İnsanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı olaylara verilen genel bir isimdir, afet. Maalesef ülkemizin birçok doğal afetin her an oluşabileceği bir coğrafyada bulunmaktadır.
7-9 Kasım 2023 tarihleri arasında yapılan Trabzon 2. Kent Sempozyumu’nun oturum başlıklarından birisi de “Afet Dirençli Şehirler” idi. Oturumda beş değerli konuşmacı “Doğa Kaynaklı Afetler ve Risk Yönetimi” konusundan, “ Deprem Dirençli Kent Planlamasında Yer Bilimlerinin Önemi” konusuna, “Afet Dirençli Kentler için Yapı Sağlının Önemi” konusundan “Taşkın Risk Yönetimi” konusuna kadar Trabzon merkezli değerlendirmeler yaptı. Oturumun son konuşmacısı ise “Yerel Yönetimlerde Afet Yönetiminin Kurumsallaşması” ile ilgili konuştu. Umarız ki konuşmacıların açmış oldukları pencereler yerel yöneticilerimize ışık kaynağı olur.
Yerel yönetim görevleri kamunun en zor ifa edilen görevleridir. Kentlerin gelişimi, planlanması ve yönetimine, yasalar ve yönetmelikler gibi birçok teknik detayın yanı sıra birçok sosyolojik olgu da etki eder. Aslında başarılı bir kent yönetimi yöneticilerin bu sosyolojik olgularla ne kadar doğru başa çıkabildiğinin göstergesidir. Maalesef ülkemizde çoğu sosyolojik olgu doğru yönetilemediği için kentlerimiz de iyi yönetilememekte, dolayısıyla planlama iyi yapılamadığından kentlerimiz afetlere direnç gösterememektedir. Söz konusu sosyolojik olgular, çoğu zaman depremler, seller, heyelanlar, kıyı taşmaları, yangınlar gibi doğa kaynaklı afetlerden ders çıkarılmasının önüne de geçmektedir. Peki ne yapmalı?
Öncelikle ana okullarından başlayarak, üniversite eğitimi de dahil olmak üzere sonuna kadar, “afet bilinci” oluşturulmak üzere müfredata uygulamalı dersler konulmalıdır. Bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar bu bilgiler verilerek, unutulmasına izin verilmemelidir. Halkın bilinçlendirilmesi için televizyon radyo gibi görsel-işitsel kitle iletişim araçları ile sosyal medya etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Afet sonraları birkaç haftalığına, aylığına yapılan ve sonra unutulan/unutturulan eğitim çalışmalarının topluma hiçbir yararı yoktur. Yerel yönetimler gerekiyorsa apartman, site/okul, mahalle ve şehir ölçeğinde ciddi tatbikatlar organize edebilmeli teorik bilgiler pratiğe geçirilmelidir. Afetin şakası yoktur.
Yerel yönetimler bünyesinde bir “Afet ve Acil Durum Yönetimi Daire Başkanlığı” kurulmalıdır. Başkanlığa bağlı birimler kentteki ilgili meslek odalarının, üniversitelerin desteğini alarak kent planlarını makro, mikro ölçekte bölgelendirmeli; afet duyarlılık ve yapı stoğu haritaları çıkarmalıdır. Bilimsel verilerin baz alınarak çalışmalar yürütülmeli, afete maruz bölgeler tanımlanarak, bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemelidir. Önlenebilir doğa olayları için gerekli tedbirleri uygulamak şartıyla yerleşime izin verilmelidir.
Bizlerden önce bu topraklarda yaşayan üç-dört kuşak önceki atalarımız, bu günkü bilimsel verilere sahip olmadıkları halde bu topraklarda afet dirençli şehirler oluşturabilmek için gerekli tedbirleri almaya gayret etmişlerdir. Akarsu, dere yataklarına bina inşa etmemişler, heyelan duyarlı alanları yerleşime açmayıp ağaçlandırmışlardır. Belki manzaraları çok hoş olmayan ancak insan sağlığına iyi gelen nemsiz, havadar konutlar inşa etmiştir. Onların torunları olarak, bu topraklarda bilimi ve teknolojiyi en verimli şekilde kullanarak afet dirençli-insan odaklı şehirleri inşa etmek görevimiz olmalıdır(Prof.Dr.Cüneyt Şen).
Güzel günler dileğiyle.
https://www.kuzeyekspres.com.tr/makale/18031209/semi-hamzacebi/afet-direncli-sehir-olmak
Okunma Sayısı: 3198