TMMOB Odalar 25 Kasım 2024, Pazartesi

Kahramanmaraş depremleri bizlere, kentsel dönüşümün binadan değil zeminden başlaması gerektiğini birkez daha göstermiştir. 

Yayınlayan Birim: ESKİŞEHİR ŞUBE
Yayına Giriş Tarihi: 06.02.2024
Güncellenme Zamanı: 14.02.2024 16:57:22

ASRIN FELAKETİ İLE YÜZLEŞTİK! PEKİ YA BİR SONRAKİNE HAZIR MIYIZ?

Deprem, üzerinde yaşadığımız yeryuvarının hareketli olduğunun en önemli göstergelerinden birisidir. Aynı zamanda, üzerindeki yaşam ve doğal zenginlikler için gerekli olan doğal bir olaydır. Ülkemizin konumu, doğa tarafından insanoğluna bahşedilen çeşitli nimetleri bizlere sunarken, depremi afete çeviren yanlışlar ile yaşamamızı da gerektirmektedir. Ülke topraklarının çok büyük bir kısmı önemli bir deprem tehlikesine sahiptir. Nüfusu bir milyonun üzerindeki büyük kentlerimiz başta olmak üzere, ülke nüfusunun % 70’inin büyük bir deprem riski altında olduğu bilinmektedir. Sadece depremler sırasında yıkılan binalar nedeniyle, son yüz yıl içerisinde on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Asırlardır depremlerin gölgesinde yaşamış, buna rağmen bir daha hiç deprem olmayacakmış gibi gelişi güzel büyümeye devam eden kentlerimiz yakın bir gelecekte yeni depremlerden zarar görecektir. Dolayısıyla, deprem ve afet gerçeğini artık hepimizin tereddütsüz olarak önemsemesi ve deprem zararlarını minimuma indirebilmek adına çok disiplinli çalışmaların yapılması en önemli konulardan birisidir.

Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir. Depremleri önlemek mümkün değildir, ancak zararlarını ortadan kaldırmak veya azaltmak mümkündür ve bizim elimizdedir. Günümüz bilgi düzeyi depremlerin olacağı yerleri ve yaratacakları etkiyi büyük bir doğrulukla tayin etmeye imkân tanımaktadır. Son yaşadığımız Kahramanmaraş depremleri bizlere, kentsel dönüşümün binadan değil zeminden başlaması gerektiğini birkez daha göstermiştir. 

Kahramanmaraş Depremleri

Kıtasal ölçekte bir fay sistemi olan Doğu Anadolu Fay Zonu, uzun sessizliğini 6 Şubat 2023`te çifte depremlerle sona erdirdi. Türkiye`nin güneyi, aynı gün içinde meydana gelen iki büyük depremle çok geniş alanlarda şiddetli yıkımlara sebep oldu. 6 Şubat 2023 tarihinde saat 04:17 (Mw=7,7, Pazarcık, Kahramanmaraş) ve 12:30 (M=7,6, Elbistan, Kahramanmaraş) sıralarında meydana gelen depremlerle Antakya ile Malatya İlleri arasında art arda komşu fay sistemleri kırıldı.

Geçtiğimiz yüzyılda yeryüzünde kara alanları boyunca gözlemlenen en büyük 3 depremden biri olan Pazarcık depremi (Mw=7,7), altyapı ve binalarda yaygın hasara ve dev heyelanlara, kaya düşmelerine, sıvılaşma ve yanal yayılma tipinde kütle hareketlerine neden oldu. Yaklaşık 8,6 km derinlikte meydana gelen deprem, yeryüzünde 4 farklı fay segmenti üzerinde toplamda 265 km`yi aşan yüzey kırığı oluşturdu. Takip eden sekiz saat boyunca, kuzeye aktarılan gerilme başka bir yıkıcı depremi tetikledi (M=7.6). İkinci deprem (Elbistan)yaklaşık D-B yönünde ilerlerek 2 farklı fay segmenti üzerinde toplamda yaklaşık 150 km uzunluğunda bir yırtılma ile sonuçlandı. Depremlerin maksimum yer değiştirmeleri yüzey kırığı boyunca her bir deprem için sırasıyla 7-8 metrelere kadar ulaştı. Yani, birbirinin devamı olduğu düşünülen veya yanyana bulunan yapılar saniyeler içinde fay tarafından metrelerce uzağa ötelendi. Ana depremden sonraki ilk 11 gün içinde en büyüğü 6,7 olmak üzere yaklaşık 5.500 artçı sarsıntı kaydedildi. Bölgede son 1 yıl içerisinde yaklaşık 45.000 deprem kaydedildi. Yıkıcı Deprem Serisi, tamamı kırılan fayların çevresinde yer alan on şehirde, en az 50.000 can kaybına (resmi sayım) ve yaklaşık 212.000 binanın çökmesine veya ağır hasar görmesine neden oldu.

