TMMOB Odalar 01 Temmuz 2024, Pazartesi

"Su ve Gıda Güvenliği Sempozyumu" 22-23 Mart 2012 tarihlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda gerçekleşti.

Yayınlayan Birim: DİYARBAKIR ŞUBE
Yayına Giriş Tarihi: 30.04.2012
Güncellenme Zamanı: 02.05.2012 09:35:22

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Su Günü etkinlikleri çerçevesinde, DİSKİ Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi, GABB, Tabipler Odası, Yerel Gündem 21, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası‘nın katkı sunduğu "Su ve Gıda Güvenliği Sempozyumu" 22-23 Mart 2012 tarihlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda gerçekleşti.

Dünya ve Türkiye‘deki su kaynakları, su politikaları, su ve gıda arasındaki ilişki, sorunlar ve çözüm önerilerinin ele alındığı iki günlük sempozyumun ilk oturumunda; DİSKİ Genel Müdürü ve TMMOB Yönetim Kurulu Üyemiz Fahrettin ÇAĞDAŞ, "Su Yönetimi ve İdarelerinin Dünü Bugünü ve Yarını" konulu sunumunda yeryüzündeki su yönetimine yeni bir yaklaşım getirerek, suyun formülü olan H2O‘yu "2 Hayat ve 1 ortaklık=canlı ve cansız hayatın ortaklığı" şeklinde formüle etti. Sürdürülebilir kalkınma için en önemli yaşamsal kaynaklardan birinin su olduğuna dikkat çekerek, suyun ekonomik, sosyal, sağlık, çevre ve demokrasi politikaları ile yönetilmesi gerektiğini belirtti.
Dünyada ve Türkiye‘de su kaynaklarının durumu ile ilgili bilgi vererek, kullanılabilir su miktarının Batı Avrupa ülkelerinde 5000 m³, Asya‘da 3000 m³ olduğunu ve sanayileşmiş ülkelerde ve kentlerde su tüketiminin yüksek olduğunu ifade etti. Türkiye‘de kişi başına düşen su miktarının 1430 m³ olduğunu, artan nüfusla birlikte bu oranın daha da düşeceğini, Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşmasıyla birlikte kişi başı kullanılabilir su miktarının 1100 m³ olacağını belirtti. Su yönetimindeki çok başlılığa ve su mevzuatının dağınıklığına değindi. Su ve Kanal İdarelerinin görev ve yetki alanlarının bulundukları ilin coğrafi sınırları ile belirlenmesi gerektiğini ayrıca havzaların ‘Birlik Meclisleri‘ tarafından yönetilmesinin, İl Bank‘ın Yerel Yönetimler Bankası olarak yeniden yapılandırılmasının, elektrik enerjisi üretme ve "Havza Birliği" oluşturabilme koşullarının yaratılmasının önemine vurgu yaptı.
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Öner ÇETIN ise "Ülkemizde Kuraklık ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri" konulu sunumunda; kuraklığın iklim dalgalanmalarına bağlı yağış yetersizliğine ve iklimsel değişme ile bağlantılı olduğunu söyledi. Yağışların önemli oranda azalmasının tarıma, su kaynaklarına, sosyal ve ekonomik hayata dair pek çok sıkıntıya yol açacağını ifade etti. Kuraklığın olumsuz etkilerinin bir bütünsellik içerisinde bölgesel ve ulusal düzeyde alınacak önlemlerle bir ölçüde azaltılabileceğini; bu önlemlerin kuraklık eylem yönetimi ve uzun vadeli eylem planları ile etkili olabileceğini ifade etti.

Şube eski Başkanımız Ali Cihat PARLAK da, "Diyarbakır‘ın Yüzey ve Yeraltı Suları Kaynakları" başlıklı sunumunda Türkiye‘nin, yüzey suyu ve yeraltısuyu bakımından 26 havzaya ayrıldığını; Diyarbakır‘ın Fırat ve Dicle havzaları sınırları içerisinde bulunduğunu, Fırat havzası yüzey suyu potansiyelinin 385 hm³, Dicle havzası yüzey suyu potansiyelinin ise 6.520 hm³ olduğunu ifade etti.

