Doğa kaynaklı afetler karşısındaki toplumsal, sosyal, ekonomik, kurumsal ve teknik altyapımızda iyileşme bir yana kırılganlıklarımız katlanarak artmaya devam ediyor.
Yayınlayan Birim: SAMSUN ŞUBE
Yayına Giriş Tarihi: 05.02.2024
Güncellenme Zamanı: 31.07.2024 13:26:41
06. 02.2023 tarihinde saat 4.17 de Mw: 7.8 büyüklüğünde, dışmerkez üssü Pazarcık olan bir deprem, yaklaşık 9 saat sonra Mw. 7.6 büyüklüğünde dış merkez üssü Ekinözü olan ikinci bir depremin ardından 20 Şubat 2023 tarihinde Hatay’ın Defne ilçesinde Mw: 6.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Birbirini izleyen bu büyük depremlerin üzerinden geçen bir yıl boyunca bölgede farklı büyüklerde 57.000’ni aşkın deprem meydana gelmiş, hala da meydana gelmeye devam etmektedir.
Arap levhasının milyonlarca yıldır kuzeye doğru hareket ederek Anadolu levhasını sıkıştırması sonucunda meydana gelen bu depremlerin oluşacağı gerek Odamızın gerekse diğer ilgili bilim insanları ve kurumların uyarıları ile çok önceden ortaya konulmuş olmasına rağmen merkezi ve yerel idareler bu uyarıları dikkate almamış, bu umursamazlıkla şehirler büyümüş, nüfus artmış ve sonuçta doğal bir jeolojik olay olan deprem büyük bir afete dönüşmüştür.
Odamız, özellikle 2000 yılı ve sonrasında konun önemini gündeme getirmek amacıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde farklı kentlerde, konferanslar, sempozyumlar ve çalıştaylar düzenlemiştir. 24 Ocak 2020 Mw.6.8 büyüklüğündeki Elazığ depreminden sonra “Fay Üzerine Oturan Kent Raporları” hazırlanarak Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere TBMM Başkanı, TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin genel başkanları, ilgili bakanlar, milletvekilleri, valilikler ile belediye başkanlıklarına göndermiş, olası risklere dikkat çekilerek depreme ilişkin önlemlerin alınması acilen istenmiştir.
Doğu Anadolu fayı üzerinde oturan kentlerimize ilişkin olarak;
- 24 Ocak 2020 Sivrice (Elazığ) – Doğanyol (Malatya) Depremi: Arazi Gözlemleri ve Değerlendirilmesi Raporu (Mart-2020)
- 01.2021 tarih ve 564/503 sayılı yazımız ekinde yayınlanan “Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Bingöl Raporu”
- 02.2021 tarih ve 459/503 sayılı yazımız ekinde yayınlanan “Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Hatay Raporu”
- 03.2021 tarih ve 617/503 sayılı yazımız ekinde yayınlanan “Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Kahramanmaraş Raporu”
- 03.2021 tarih ve 716/503 sayılı yazımız ekinde yayınlanan “Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Osmaniye Raporu”
başlıklı raporlar yayınlanmış, acilen gerekli tedbirlerin alınması gerektiği kapsamlı bir şekilde ifade edilmiştir.
Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Kahramanmaraş raporumuzda, Kahramanmaraş kent merkezi (Onikişubat ve Dulkadiroğlu) dahil Türkoğlu ve Nurhak ilçe merkezleri ile 40`a yakın mahallesi ile bazı baraj ve gölet gibi tesisler doğrudan diri fay hatları veya zonları üzerine oturmaktadır. Tarihsel dönemde çok sayıda yıkıcı depremle karşı karşıya kalan Kahramanmaraş ilimizin deprem zararlarından etkilenmesinin önlenmesi amacıyla bir dizi çalışmayı acilen başlatması gerektiği” ifade edilmiştir. Raporda il merkezinin 10-11 km kadar güneyinden geçen Doğu Anadolu Fayının Pazarcık ya da Türkoğlu segmentinin1513 yılından bu yana yıkıcı deprem üretmediği, 7.4 büyüklüğüne varacak bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğu ve Türkiye’nin üzerinde deprem beklentisi olan önemli sismik boşlularından birisi” olduğu belirtilerek gerekli önlemlerin acilen alınması talep edilmiştir.
Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz: Hatay raporumuzda, “Hatay kent merkezi (Antakya ve Defne) dahil Hassa, Kırıkhan, Reyhanlı, Dörtyol, Erzin ilçe merkezleri ile 25 mahallesi doğudan diri fay hatları veya zonlan üzerine oturmaktadır. Tarihsel dönemde çok sayıda yıkıcı depremle karşı karşıya kalan Hatay ilimizin deprem zararlarından etkilenmesinin önlenmesi amacıyla bir dizi çalışmayı acilen başlatması gerektiği” ifade edilerek, “Hatay`ın kent merkezi olan Antakya zemini alüvyon olan illerimizden biridir. Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyütülerek binalara iletilir. Zemin büyütmesi olarak tanımlanan bu durum bir deprem olduğu takdirde Antakya`nın kaya üzerinde yer alan illerden daha şiddetli olarak sarsılacağı, bunun sonucunda da hasar oranının fazla olacağı anlamına gelmektedir. Örneğin 2020 yılında yaşanan İzmir ve Sivrice depremleri, deprem merkezinden çok uzaklarda büyük hasarlar yaratmış, bunun ana nedeni olarak da düşük yapı kalitesinin yanı sıra zemin büyütmesi gösterilmiştir. Öte yandan yapılan araştırmalar büyük bir depremde Antakya`nın önemli bir kısmında sıvılaşma olaylarının da yaşanabileceğini göstermektedir. Belli büyüklüğe ulaşan depremlerde belli koşullara sahip zeminlerde meydana gelebilen sıvılaşma, zeminin üstündeki yapıları taşıyamamasına neden olmakta, yapılar yer sarsıntılarının bir sonucu olan bu olay nedeniyle de yapılar büyük hasar almaktadır” şeklinde Hatay’da meydana gelebilecek olası bir depremde yaşanabilecek yıkımın nedenleri hakkında ayrıntılı bilgiler aktarılarak acilen tedbir alınması önerilmiştir. Yine Osmaniye ilimiz içinde benzer öneriler dile getirilmiştir.
Odamızın hazırladığı raporlar, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden yaklaşık bir yıl önce yukarıda belirtilen yazılar ekinde dağıtımlı olarak ilgili tüm kişi ve kurumlara gönderilmesine rağmen ne merkezi idare, ne de yerel idareler tek bir tedbir almadıkları gibi ne Odamıza bir soru sormuş ne de halkı uyarma gereği de duymamışlardır.
Yaşan deprem;
- Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Osmaniye, Adıyaman, Malatya, Elâzığ, Adana, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kilis, Tunceli, Bingöl, Sivas, Kayseri, Niğde, Batman ve Mardin kentlerimizde hasarlara neden olmuş 15 milyonu aşkın kişi depremden etkilenmiştir.
- Resmi açıklamalara göre 53 bin 537’si ülkemizde, 8 bin 476’si Suriye’de olmak üzere toplam 62 bin 13 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık107.500’ü ülkemiz insanı olmak üzere toplamda 122.000 kişi yaralanmıştır
- 310 bine yakın bina ve bina türü yapı yıkılmış ya da ağır hasar almıştır
- Baraj, gölet, boru ve enerji nakil hatları, köprü, otoyol, viyadük, tünel, demiryolu, limanlar, hava limanları gibi altyapı, enerji, telekomünikasyon, yol, kanalizasyon, içme ve kullanma suyu şebekesi gibi birçok sayıda tesis zarar görmüş veya kullanılmaz hale gelmiştir.
- 1,5 milyonu aşkın insanımız barınma sorunu ile karşılaşmış, 2 milyonu aşkın insanımız bölgeden göç etmek zorunda kalmıştır.
- Uluslararası çalışma örgütü (İLO) verilerine göre çok sayıda işyeri, ofis, fabrika ve sanayi tesisinin yıkılması veya ağır hasar görmesi nedeniyle 650.000’den fazla insanımız geçim olanaklarını yitirmiştir.
- TBMM Deprem Zararlarını Azaltma Komisyonun Raporuna göre deprem 148.8 milyar dolar ekonomik kayba neden olmuştur.
Sonuç olarak, bir kısmı yukarıda belirtilen raporlar çerçevesinde konuya bakıldığında, gerek siyaseten sorumlu olan Sayın Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, TBMM Grubu bulunan tüm partilerin Genel Başkanları, bölge milletvekilleri ile idari sorumlu olan Bakanlar, Belediye Başkanları, Valiler ve ilgili genel müdürler yıllardır uyarılmasına rağmen bölge insanın depremlere hazırlanması, gerekli risk azaltma ve acil durum çalışmalarının yürütülmesi konusunda gerekli eylemleri hayata geçirmemişlerdir. Jeoloji Mühendisleri Odası uyarılara rağmen gerekli önlemlerin alınmaması sonucunda 53.537 insanımızın yaşamını yitirmesi, 107.000’ni aşkın vatandaşımızın yaralanmasını SORUMSUZLUK ve bunun sonucu yaşanan bir “KATLİAM olarak değerlendirmektedir.