Mevcut deprem, yakın çevredeki faylar üzerine gerilme yüklediği gibi, daha uzakta ve deprem tekrarlanma periyodunun sonlarına gelmiş fayların tetiklenmesine olanak sağlayabilecek bir travma yarattı yerkabuğunda. Yerbilimciler tarafından bu coğrafyadaki sismik boşluk olarak nitelendirilen alanlar çok iyi bilinmektedir. Bu gibi alanlar boyunca kurulu olan İstanbul ve İzmir gibi şehirlerimiz öncelikli olmak üzere Eskişehir, Balıkesir, Denizli gibi içerisinden fay geçen kentlerin de durumun bilincine varması son derece önem taşımakta. Ülkemiz bir deprem kuşağı içerisinde yer almaktadır. Bu sebeple kıymetli madenleri ile, jeotermali ile, verimli ovaları, sulak alanları, yükselen dağları, yaylaları ile cennet gibidir ülkemiz. Yağmurun yağması kadar doğal ve bu coğrafyanın insanına sunulan bir nimet olan bu gerçek ne yazık ki günümüze değin uygulanan yanlışlar ile afete dönüşmektedir. Bilim insanları ülkemizin her karış toprağında bu anlamda bilimsel verilerini üretmeye devam ediyor, tehlikeye dikkat çekiyor. Dünyadaki benzer uygulamalarında olduğu gibi, bu bilimsel bilginin teknik uygulamalara aktarım aşaması, düzenlenecek yasalar ve oluşturulacak bilim kurulları (uzman bilim adamları ve yetkin mühendislerden oluşan) tarafından denetlenmelidir. Böylece, bilimin ışığında gerçekleştirilecek akıl ve teknik uygulamaları afete dönüşmeden bu doğa olayı ile birlikte yaşamayı bize öğretecektir.

Eskişehir Özelinde Deprem Riski

Eskişehir İli nüfus ve sanayileşme açısından ülkemizin en önemli büyük şehirleri arasında yerini almaktadır. Sunduğu doğal ve ekonomik zenginlik Eskişehir İli’ni göç alan bir kent konumuna getirmiştir. Bu anlamda nüfusu yıllara göre sürekli artış eğiliminde olan İl merkezi nüfusu, 2022 yılı sonu itibariyle 1 milyona dayanmış durumdadır. Eskişehir İli, kalabalık nüfusunun yanı sıra, ülkemizin sanayileşme anlamında başı çeken lokomotiflerinden bir tanesidir. Marmara, İç Anadolu ve İç Ege Bölgeleri arasındaki geçiş özelliğindeki konumu ile ekonomik anlamda bir çekim merkezi halini almıştır. Nüfus ve sanayi odağında ortaya çıkan durum tespiti deprem riski anlamında Eskişehir Fay Zonu’nun üzerine Kurulu olan Eskişehir ve çevresinin yerleşime uygunluk açısından yeniden değerlendirilmesini zorunluluk haline getirmektedir.

Son yıllarda uzmanlar tarafından yapılan analiz ve yorumlar Türkiye Diri Fay Haritası’nda belirtilen fay aktivitesinin gerçekliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Eskişehir merkez ve İnönü gibi birçok yerleşim alanı doğrudan Eskişehir Fay Zonu üzerinde yada taşıma gücü düşük alüvyal zeminlerin üzerine yerleşmiş iken, son zamanlarda ortaya konulan bilimsel veriler sanayi bölgelerinin de benzer tehdit altında olduğunu göstermektedir. İlgili faylar boyunca en önemli risk, doğrudan yerleşim alanlarını, sanayi ve mühendislik yapılarını katetmelerinden dolayı, büyük depremler sırasında oluşacak yüzey kırıklarına bağlı gelişecek hasarlardır. Bu anlamda günümüzde halen daha tartışmalı olan fay kollarının imar planlarına esas ölçeklerde yerleri net olarak belirlenmeli, bu fayların deprem davranışları (ne büyüklükte deprem üretecekleri, deprem tekrarlanma periyodları ve bir sonraki depremin gerçekleşme zamanı gibi olası senaryolar) bilimsel yöntemlerle ortaya konulmalıdır.

Eskişehir özelinde bir diğer önemli problem ise kent merkezinin üzerinde yerleştiği zayıf zeminin depremler sırasında oluşturacağı yüksek risktir. Yalnızca kent merkezini kateden faylara bağlı değil uzak kaynaklı depremler sırasında da olumsuz davranış sergileme olasılığı oldukça yüksek olan zemin davranışı, net olarak anlaşılmalı ve gerekli zemin iyileştirmeye yönelik önlemler alınarak planlama devam ettirilmelidir.

Deprem öncesinde muhasebesi yapılmayan ve/veya yüklü görünen önlemler alınmadığında yaşanacak bu doğa olayının sonuçlarının çok daha uzun bir periyoda yayılacağı unutulmamalıdır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Eskişehir Şubesi