Sempozyumun ikinci gününde gerçekleşen "Su Politikaları" konulu panelin moderatörlüğünü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman BAYDEMİR yaptı. Panelistlerden Özerk Barselona Üniversitesi‘nden Dr. Akgün İLHAN, "Türkiye‘de Su Politikaları ve Çözüm Önerileri" başlıklı sunumunda; Türkiye‘de suyun tamamen ticarileştirilmesine ve özelleştirmeye dönük politikalar oluşturulduğunu söyledi. DSİ, TÜSİAD ve USİAD gibi kurumların Türkiye‘deki su sorununun "kalkınma meselesi", MGK‘nın "milli güvenlik meselesi" olarak ele aldığını kaydeden İlhan, hükümetin ise barajlara karşı olmayı "bölücülük yapmak" olarak tanımladığını kaydetti. Türkiye‘deki muhaliflerin suya bakışını da özetleyerek; Türkiye‘de su sorununun yönetim, ekoloji ve adalet kavramları ile doğrudan ilişkili bir mesele olup özelleştirmeden olduğu kadar ticarileşmeden de kaynaklandığını ifade etti. İller Bankası‘nın 1980‘lere kadar belediyelere su ve kanalizasyon işleri ve altyapı projelerinde mali destek ve teknik danışmanlık sağlarken, 1980‘lerde IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kuruluşların etkisi ile kurumların hareket alanının daraltılmaya başlandığını kaydetti. Akgün, "Aynı süreçte su ve kanalizasyon hizmetlerinin finansmanı doğrudan belediyelerin kendi girişimlerine bırakılmış, böylece daha önce yok denecek kadar az olan ticari ve dış kredi başvurularının önü açılmıştır" diye konuştu.

Muş Alparslan Üniversitesi‘nden Doç. Dr. Abdullah KIRAN, su kavramının egemenlik ve savaş kavramları ile doğrudan ilişkili olduğunu belirtti. Dicle ile Fırat coğrafyasının insanlık tarihinin, politikanın esaslarının oluştuğu bir coğrafya olduğunu, ilk tarımsal alanların, ilk şehirlerin ortaya çıktığı bir yer olan Mezopotamya topraklarının Dicle ve Fırat‘ın armağanı olduğunu ifade etti.


Yazar-Aktivist Metin YEĞIN ise dünya su ve gıda mücadelelerini anlattığı konuşmasında, dünya neoliberal politikalarının her şeyi patentlediğine dikkat çekti. Gıda güvenliği denen şeyin aslında gıda egemenliği olduğunu kaydeden Yeğin, her insanın gıdaya ulaşma hakkı olması gerektiğini söyledi. Alman yazar Berthold Brecht‘in zamanında "Buğday ithalatı bize açlık götürür" sözüne atıfta bulunan Yeğin, Hindistan‘ı örnek göstererek, "Hindistan her yıl dışarıya 100 milyon ton pirinç satar. Ama insanları pirinç bulamadığı için açlıktan ölür. O nedenle üretilen her gıda o ülke sınırları içinde kalmalıdır. Bize karşı dayatılan neoliberal politikalara karşı duralım. Egemenler, her şeyi satarak büyük paralar kazanıyor. Bugün bu politikalara karşı çıkmazsak yarın çocuklarımız su bulamayacak." şeklinde konuştu.
Ege Çevre ve Kültür Platformu‘ndan Avukat Arif Ali CANGI da suyun hukuksal alanda ele alınma biçimlerini anlattı. Uluslararası hukuk ve ulusal hukukta su ile ilgili yasa maddelerini ele alarak; "Ekolojiyi, yaşamı koruyacak yeni politikalar geliştirmelidir. Politikaların ürettiği hukuk, suyu korumalı ve su hakkını güvence altına almalıdır. Su hizmetleri paranın geçmediği bir alan haline getirilmelidir. Suyun korunması ve suya erişim hakkının sağlanabilmesi için demokratik ve katılımcı su yönetimi oluşturulmalıdır" dedi.