Ülkemizde her yıl önemli kayıplara neden olan pek çok doğa olayının afete dönüşmesini önlemek için afet riski altındaki alanların sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesi, yani “İNSAN ODAKLI ve AFET DİREÇLİ KENTLER ”in oluşturulması öncelikli ve acil bir ihtiyaçtır.
6 ve 20 Şubat 2023 tarihli depremlerden etkilenen 18 kentimizde, barınma sorununu çadır ve konteyner kentlerde karşılamak zorunda kalan ve yaşam mücadelesi veren 1,5 milyonu aşkın insanımız için öncelikle insanca yaşam koşulu ve barınma sorunun çözümü konusunda çalışmalar hızlandırılmadır.
Bu amaçla;
- Bölgede yer alan kentlerin kırsal ve kentsel alan planlamaları, mekansal strateji planları dikkate alınarak öncelikle yapılmalı, jeolojik sakıncalı alanlar çevre ve uygulama imar planlarına işlenerek yapılaşmaya kapatılmalıdır.
- Kırsal ve kentsel alanda yaşayan insanlarımızın temel barınma sorununun hızla giderilmesi amacıyla bir dizi çalışmanın birlikte yürütülmesi gerekmektedir. Bu amaçla TOKİ, Emlak Konut, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü gibi merkezi idarelerin yanında, belediye ve il özel idareleri de konuyu sahiplenmeli ve bölgede yaşayan vatandaşlarımızın barınma sorununu kısa sürede çözecek tedbirler alınmalıdır.
- Kendi konutunu yapacak vatandaşlarımıza hazineye ait arazilerden ucuz arsa üretilerek, gerektiğinde bedelsiz verilmek suretiyle barınma sorununun çözümüne destek sağlanmalıdır.
- 6 ve 20 Şubat 2023 depremlerinde “en büyük yıkımın zayıf mühendislik özelliklerine sahip, sıvılaşmaya yatkın zemin birimleri ile fay zonları üzerinde yer alan yerleşim birimlerinde meydana geldiği gerçeğinden hareketle” kırsal ve kentsel alanlarda “jeolojik sakıncalı veya fay sakın bantları” üzerinde yapı yapılmasına kısıtlama getirilmelidir.
- Deprem bölgesindeki kentlerde yaşayan vatandaşlarımızın temiz su, temiz çevre ve sağlıklı gıdaya erişimi konusunda ilgili idareler gerekli tedbirleri almalıdır.
- Hasar almış altyapı, deprem ve diğer olası jeolojik tehlikeler de dikkate alınarak yenilenmeli, var olanlar ise gözden geçirilmedir.
- Bölgede yer alan kamuya ait bina ve tesislerde dahil olmak üzere az hasarlı veya hasarsız tüm yapılar “kamu eliyle” gözden geçirilmeli, yetersiz olanlar tespit edilerek yıktırılmalı veya güçlendirilerek can ve mal güvenliği sağlanmalıdır.
- Bölgede geçim olanaklarını kaybetmiş 650.000’den fazla insanımızın yaşamlarını davam ettirebilmeleri için devletimiz uzun süreli ekonomik destek programlarını devreye almalı, vatandaşlara iş imkanı sağlanmalıdır.
- Kırsal alanda tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan vatandaşlarımızın, bu faaliyetlerine geri dönmelerinin sağlanması amacıyla bölgeye özel hibe niteliğinde tarım ve hayvancılık destek programları açıklanmalıdır.
- Depremden zarar gören büyük ve küçük sanayi veya işletme tesislerinin yeniden üretim süreçlerine dahil edilmesi amacıyla bölge geneli için özel kalkınma programı hazırlanmalı ve bu program dahilinde bölgenin kalkınmasına özel önem verilmelidir.
- Ülkemizin afetlere hazır hale gelmesi için acil bir şekilde “Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığının” kurulması sağlanmalıdır.
- Ülkemiz tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi afet sonrası müdahale ve iyileştirmeye odaklanan yapıdan bir an önce kurtularak afet öncesi tehlike ve risklerinin azaltılması konusuna odaklanmalıdır. Bu amaçla İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlıkları yıllardır sürdürülen “Afet Risk Azaltma Kanun Tasarısı” ilgili kişi ve kurumların görüşleri alınarak zenginleştirilmeli ve hızla yasalaştırılmalıdır.
