak yapının olması, Kapadokya gibi jeoturizm faaliyetlerine kaynak değer oluşturan ve ülkemizde çok büyük bir potansiyele sahip jeolojik miras niteliğindeki jeositlerin, nasıl bir yok edilme tehdidi altında olduğunu da yeniden gündeme getirmiştir.
Milyonlarca yıllık jeolojik süreçler sonucunda oluşan, “Jeolojik Miras Öğelerini” diğer tabiat varlıklarından ayıran en önemli özellik, bir kez yok edildiklerinde yerine konulmasının imkansız oluşudur. Ancak, ülkemizde jeolojik koruma olgusu ve kavramının gelişmişliğinden söz etmek mümkün değildir.
Bilimsel olarak yaşadığımız dünyanın geçmişinin öğrenilmesi ve gelecek nesillere aktarılması temelinde, ülke turizmi için çok önemli bir kaynak değer olan jeolojik miras niteliğindeki doğal ve jeolojik güzelliklerin korunması, gerekli tedbir ve önlemlerin alınarak insanlığın hizmetine açılması ve gelecek nesillere aktarılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizin sahip olduğu mağara, jeopark, jeosit vb. gibi yerel-ulusal-insanlık mirası niteliğindeki doğal zenginliklerimizin araştırılması, tespiti, tescili ve korunmasına yönelik kurumsal yapılanmaların ve mevzuatın gözden geçirilmesi ve çağımızın gereklerine uyarlanması öncelikli ulusal hedeflerden biri olması gerekmektedir. Bu kapsamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün, ülkemizin sahip olduğu jeolojik miras niteliğindeki mağaralara, jeopark ve jeositlerimize sahip çıkması beklenirken; Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü, kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık 9 yıllık sürede, gerek mevzuatın geliştirilmesi ve düzenlenmesi konuları ile gerekse ülkemizin jeolojik miras niteliğindeki ögelerinin tespiti ve tescili konusunda arzu edilen bir gelişme sağlayamamıştır.
Uluslararası örneklere bakıldığında; Kanada’daki Niagara Şelelesi’ni yılda 40 milyon, Çin’de Gökkuşağı Dağlarını yılda 25 milyon, G. Afrika’da Cape Town’nda bulunan Table Mountain bölgesini 4 milyon kişi ziyaret ederek o ülkelerin ekonomisine katkıda bulunurken; ülkemizde mevzuatsal altyapının yetersizliği, ilgili kamu kurumu ve yerel idarelerin bu konudaki bilinç eksikliklerinden kaynaklı olarak yeteri kadar yararlanılamamaktadır. Yine UNESCO Uluslararası Jeopark ağı listesine bakıldığında, Çin’de 30’un üzerinde, yanı başımızdaki Yunanistan’da 5 adet uluslararası listeye girmiş jeopark bulunmasına rağmen, zengin jeolojik yapıya sahip ülkemizde bir tek Kula jeoparkı ile temsil edilmemiz, ülkemiz kurumların yetersizliğinin açık bir göstergesi niteliğindedir.
Ülkemizin önemli jeolojik miras niteliğinde ögelerini taşıyan Kapadokya Bölgesi, Ihlara Vadisi, Munzur Vadisi, Bitlis-Nemrut Dağı, Erzurum Narman Bölgesi, Ankara Kızılcahamam Volkanik Bazaltları, Malatya Levent Vadisi gibi çok sayıda Avrupa Jeopark ağına dahil edilebilecek nitelikte alanlarımız bulunmasına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün konuyu sahiplenmemesi, yerel idarelerin konuya ilişkin yetersiz bilgi düzeyleri nedeniyle ülkenin sahip olduğu varlıklar korunup, ülke ekonomisine kazandırılamamaktadır.
Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, tüm dünyada “jeoturizm” kavramı gittikçe önem kazanmaktadır. Ancak ülkemizin sahip olduğu jeolojik miras niteliğindeki ögelerinin tanıtımı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından önemsenmemekte, bu varlıkların ülke turizmine katkılarının arttırılması konusunda herhangi bir stratejik yaklaşım geliştirilmemektedir. Bu yağmanın durdurulması ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda son altı ayda hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, hem de Kültür ve Turizm Bakanlığına çeşitli vesilelerle yaptığımız uyarılar dikkate alınmamıştır.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, sahip olduğumuz ekonomik, doğal, tarihi ve insani değerlerimizde olduğu gibi kültürel ve jeolojik değerlerimizin de tahribine yol açan politikaları ve uygulayıcılarını şiddetle kınıyor; başta Kapadokya olmak üzere; yer kabuğunun oluşum ve değişim sürecinin anlaşılması açısından bilimsel ve eğitsel değer taşıyan, insanlara doğa bilinci veren, yerine konulması mümkün olmadığı için gelecek nesillere aktarılması gereken, ülkelerin turizm potansiyeli açısından çok önemli kaynak değer oluşturan jeolojik miras niteliğindeki jeolojik-jeomorfolojik oluşumların korunması, tescil edilerek geliştirilmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.
Saygılarımızla
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
Okunma Sayısı: 3148