- Son depremler bizlere, depremin en fazla düşük gelire sahip yoksul halk kesimleri ile Suriye’de ki iç savaştan kaçıp ülkemizde sığınmacı konumunda bulunan insanları etkilediğini göstermiştir. Depremden sonra, görece ekonomik durumu iyi olan vatandaşlarımız deprem bölgesi dışına taşınarak yeni bir yaşam kurma çabalarını sürürken, yoksul halk kesimlerin ise çadır ve konteyner kentlerde günlük yaşamlarını kamunun dağıttığı yardıma muhtaç ve doğanın zorlu koşulları ile mücadele içinde geçirme gayreti içine düşmüşlerdir. Afetlerin neden olduğu yoksulluk ve eşitsizliğin önlenmesi amacıyla AFAD Başkanlığı gerek yaşanan gerekse bundan sonra yaşanacak afetlerin neden olabileceği yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılığın önlenmesi için özel araştırmalar yaparak stratejiler ve eylemlilikler geliştirmelidir.
- “Türkiye Afet Risk Azaltma Planı 2022-2030 (TARAP)”ın bundan önce hazırlanan strateji ve eylem planları ile raporların akıbetine uğramaması ve yaşama geçirilebilmesi için gerekli finansal kaynakların yaratılması, sürekli izleme, kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturularak hayata geçirilmesi sağlanmalı, buna ilişkin bilgiler düzenli olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
- Toplumun afet risklerinden korunması için ilgi kurumlar tarafından toplanan afet tehlike verileri paylaşılmalı, ilgili kurumların yanı sıra üniversitelerin, ilgili meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşları ile bilim insanlarının kullanımına açılarak risk analizlerinin yapılmasına olanak sağlanmalıdır. Bu kapsamda; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Coğrafi Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü elinde bulundurduğu verilerin afetlerle ilgi bölümlerini erişime açık hale getirmelidir.
- Çoklu tehlike erken uyarı sistemlerinin ve afet risk bilgilerinin kullanılabilirliği arttırılmalı, bu kapsamda Afet ve Acil Durum Başkanlığı tarafından deprem, heyelan, tsunami, çığ, yangın, volkanlar, sel ve taşkın, fırtına gibi doğa kaynaklı afetlere ilişkin erken uyarı sistemleri acilen inşa edilerek, ülke insanımızın afet tehlikelerinden korunması sağlamalıdır.
- Deprem, sel, taşkın, heyelan gibi doğa kaynaklı her bir afet tehlikesi için tekil veya çoklu tehlike haritaları üretilerek mekânsal planlama sürecine entegre edilmesi sağlanmalı, fay zonları üzerinde yapılacak paleosismolojik araştırmalar sonucu belirlenen sakınım bantları ile DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan havza plan ve raporlarında belirtilen “Taşkın Tehlike Haritaları”ndaki riskli alanlar imar planlarına işlenmeli, bu alanlarda bina ve bina türü yapıların yapılmasına sınırlama getirecek düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.
- Büyükşehir belediyeleri öncelikli olmak üzere ülkemizdeki tüm illerin 1/1000 ölçekli Jeolojik-Jeoteknik ve Mikrobölgeleme Etütleri hızla tamamlanarak, bu etütlerin sonuçlarına göre bütünleşik tehlike ve afet master planları hazırlanmalı; afet güvenliğinin gerektirdiği imar plan revizyonları ve diğer risk azaltma önlemleri ile birlikte uygulanmalıdır.
- Kent yağması ve kentsel rantın dönüştürülmesinin aracı haline getirilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ülke insanımızın afet tehlike ve risklerine karşı korunmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
- Son yıllarda devlet müteahhitliği ve rant proje ihaleleri yapan bir kuruluş haline getirilen TOKİ yeniden yapılandırılmalı, yoksullar için sosyal konutlar üreten bir yapıya dönüştürülmelidir.
- Yaşanan büyük yıkımın ve can kabının nedenleri Cumhuriyet Başsavcılıklarınca ayrıntılı olarak araştırılmalı, yıkımda sorumluğu bulunan etüt proje müelliflerinden, yapı denetime kuruluşlarına, ruhsat veren kurumların idari ve teknik personelinden, Valiliklere bağlı olarak görev yapan il yapı denetim komisyonlarına, idari sorumluluğunu yerine getirmeyen belediye meclis üyelerinden, belediye başkanlarına varıncaya kadar her kesimden insanın hukuki sorumluluğu sorgulanmalı, gerekli cezai işlemler uygulanmalıdır.
Sonuç olarak, TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI olarak bir kez daha ifade ediyoruz ki; Doğa olaylarının afete dönüşmesi "kader" değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve teknoloji kaynaklı afet risklerine karşı “etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu” yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız.Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere, aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak temel anlayışımız olmaya devam edecektir.
Saygılarımızla
Bilimle, emekle, inatla, umutla..
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu